İnalcıkla Tarih ve Politika

Mustafa Yiğit

Geçtiğimiz hafta Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin düzenlemiş olduğu bir konferansa katıldım. Dünyaca ünlü Büyük Türk Tarihçisi Profesör Halil İnalcık hem hizmetlerinden dolayı onur ödülü alacaktı, hem de “Politika ve Tarih” adlı bir konferans verecekti. Yılların bilgi birikimini bizlerle paylaşacaktı. Özellikle politikaya dönük söyleyecekleri ilginç olacak diye düşünüyordum ve düşündüğüm gibi gerçekten ilginç,  kendisine yakışan önemli ve değerli tespitlerde bulundu konferans boyunca.

Konferansa geçmeden önce konferansı düzenleyen Merkezin Müdürü Prof. Dr. Melek Delilbaş açılış konuşmada Hoca’nın yaşamı hakkında etraflıca bir bilgi sundu, orada bulunan  ve hoca hakkında pek malumatı olmayanları uzunca bir tanıtım konuşmasıyla aydınlattı.

Halil İnalcık şu anda 90 yaşında. Yani 26 Mayıs 1916’da doğmuş. Ailesi Kırım göçmeni. Babası dönemin Türkçü’lerinden Yusuf Akçura ve Sadri Maksudi ile çok yakın dostluklarda bulunmuş.  İnalcık, 1936 yılında Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’ne başvuran 500 öğrenci içinde birinci olmuş ve öğrencilik hayatı başlamış. 1940 yılında mezun olmuş ve üniversitede kalmış. İnalcık’ın tarihçiliğinde Fuat Köprülü ve Ömer Lütfi Barkan’ın iktisat tarihi üzerindeki çalışmaları etkili olmuş. Farsça, Arapça gibi doğu dillerinin yanı sıra İngilizce ve Fransızca bilen İnalcık Hoca Osmanlı Arşiv belgelerinin dışında Batı Tarihçiliğini de çok yakından takip etmiş.  Dil Tarih ve Siyasal’da Osmanlı tarihi dersleri verirken, ayna zamanda Colombia, Princteon, Pennsylvania, Harvard üniversitelerinde ziyaretçi profesör olarak bulunmuş. 32 yıllık hizmetinden sonra Ankara Üniversitesi’nden emekli olduktan sonra da Chicago Üniversitesinde Osmanlı Tarihi Kürsüsü’nü kurmuş. Türkiye’de olduğu gibi ABD ve Batı dünyasında da yetiştirdiği pek çok öğrenci onun takipçisi olmuş ve bir ekol oluşturmuş. 20 kitabı ve 300’den fazla makalesi varmış.

Hoca’nın hayatı bunlarla sınırlı değil tabii, uzun diyebileceğimiz tanıtım konuşmasından aklımda kalanlar bunlar. Hoca hakkında daha etraflı bilgi almak isteyenler için “Tarihçilerin Kutbu Halil İnalcık Kitabı”nı ayrıca tavsiye ediyorum.

****

Evet Hoca’nın hayatına dair bu kısa bilgiden sonra; Halil İnalcık nelerden bahsetti konferansta diye merak edenler var biliyorum. Biz orada bulunanlar da sizin gibi Halil İnalcık nelerden bahsedecek diye merakla onun kürsüye gelmesini bekledik.

Bernard Lewis, İnalcık Hoca için “Köprülü ve Barkan zamanlarının, İnalcık ise tüm zamanların en büyüğü” diyor. Hoca’yı dinlerken bunu daha iyi anlıyorsunuz.

İnalcık konuşmasına “Tarih bilgisinin nasıl tarih yaptığını anlatmaya çalışacağını” söyleyerek başladı. Bu çok önemli bir cümle benim için. Tarih tarihi yapanların değil tarihi yazanların red ve kabullerini görmek istedikleri bir inanç alanı demiştim yıllar önce Enver Paşa ile ilgili yazmış olduğum bir yazımda. Bu red ve kabulleri İnalcık Hoca konferansta çok veciz sözlerle ve örneklerle bize göstermiş oldu.  Hoca; Hiçbir zaman objektif bir tarih yazılamaz, zira tarih daima belli politikaları ve ideolojileri yönlendiren ve temsil eden bir görüş ve anlayışla ele alınmıştır. Cumhuriyetin ilk dönemlerinde kopuk bir tarihsel anlayış olduğunu, Osmanlı dönemininse Türk milletinin kanını dünyanın dört bir yanında boşuna heba eden müstebit padişahlar dönemi olduğunu anlatan kitaplar yazıldı mesela” diyordu. Bunun yapılan inkılabın bir gereği olduğunu da vurguluyordu.

