Hayatımız hiciv

yazar-62

Televizyon açtığım nadide zamanlardan birine denk geldi ve karşımda Türkiye güzeli yarışmasını buldum. Çok zayıf bir müzikalite, yorum ve tamamı yabancı şarkılardan oluşan sunuşları yapanların kılığı kıyafeti toptan özentilik abidesi.

Tarkan, İngilizce şarkılar söylüyor ve çok yapay bir kurgunun maskotu durumunda herkes. Oysa kaç gündür Göksel Baktagir ve Ceyhun Çelikten’in İstanbul Senfonisi Boğaziçi Müzik Şöleni’nden nasipleniyordum… Bu bahar havasına uyan nefis bir müzikalite. Refik Talat Bey’in mahur saz semaisini de piyanist Hilal Çalıkoğlu’nun ellerinden dinlemek iç ferahlatıcı. İlyas Tetik, kemanı ile bizi kendi müziğimizin dalgalarına çağırıyor ve orada ruhunuz kendi zenginliğini buluyor.

Elime de Karizma dergisinin 26. sayısını aldım. Dosya konusu İran olan Karizma’da Kaan Dilek çok ilginç bir yazısı var. Adı: Modern bir hiciv denemesi: İran sergüzeştim ya da İranlılaşma! 10 yıl İran’da kalan ve Farsça kaynaklara inen ve inerken Arapça öğrenmesi gerektiğini de kavrayan Kaan Dilek, dehşetle bizdeki akademisyen geçinenlerle, gerçek akademik eğitimin ve dünyasının ayrımına varıyor. Arap Cahili şiirini bilmeden Kur’an-ı Kerim’i bile anlamanın imkansız olduğunu gören yazar bir taksi şoförüyle bile 3000 yıl arka planı konuşmanın hazzından söz ediyor. İslam felsefesiyle ve birçok Batılı bilim adamlarıyla İran’da tanışır. Kütüphanelerde Türkçe elyazmalarını keşfeder, katalog yapılmadığını, kimsenin haberi olmadığını da öğrenir. 1000 kadar elyazmasını tespit eden yazar, kimsenin bu tür küçük işlerle ilgilenmediğini görür ve bizim büyük akademik dünyamızın İran ilgisinin turistik gezilerle sınırlı olmasına hayıflanır. İsmail Ankaravi’nin eşsiz Mesnevi şerhinin en son taş baskıyla Osmanlıca basıldığını bilmek ve bu eserden yararlanan sadece İranlı bilim adamları olduğunu anlamak onur kırıcı bir düş gibi. Akademik anlayış ve çalışma yöntemleri, kimlikleri açısından İran’a bakıp “Gelin biraz İranlaşalım!” diyor yazar. Bunu şimdi dibinden anlayan çok olur ama… Karizma’da Cem Küçük’ün Thomas P.M.Barnett ile söyleşisi de ilginç doğrusu.

Bu arada televizyonda yeni başlayacak bir programın reklamı yapılıyor. Erkekler kadın oluyor ve de ağdadan nefret ettiklerini, şimdi kadınları daha iyi anladıklarını söylüyorlar. Güler misin ağlar mısın olmalı bence programın adı! Bunca yıl kadınların yaşadıklarını sosyal, kültürel, ekonomik açıdan anlatamadık, bir ağdayla her şeyi anlamış erkeklerimiz! Yani kadınların tek sorunu bu ve de tüm erkeklere bunu uygularsak hepsi ruhumuzu, çektiklerimizi şıp diye anlayacaklar. Ana haber bülteninde zenneler “benim neyim eksik” deyip gelmiş. Yarışma programlarında aynı hikaye, dergilerde kadın ayakkabısı giymiş erkekler… Ne büyük yaratıcılık Ya Rabbi! Her şeyin sulanmasıyla gerçek dünyadan iyice kopan kurumlar, çalışanlar ve gençler serseri mayın gibi dolanıyor. 15 yaşında kız çocuğu hırsızlıktan boyu kadar bir dosyayla evlenirken yakalanıyor, gazetecilerimiz oturdukları yerden çamurlu ayakkabı sosyolojisi yapıyor. Gezmeden Türkiye’yi bilen ve Batı referansları, dip notlarıyla ahkam kesenlere her yerin kapısı açık, ayakkabını çıkarmadan gir içeri durumu!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.