Halka rağmen, halk için, bu halkı

yazar-64

 Geçtiğimiz hafta aydınımızın yeri geldiğinde yanlışa giden halkı nasıl envai çeşit bitkiden hayvana kadar benzetme yollu hayvanî bir üslupla yola getirdiğini örneklerle anlatmıştık.  Geçen yazımızda bahsi geçen zatın bu hezeyanları köylüyü hakir görmekle bitmiyor. Mesela dindar tiplemeleri üzerinde durmadım. Çünkü o dönemde dinin ve dindarın her alanda horlanması ve “yobaz” kavramının yalnızca dindara atfedilmesi, Lozan’la bağlantılı bir durum olmakla beraber, emir- komuta zinciri halinde  Cumhuriyet edebiyatının geneline hakim olmuş/oldurulmuş bir sanatsal ayin halini almıştır. Dindar tiplerden kastımız sadece sunni kesim değil, “Nur Baba” isimli roman, Alevi-Bektaşi inanışına sürülmek istenen kapkara bir lekenin ve iftira kampanyası ve fitne tohumlarının toplum mühendisleri tarafından ekilmeye başlanması faaliyetinin sanattaki tezahürüdür, denilebilir.  Şimdi o günden bugüne ne değişti?

          Kıyafetler değişti, tarih değişti, teknoloji ilerledi. Ama tahkir kültürü ve o kültür davasını temsil eden malum kulüpler ve çağdaş müritleri değişmedi. Dün hayvana ota ağaca teşbih edilen insanımız, demokratik tercihinden dolayı kafası itibariyle bidona teşbih edildi. “göbeğini kaşıyan adam” diye tabir edildi adamlık fukarılığının en çirkince tarzı ile.

                        AYDOĞAN VATANDAŞ BİR KİTAP YAZSA

           Sayın Vatandaş bir kitap yazsa bunu belgeleri ile ortaya koysa ve dese ki milli mücadele ile alakası olmayan- yukarıda bahsi geçen- bu güruhun da belli yerlerle bağlantısı var dese şundan emin olun ilk inanan ben olurdum. Zira Ulu Önder’in Yakup Kadri’yi neden dışarıya diplomat olarak gönderdiğinin görünen sebebini kendisi        “Politikada Kırk Beş Yıl” isimli kitabında anlatıyor, görünmeyen kısmını araştırmacı gazetecilerimize havale ediyoruz.

                            AYSUN KAYACI SON HAVARİ

            Yukarıda bahsi geçen tahkiri yapan “benim oyum çobanın oyuyla mı eşit olacak” diyen kayacı ile tarihteki üstadının farkı biri öbüründen önce dünyaya gelmiş biri öbürüne göre biraz fazla kitap okumuş bir de dil biliyor işte o kadar. Ülkeye bürokrasi anlamında yaptığı iyi bir hizmeti varsa ona da hürmetimiz var… Türk halkına-dikkat edin kendi halkı demiyorum, çünkü soya çekim konusunda genetik anlamda ciddi bir araştırma konusu bu durum.- hakaret eden manken güruhundaki artış da farklı bir asayiş ve psikoloji meselesi.

                                      SİYASETÇİ DEĞİLSEM  

            Siyaset, parti, particilik benden çok uzakta şeyler… Oturup siyaset tartışmak yerine ilmi bir konuda konuşmayı ya da bir roman okumayı tercih ederim. Babamın partisi anlayışıyla büyümedim. Bu sebeple de babamla haftalarca küs kaldığımı bilirim. Okudum, araştırdım öğrendiğimi paylaştım, muhakememi yaptım ve doğru bildiğimi inandığımı söyledim. Bir siyasi partinin üyesi değilim. Yeri geldi çok farklı fraksiyonda insanlar için de onları savunan yazılar yazdım. Ama bu milletin ezeli üyesiyim. Hor görülen insanlar arasında büyüdüm. Bırakın bu insanlara hakaret edip küçümseyenleri, yukarıda bahsi geçen tarzda bunu ima edenlerin annelerinin yaşam tarzı üzerinde fikrimi çekinmeden beyan ederim bunu da ispatlarım.

                                SANAT KİMİN İÇİNDİR?

              “Sanat toplum içindir.” Sözüne hiçbir zaman inanmadım. Bir şiir yazsam, bir roman yazsam bunu toplum için falan değil önce sanat için sonra kendim için, kendi güzellik öğelerimi kullanarak yazar piyasaya arz ederim. Benim yazdıklarımla örtüşen bunu paylaşan insan alır, okur. Toplum için yapılan sanat değil, topluma yapılan dayatmaların allanıp pullanıp ona yutturulmasından başka bir şey değildir. Zira aynı sanatçılar(!) toplum o verileni yutmayınca toplum için topluma rağmen küfür savurmasını da biliyorlar. Ne de olsa her şey “halka rağmen halk için” değil mi yaa…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.