Gurbette 15 Temmuz

Haşim Akın

Seneler önce bir 15 Temmuz tarihinde düğünümüzü yapmak nasip olmuştu. Aradan yıllar geçti. Geçen yıl 15 Temmuz akşamı Burkina Faso’dan yaz tatili için Türkiye’ye gelecek arkadaşlar vardı. Bizim için orada en güzel sosyal faaliyet, havaalanından yolcu karşılamak ve uğurlamak. Gene uğurlama töreni var. Birisini de hava alanına ben bırakacağım aracımla… Türkiye ile aramızda tam 3 saatlik bir fark var. Yani orası Türkiye’den 3 saatlik bir süreyle arkadan takip eder.

İstanbul’da boğaz köprüsüne tankların yürüdüğü haberini okuduğumuzda neredeyse ikindi sonuydu. Ne olduğunu uzaktan anlamaya çalışırken, zaman ilerledi. Garip haberler gelmeye başladı. Kızım “Baba darbe oluyormuş!” Diye mesaj attı. 12 Eylül darbesini yaşamış birisi olarak buna çok da ihtimal veremedim. Ama heyecanla uçak saatine kadar hem hazırlık yaptık hem de gittikçe artan endişeyle ekranlara bağlandık. En acı haber Ankara’dan bir arkadaştan geldi. “Şimdi buralara Bomba yağıyor!” Uzakta olmayı en çok istemediğimiz andı bu… Gönderilecek arkadaşları acele ile bırakıp kaçtım. Zira daha rahat bir şekilde gelişmeleri takip edeceğim. Ama hava alanında malum yapının elemanları da var. Ellerinde telefon, gelişmeleri izliyorlar ve zevkten dört köşeler. Hüseyin, her an onlara çatabilir. O sadece kavga sonucunda bu kritik zamanda Türkiye’ye gelemeyeceği için sabrediyor.

Gece boyu beklendi ama uçaklar kalkamadı. Yolcular geri döndü. Biz 36 saat önce duyduğumuz ama önemsemediğimiz bir haberi hatırlayıverdik. Bir gün önce bir telefon satın almak için çarşıya çıkmıştık. Genç bir yerliyle pazarlık yaparken ona Türk olduğumuzu ve Türkiye’ye gitmek isterse yardımcı olabileceğimizi söyledik. O da buna ihtiyacı olmadığını söyledi. Çünkü o atbe adındaki dernekle iş yaparmış. (Atbe, Malum yapının oradaki derneğidir.) Biz de “o dernek elemanlarının Türk devletiyle arası iyi değildir” dedik. Cevabın mahiyetini bir gün sonra anladık: “Biliyorum. Ama önemli değil. Çünkü çok yakın bir zamanda Türkiye’de hükümet değişecek…” tabi biz bunu “aç köpek…” diye başlayan atasözüyle karşılayıp gülümsüyoruz. Bu akşamki acımıza meze ederek...

Hızla geri dönerken yerli bazı arkadaşları arayıp dua etmelerini istedim. Meğer onlar benden önce duymuşlar. Ben sabahlara kadar günlerce hatimlerin okunduğunu bilirim. Tercümanlığımızı yapan Yusuf isimli bir kardeşimiz vardı. Tanımaya değer yiğit bir delikanlı. Akşamın ilk saatleri onu abisi aramış. Ağlamaktan konuşamıyor. “Yusuf! Türkiye’de darbe olmuş ve cumhurbaşkanı kayıpmış. Korkarım ona bir şey oldu. Çabuk bana onun durumuyla ilgili bir şeyler öğren…” Yusuf, ağabeyini teselli etmeye çalışır. Az sonra el-cezire kanalında cumhurbaşkanımızın telefonla yaptığı ve halkı meydanlara çağıran konuşması yayınlanır. Hepsini çok iyi anlayamasa da hayatta olduğunu görünce önce iki rekât şükür namazı kılar, sonra da kalanını dinler… Bu ağabey Türkiye’ye hiç de gelmemiştir.

                Gece yarısı sokağa çıkıp ne yapacağını bilemeden bir haber bekleyenlerin, sala sesiyle irkilip yatağından fırlayanların halini tahmin edebilirim. Ama siz de çok uzaklarda olup, sadece yaşlı gözlerle bir yandan Kur’an okumanın, diğer taraftan ekrana bakmanın zorluğunu bilir misiniz? Küçük bir odanın içinde daralan dünyayı… Belki de bir daha dönemeyeceğinizi düşünerek okunan fetih suresini…

                Sabahında sanki taziye kabulü gibi hayır dua dileklerine âmin! Dedik. Cami çıkışı bir öğretmen arkadaş, cep telefonunu karıştırarak bana beklememi işaret etti. Anladım bir şey arıyordu. Sonunda buldu ve bana cumhurbaşkanımızın kısa bir videosunu izlettirdi. Kendi sesinden “la ğalibe illallah…” ve konuşurken bana çıkıştı; “Tayyip Erdoğan sadece sizin cumhurbaşkanınız değil! Tamam, mı?” ne demeliydim ki? Gözlerim buğulandı ve sadece haklısın demek için başımı salladım.

                Yıllarca 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.