Ilginç zamanlarda yaşa

Hasan Ukdem

 

Bir Çin bedduası; “ilginç zamanlarda yaşayasın” der. Gerçekten ilginç bir çağda yaşıyoruz ve bunun sıkıntılarını çeşitli şekillerde görüyoruz. Kendilerini medeni dünyanın ülkeleri olarak tanımlayanlar, üstelik herkesin gözünün içine baka baka, suçsuz günahsız kadınları, çocukları, ihtiyarları evlerinden ediyor, ülkelerini, şehirlerini, sokaklarını bombalıyor, okullarını, kütüphanelerini, ibadethanelerini, kamu binalarını tarumar ediyor ve bunu medeniyet adına yaptığını bütün dünyaya yediriyor. 

 

Medeniyet, insan katlediyor, okul bombalıyor, ibadethane talan ediyor, kütüphane yağmalıyor... O medeniyetsiz dedikleri insanların ise muhteşem bir medeniyet tarihleri orada, öylece duruyor... Muhteşem şehirler, harika binalar, binaların içinde saklanan ilmi, edebi şaheser kitaplar... Aslında bunların değerlendirilip dünyaya bambaşka bir hayat tarzı geliştirmediği için buraların insanları da onlar kadar suçlu. Ancak bu medeniyet iddiasındaki ülkelerin haksız, orantısız ve tacizkâr tutumunu aklamaz. 

 

İlginç zamanlara yine ilginç zamanlardan gelmişiz. Osmanlı’nın yıkılması bu ilginç hallerin bir sonucu. Aynı taktik, aynı söylemler, maddenin maneviyata üstün görülmesi, merhametin zulme yenilmesi ve adaletin haksızlığa boyun eğmesi. Bunca hakikati savunanların zayıf kalması, bizi buralara getirmiş sanırım. Sonrasının özetini Üstat Necip Fazıl’ın şu üç dizesi yapıyor: 

 

Allah'ın on pulunu bekleye dursun on kul; 
Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul. 
Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa 

 

Şairin, kurt yapmaz dediği taksimi günümüzün medeni insanları yapıyor maalesef. Bütün bu şikayetlerimden burada tek suçlu olarak onları gördüğün anlaşılmasın lütfen. Bilakis bu ilginç zamanların müsebbibin batıdan gelen bu çarpık düşünceden çok, bura insanlarının adalete, merhamete ve de hakikate sahip çıkamayacak kadar zayıflamasının en az onlar kadar suçluluk doğurduğunu düşünüyorum. Elimizdeki değerin farkında olsak, o değerin bayrağını gönderde durması için gereken hassasiyeti göstersek zamanın rutin ilerleyişi devam ederdi zaten. 

 

Bütün bu olumsuz tabloya rağmen, yine de yenilgimiz kesinleşmedi. Savaş hala sürüyor. Bizim ayağa kalkmamız ve silkinip kendimize gelmemiz yetecektir aslında. Ama biz daha o batılın önümüze attığı oyuncaklarla oyalanıyoruz. Maddeyi yenmek için, elimizdeki maddenin ruhuna maneviyat üflememiz gerekir. Sonra meselenin özünü kavrayıp, sorunun üstüne yürümek lazım. Eğer hakikatin bayrağını sağlam bir şekilde elimize alıp havaya kaldırırsak, o hakikatin sahibi bize yardım edecektir mutlaka. Bunun içinse büyük bir arınmaya ihtiyaç var. İçimizdeki safralardan kurtulmak ve gelecek projemizi öz insanımızla yapabilmemiz hayati bir öneme sahip. 

 

Bir başka önemli nokta ise, yerli düşünen bilge insanlara kulak vermek ve onların söylediklerini iyi anlama çabasını göstermek. Yukarıda üç mısraını verdiğim ve Üstadın 1947’de kaleme aldığı Destan adlı şiirin tamamını yazımın sonunda sizlere sunuyorum. Gönül diliyle okuyun, mesele biraz daha aydınlanacaktır. 

 

Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak! 
Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak: 
Durun, durun, bir dünya iniyor tepemizden, 
Çatırtılar geliyor karanlık kubbemizden, 
Çekiyor tebeşirle yekûn hattını afet; 
Alevler içinde ev, üst katında ziyafet! 
Durum diye bir lâf var, buyrunuz size durum; 
Bu toprak çirkef oldu, bu gökyüzü bodurum! 
Bir şey koptu içimden, şey, her şeyi tutan bir şey, 
Benim adım Bay Necip, babamınki Fazıl Bey; 
Utanırdı burnunu göstermekten sütninem, 
Kızımın gösterdiği, kefen bezine mahrem. 
Ey tepetaklak ehram, başı üstünde bina; 
Evde cinayet, tramvay arabasında zina! 
Bir kitap sarayının bin dolusu iskambil; 
Barajlar yıkan şarap, sebil üstüne sebil! 
Ve ferman, kumardaki dört kıralın buyruğu; 
Başkentler haritası, yerde sarhoş kusmuğu! 
Geçenler geçti seni, uçtu pabucun dama, 
Çatla Sodom-Gomore, patla Bizans ve Roma! 
Öttür yem borusunu öttür, öttür, borazan! 
Bitpazarında sattık, kalkamaz artık kazan! 
Allah'ın on pulunu bekleye dursun on kul; 
Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul. 
Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa; 
Yaşasın, kefenimin kefili karaborsa! 
Kubur faresi hayat, meselesiz, gerçeksiz; 
Heykel destek üstünde, benim ruhum desteksiz. 
Siyaset kavas, ilim köle, sanat ihtilâç; 
Serbest, verem ve sıtma; mahpus, gümrükte ilâç. 
Bülbüllere emir var: Lisan öğren vakvaktan; 
Bahset tarih, balığın tırmandığı kavaktan! 
Bak, arslan hakikate, ispinoz kafesinde; 
Tartılan vatana bak, dalkavuk kefesinde! 
Mezarda kan terliyor babamın iskeleti; 
Ne yaptık ne yaptılar mukaddes emaneti? 
Ah, küçük hokkabazlık, sefil aynalı dolap; 
Bir şapka, bir eldiven, bir maymun ve inkılap. 

 

Sevgiyle kalın. 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.