Geleceğe Bırakacağımız En Önemli Şey

Mustafa Yiğit

İlk Türkçe sözlüğün ve gramer kitabının yazarı Kaşgarlı Mahmud tarihin ötelerinden sesleniyor bize. Kendi milletinin kuru bir cihangirlik davası üzerinde yükselmediğini büyük bir medeniyetin temsilcisi olduğunu bin yıl öncesinden haykırıyor. Bu nedenledir ki, kendi milletinin diğ er milletlerden yalnız, silah kuvvetiyle değil, dil, kültür ve medeniyet bakımından da üstün olduğunu meydana çıkarmak maksadıyla ömrünü kültür davasına vakfediyor.

Yalnızca Türk dilini değil, Türk yaşayışını, dönemin önemli olaylarını da çok iyi gözlemleyen ve bu hakikatlerin günümüze kadar gelmesini sağlayan Kaşgarlı Mahmut’un büyük eseri Divan-ü Lügat-it-Türk’ü bu anlamda yeniden okumalı ve kendimizi daha iyi tanımalıyız diye düşünüyorum. Bu büyük Türk aliminin çalışma azmi bizim önümüzde büyük bir örnek olarak duruyor. Kaşgarlı Mahmut’un Türk’lerin ve Türkçe’nin misyonu üzerine kitabında yazdığı şu satırları bir de bu gözle okumak gerektiği kanaatindeyim:

“Kendim, Türkler’in en fasih konuşanları ndan en açık anlatanlarından, en doğru anlaşılanlarından, asıl ve nesebce en ileri bulunanlarından, en iyi kargı kullanan cengaverlerinden olduğum halde, Türkler’in hemen tekmil illerini, obalarını, çöllerini karış karış gezip dolaştım:”

“Türk’ün Türkmen’in, Oğuz’un, Cigil’in, Yagma’nın, Kırgız’ın lisanlarını ve kafiyelerini tamamiyle zihnime nakşettim. Bu hususta o kadar ileri gittim ki, her taifenin lehçesi bence en mükemmel surette elde edilmiş oldu.”

“Gördüm ki Yüce Tanrı devlet güneşini Türkler’in burçlarından doğdurmuş, onlara Türk adını kendisi takmış, Hakanlığı onlara kendisi vermiş. Zamanımızın padişahlarını hep onlardan teşkil etmiş. Cihan halkının dizginlerini onların ellerine bırakmış; insanların saadeti için onları sebep yaratmış. Doğrulukta onlara her zaman yardımcı olmuş, onlara intasap edenleri hizmetlerinde bulunanları aziz kılmış. ( Kaşgarlı Mahmud burada Hz Peygamber’in bir hadisi şerifini nakleder ‘ Bir ordum var, ki adını Türk koydum.’)

Oklarının saplanmasından barınmak için aklı başında olanlara onların halleriyle hallenmekten başka çare kalmamış; halbuki onlara bir şey dinletmek, gönüllerini elde etmek için kendi dilleriyle konuşmaktan daha güzel bir vasıta yok.”

“Her kim onları n diline sığınırsa onu kendilerinden sayıyorlar, her türlü korkudan kurtarıyorlar. Bunun içindir ki Türk olmayanlar da Türk diline sığınmakta, bu vesile ile zarar ve ziyandan kurtulmaktadırlar.”

Kaşgarlı’nın bu sözlerinin dönemin Türk-İslam camiasının da ortak kanaati olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü bu döneme gerek Karahanlılar gerekse Selçuklular damgasını vurmuş ve yine bu dönemden itibaren Türk hükümdarları Allah’ın yeryüzündeki halifeleri olarak tüm İslam dünyasının hamisi olarak kendilerinden söz ettirmeye başlamışlardır. Buradaki Türk diline sığınmadan kastın aynı zamanda Türk’lerin adaletine ve hakimiyetine işaret ettiğini de görmek gerekir.

Bizler muhakkak ki, kökü mazide olan atiyiz. Köklerimize sahip çı kmak, geçmişin ihtişamlı günlerini yeni nesillere aktarmak en önemli vazifemiz budur.
Bizim geleceğe bırakacağımız en önemli şey şanlı geçmişimizdir. Kaşgarlı Mahmud’dur. Hoca Ahmet Yesevi, Hacı Bektaşı Veli, Mehmet Akif’tir.