İki Ses ve Asıl Patron

M. Faik Özdengül

Aslında hastalarımdan ya da okurlarımdan gelen mailleri yayınlamakta tereddüt ediyorum. Bugün bir hastamdan gelen aşağıdaki mail de öyle. Amacım kendime pay çıkarmak değil. Genellikle hastalarımız şöyle sorarlar: daha önce bu rahatsızlığı yenen oldu mu? Bu onlar için çok önemlidir tedaviye inançları açısından ve bu maili yayınlamamın bir nedeni daha var o da adına Aşkın Terapi dediğimiz ve kaynağını Hz Mevlana’dan alan usul ve yöntemlerin milletimizin kollektif bilinçaltına ne kadar uyduğunu göstermesi. Bu yüzden bir OKB(Obsesif Kompulsif Bozukluk)hastasının sorunla nasıl baş ettiğini göstermesi açısından önemsedim ve sizinle de paylaşmak istedim.

Tıpkı onun yazdığı gibi yayınlıyorum:

merdivenleri çıkarken basamakları saymak, çizgilere basmadan yürümek,uğurlu,uğursuz inanışları,matematiksel hesaplar,sayılara kendi aklımca anlamlar yüklemek,aklıma verdiğim emirlerle hayatımı kısıtlandırarak  yaşamak, zor olan hayatı daha da zorlaştırmaktı benim hayatımın hastalık tarafı. 7.yılıydı bu hastalıkla çırpışınımın matematiksel hesabı.7 yıl önce 9 mart 2000 yılımda babamı kaybedişimle başlamıştı herşey.önce o gün giydiğim

giysilerimi uğursuz saydım,9 benim için hep bedbaht bi sayı oldu.sayıları artık toplayıp,çıkarıp,bölüyodum ve hayatta artık birini kaybetmekten çok korkuyordum.inançlarım gereği bunlar bana çok tersti.ama bunlara engel olamıyordum.vesvese içimi bütünüyle sarmıştı.artık nereye gitsem,ayağımı nereye bassam,başımı hangi yöne çevirsem o düşüncelerle bende yoğruluyordum.takıntılar bedenimi bir kanser gibi amansızca sarmıştı. anlamsız anksiyeteler,nöbet gibi saymalar.ve bir süre sonra Allaha isyan başladı.neden ben,neden babam,neden benim ailem? oysa o kadar insan vardı ki hayatta sıkıntı çeken.ve hergün binlerce insan benim karşılaştığım acılarla karşı karşıya geliyordu.ama bunu bir türlü kendime anlatamıyordum.babamı kaybetmemin üstünden 3 sene geçmişti.yani benim 3

senedir canım acıyodu.kendimi artık ikna edemiyordum,söz geçiremiyor ve sürekli anlamsız ağlamalarla kendimi hayattan soyutluyordum.artık profesyonel bir yardıma ihtiyacım   olduğu kararına vardım.ama korkuyordum.sanki psikolojik yardım almak için doktora gitmek delilikmiş gibi geliyodu.bu mantıkla gitmek dr un karşısına oturmak ve ona anlatmak çok

zordu.bi gün dr un kapısına kadar gittim.cesaretimi toplayıp içeri girdim.ama ağzımdan çıkan kelimelere kendim bile şaşırdım.benim bi arkadaşım var diye başlamıştı cümle ve benim hastalığımı anlattım.onun adına konuşmaya gelmişim ve ona yardım etmek amacı taşıyormuşum gibi bi izlenim verdim.dr dinledi ve verdiği cevap şuydu:arkadaşının ciddi bir psikolojik sorunu var mutlaka psikiyatriste başvursun.o zaman hissettiğimi tanımlayamam.ama şu kadarını söyleyim ayaklarımdan yukarı ateş bastı,korku bütün vücudumu sardı.ben hastayım psikolojisine girdim.ve aylar sonra tekrar cesaretimi

toplamam gerektiğine inanıp doktora gittim.bu defa cümlelerimin içindeki hasta bendim.teşhis konuldu obsesif kompülsif bozukluğu adı altında ilaç tedavisine başlandı o gün,terapi istedim doktorumdan defalarca.zamanı gelince dedi ve o zaman baktım artık gelmiyor 2 yılımı cebime koyup konyanın yolunu tuttum.kime geleceğimi,ne yapacağımı ve nerden başlayacağımı bilmediğim bir anda arkadaşıma derdimi anlattım.faik özdengülü önerdi.oda benim için sadece bir doktordu.bunu biliyordum.soğuk bir kış günü gidip gördüm onu. umutsuzdum çünkü aşamıyordum hiçbirşeyi ve anlatamıyordum ruhuma ve beynime kendimi.bir sekreter eşliğinde faik özdengül yazılı bi odadan içeri girdik.bir çok koltuk vardı ve birine oturmamı söyledi.öyle usanmıştıki doktor odalarından,nasılda iticiydi tanımadığım bir adamın karşısına geçip herşeyi yeniden anlatmak.yorulmuştum ve bunu o koltuğa oturduğumda fazlasıyla anlamıştım.karşıma geçti.anlatmaya başladım.sanki bir zaman vardı ve o bitecekti.herşeyi hızlı hızlı anlatıyor nefes alsam sanki yetişmeyecekmiş gibi geliyordu herşey.neden hızlı anlatıyorsun?yavaş anlat bol bol vaktimiz var dedi. rahatlamıştım. çünkü işim dahada kolaylaşmıştı.sonra herşeyi anlattım ve sustum.sesizlik içindeki sessizliği bitti mi?diye bi cümle bozdu.çaresiz bakışlarımdan anlamış olacak ki bitmişti.aslında o bitti mi denen cümlenin ardında yatan şey bana şu izlenim vermişti o an.bu mu derdin? Ben de bi şey zannetmiştim. of ya mızmızlanıp durma, çok basit bişey ve aşarız gibiydi.inanamadım.sonra devam etti .bana o odada Allahı ve mevlanayı anlattı:                                                

boyun eğ.gözyaşlarını akıtacaksan seccadende akıt.tövbe et.hiçbir şeyi sen yönlendiremezsin, sen kimsin ki sayıyla falan yönetmeye uğraşıyorsun.                                                              