Günümüzde ise tarihin çoğulcu bir görüşle yorumlanmaya başlandığına dikkat çekti İnalcık. Türk kimliğinin yanında veya karşında çoğulcu yeni kimliklerin seslerini yükseltmeye başladığını azınlık tarihlerinin yazılmaya başlandığını ve bunların da heyecanla okunduğunu dile getirdi. Yine toplumdaki İslam kimliğinin de ağırlık kazandığına değindi ve devamında “Bugün Doğu ve Batı kültür ayrılığı toplumu da ikiye bölmüştür. Ve Batılılar Türk toplumunu bölünmüş bir toplum olarak görmektedir. Bizim yapmamız gereken ise bölünmek değil birleşmektir. Bu tarihi sorun bağnazlıkla, taraf tutmakla çözülemez. Bunda özellikle tarihçilere büyük iş düşmektedir, bu topraklarda geçmiş ortak tarihimizi yeni bir görüşle yorumlamak zorundayız.

Türkler bütün tarihleri boyunca dünya tarihinin yürütücü, asli dinamik güçlerinden biri olmuştur. Türk yurdu Avrupa’nın sömürü yapamadığı tek dünya ülkesidir. AB toplumuna hazırlanan bizler bu gerçeği de aklımızın bir köşesinde bulunduralım. Ve çoğulcu yorumları da buna göre değerlendirelim” diyerek bizi bize hatırlattı.

Medeniyetler Çatışması Türk-Yunan Savaşı’nda başlamıştır

Konuşmasının devamında ise çok güncel bir konuya temas etti: Medeniyetler Çatışması. Halil İnalcık bir Huntington ve medeniyetler çatışması yorumu yaparak meseleye girdi:  Huntington’a  göre Türkiye AB ile bütünleşemez. Çünkü Türkiye kültür bakımından Batı camiasının dışındadır. Ona göre AB tarihi Avrupa kültürü ve Batı Hıristiyanlığı’nı paylaşan milletler birliğidir ve tarihi bir temele dayanır, bu milletler ortak bir tarihten, gelmiştir. Feodalizm, hümanizm, Protestanlık ve Katolik reformasyonu, XVIII. Yüzyıl aydınlanma felsefesiyle ferdin mutlak özgürlüğü ve devletin bireylerinin iradesine dayanan bir kurum olduğu inancı, sekülarizm, demokrasi, liberal parlamenter sistem, makine endüstrisi ve liberal pazar ekonomisi Avrupa’yı Avrupa yapan değerlerdir.

Peki bu söylenenler yeni midir? İnalcık Hoca bunun yeni olmadığını, aslında bu düşüncelerin çok önceden 1922’lerde tarih felsefecisi Arnold Toynbee tarafından ortaya atıldığını söylüyor. Bunu ortaya attığı sırada da İngiliz Hükümeti tarafından Türk bağımsızlık hareketini gözlemlemeye gönderilen biridir Toyenbee.  Toynbee Türk Yunan savaşını iki medeniyetin çarpışması olarak görür ve şöyle der; “Türk -Yunan harbinde, Greko-Romen medeniyeti ile İslam medeniyeti çarpışmaktadır”. Ona göre İnönü savaşlarında iki medeniyet iki din karşı karşıya gelmiştir.

Bütün bu ilginç tarihi bilgilerden sonra günümüze gelen İnalcık konuşmasının devamında kimsenin görmek istemediği bir konuya parmak bastı. Batı’daki bu karşıt teorilere rağmen, 2000’li yıllarda Türkiye katı, inhisarcı milliyetçi tarih görüşünü terk ederek, Avrupa milletler camiasıyla bütünleşmede kesin bir karara varmıştır. Peki Avrupa değişmişimidir: İnalcık Hoca buna maalesef hayır diyor. “Avrupa’da özellikle halk düzeyinde Türkiye’ye karşı güçlü bir karşıtlık göze çarpıyor.  Batı, geleneksel Türk düşmanlığı ve hurafelerle çarpıtılmış bir tarih görüşünden kendini kurtaramamaktadır. Oysaki bugün Avrupa’nın geldiği düzeyde bir Osmanlı gerçeği vardır ve bu yadsınmamalıdır. Kapitülasyonlar bunun bariz göstergesidir. İngiltere’nin ilk korporatif ticaret kumpanyası Levant Companiy, 1852’de Osmanlı devletiyle ticareti düzenlemek üzere kurulmuştur. Osmanlı barışı diye bir barış vardır ve bu 600 yıl sürmüştür. Türkler Osmanlı’nın Fransa kralına yardımından bu zaman kadar hep Avrupa siyasetinin içinde olmuştur. Avrupa güvenliği için dün olduğu gibi bugün de Türkiye önemli bir ülkedir. Ancak Avrupa’nın büyükleri küçüklerinin peşinden gitmektedir.”

İnalcık Hoca’nın konferansında aklımda kalanlar bunlardı. Sizlerle paylaşmak istedim. Halil İnalcık’ın  tarih ve politika için söyledikleri orada bulunanları ve beni aydınlattı  bazı şeyleri de yeniden düşünmeye  sevk etti.

Bu konferanstan akıl terekeme düşen şeyse; tarihi bilmeyen politika üretemez, üretirse de kendi politikası olmaz.