şaşırdım. Daha da ilginci ayaklarını sehpanın üzerine koydu. yaptığı çok özgürce bi hareketti ve kendine güveniyordu.ama yinede yaptığı çok saygısızca bi hareketti.tam ben böyle düşünüyordum ki sözlerine devam etti

-buranın patronu benim var mı bir itirazın?benden başka kimse burda sesini yükseltemez,yükseltirse kendini kapıda bulur.(ve devam etti.)dünya böyledir işte bizi yönetende,bizden üstünde bir güç vardır.işte bu güç Allahtır.bu büyük patrondur ve dilediğini dilediğine, derdi de sevdiğine verir ve karşına geçip izler sonra bakalım bu imtahanı aşacak mı diye.yüzüme bak,ben senin aynanım.hadi bak ve anlat.ona nereye kadar karşı geleceksin? bilinçaltına yükediğin şeylerle beyne emir yollama.senin öğrenmen gereken tek şey bilinçaltınla dost olmak.sen hazırcısın,tembelsin ve acizsin.kendine acımayı bırak.acınacak hiçbir tarafın yok.sayıların arkasına sığınıp,mızmızlanarak hayatın kolay tarafını seçmişisin.tekrar söylüyorum gözlerini aç aynana bak.bilinçaltı denen şey kötü bişey değil.dost olcaz bunu öğreneceksin zamanla ve harika bi insan olacaksın salaklığı bırak, tembelliği de ve bu harika dünyanın tadını çıkarmaya bak.(ve mevlanadan harika kıssalar anlattı.)                                

mevlanayı biliyordum ama her insanın bildiği kadar.onun okumam gereken eserleri olduğunu,neden bu zamana kadar okumadım ki deyişimi ilk kez o zaman söyledi aklım bana.ve müthiş bir üzüntü duydum.dünyaya efsane olmuş bir insanın bir eserini bile okumadım.sadece türbesini ziyaret ederek noktalamıştım hayatımda onunla ilgili sayfayı.ama o gün bunun nasıl bir kayıp olduğunun da farkına vardım.yabancı insanlar bile üstadın eserlerini defalarca okumuşlar.o bizim içimizden çıktığı halde biz onu tanımıyoruz bile.kulaktan dolma halk vesilesi şeylerle tanımadık onu.sanki o kadarla kendimizi tatmin boyutuna ulaştırdık.                               

-kitap okumayı sever misin?                             

-evet.                                            

-güzel.o zaman sana kitaplar vercem. bunları okumanı istiyorum.biri benim kitabım:rumi aşkın ve terapi.diğeri ise dr.m.scott peck’in az seçilen yol kitabı. bunları öbür terapiye kadar oku.              

-ne zaman gelcem bi daha?                                                                   

-dilediğin

zaman.zamanı sen belirle bana her zaman uyar.                                

o an kendimin hasta olmadığı kararına vardım.sadece kendime acımakmış yaptığım tek şey.koskoca yıllarımı kendime acıyarak öldürmüşüm.hayatımda ilk kez o odadan çıkmadan önce hastalığım üzerine bir söz verdim.                                                                 

-faik bey size söz veriyorum bu kapıdan çıktıktan sonra artık saymıycam.

Aylardır ilaç kullanmıyorum ve o kadar iyiyim ki ne zaman uyuyacağıma artık kendim karar veriyorum.evet ara sıra sayıyorum yine onu da fark ediyorum çok çaresiz kaldığım zamanlar.o gün o odadan ilk çıkışımı hatırlıyorum da nasılda kuş gibi hafiflemiştim.bütün dert ve sıkıntı arkamda kalmıştı sanki.o kapının basamağından atlarken bunu anladım.her ay düzenli

olarak terapiye gidiyorum.verdiği kitapları okuyor,gazete yazılarını yakından takip ediyorum. Doktorum ada dediğim gibi ilaçlarla geçen senelerime acıyorum.ve dönüp siz hayatı zor kılanlara sesleniyorum.hayatı zor kılan bizleriz.benim bende unuttuğum şeyleri hatırlatan life skills coaching e çok teşekkür ediyorum.ve asıl patrona boynumu eğip şükrediyorum...ve sözlerimi üstadın sözleriyle noktalıyorum:ey insan,dünyadan birbirine zıd iki ses gelir.acaba senin kalbin hangisini almaya istidadlı?o seslerden biri Allah’a yaklaşanların hali,diğeri ise aldananların halidir.bu seslerden birini kabul ettin mi, öbürünü duymazsın bile...çünkü seven bir kimse, sevdiğinin zıddı olan şeylere karşı adeta kör ve sağır olur.’

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.