Gazze’nin feryadı kimin umurunda?

Derviş Argun

Olağanüstü dönemlerden geçiyoruz. İslam dünyası diye isimlendirilen ve yöneticileri zaviyesinden ne kadar İslami olduğu öteden beri tartışıla gelen coğrafya yanıyor. Herkesin bir gerekçesi var. Doğru sözün ve duruşun kendisinde olduğu iddiası maalesef iddia sahiplerini akıl almaz cinayetlere sevk ediyor. O hale geldik ki; kim, kimi niye öldürüyor artık anlaşılamaz oldu. Otoban kenarlarında ve dağ yamaçlarında yapılan toplu infaz görüntüleri ve kamyon kasalarına istif edilmiş üst üste insan cesetlerinden bile artık ürpermiyoruz. Resim altındaki notlardan hangi mezhebe mensuplarmış merakını giderme çabamız, kasadaki kol ve bacak sayısından daha fazla ilgimizi çekiyor.

Bu kabil olaylara ve bu sonucu doğuran siyasi ve sosyal gelişmelere duyarsız kalabilmek mümkün değildir. Kaldı ki ne kadar duyarsız kalırsanız kalın, sizin de illaki söyleyecek bir sözünüz olmuş ve o sözü de dayanamayıp bir yerde söylemişsinizdir. İşte bu söylediğiniz sözle farkına varmadan bir taraf ve o tarafın tüm saldırı araçları elinizde bir safa savrulursunuz. Artık sizin içinde saldırma zamanıdır. Hızınızı alamamışsanız öldürme zamanıdır. Çoğu zaman, Hz Hüseyin’in şehadetine sebep olan olayları ve Kerbala günlerine ait o acı sahneleri okuduğum zaman, kendi kendime söylenirdim.  Bir insan nasıl olurda Yezid gibi bir aşağılığın arkasından gider? Nasıl olur da Saad b. Ebi Vakkas gibi büyük bir sahabenin oğluyken valilik gibi bir dünyalık paye için İslam Peygamberinin ciğerparesini ve efradını katleder? Sonra da hamdolsun o dönemde yaşamadım ve hamdolsun o payenin peşinde koşan bir müptezel olarak ölmedim diyerek kalbimi rahatlatırdım. Yaşadığımız günler, kabul edelim ki bir o kadar zor günler. İnsanların birbirlerini din içindeki farklı ton tercihlerinden dolayı boğazlaması ile İmam Hüsyin’in, evlad-u iyalinin su kenarında suya hasret katledilmesi ve boğazlanması, şeytan tarafından aynı gerekçelerle haklı kılınmaya çalışılmaktadır.

Rahmet ayının mağfiret günlerindeyiz. En esaslı düşmanımız tarafından Gazze yerle bir ediliyor. Canlar, bir bir toprağa düşerken, çaresiz Filistin halkının, acıyla haykırdığı “Ey İslam ümmeti, neredesiniz” çığlıklarının boşlukta yankılanmasından dolayı, başı öne düşmekte ve bir taraftan kendi acısıyla kıvranırken, diğer taraftan birbirini boğazlayan İslam ümmetinin acısına katlanmak zorunda kalmaktadır. İsrail dünyayı umursamadan elini kolunu sallayarak Gazze’yi bombalarken, İslam coğrafyalarının yöneticilerinin çıldırtan sessizliğini anlamak mümkün değil. Kendi coğrafyalarımızda, kendi ellerimizle ürettiğimiz iç çatışmalarda tükettiğimiz birikimlerimiz ve hukukumuz bizi bugün İsrail karşısında nefessiz bırakmıştır. Ne Türkiye’den, ne İran’dan, ne Lübnan’dan, ne de Lübnan Hizbullah’ından şunca saldırı ve ölüm sonrası tek ses yok. Anlamsız iç çatışmalarda tükettiğimiz birlikteliğimiz bizi İsrail karşısında yalnızlaştırıyor. Maalesef düşman bu ayrışmamızın ve yalnızlığımızın çok farkında. Gazze’yi İsrail saldırılarından darbeci Sisi’nin Mısır’ı kurtaracak olursa, sahi bu sizin de zorunuza gitmeyecek mi?

Kabul edelim, zor günlerden geçiyoruz. Tahkim ettiğimiz safların doğruluğu konusunda şüphelerimiz var. Yaşadığımız bu günlerin çetin hesabı konusunda ayak bağlarımız çözülüyor.

Akif Emre’nin dediği gibi, Gazze’yi soyu kesilmiş Aborjin’lerin gelip kurtarmasını beklerken, İslam coğrafyasının diğer bölgelerindeki iç savaşlara katkı sunmak bize daha cazip geliyor. Şimdilerde Suriye’de ve Irak’ta, onlarca yıldır Afganistan ve Pakistan’da akan Müslüman kanından ideolojisine ve devletine iktidar devşirmeye kalkanlara, elini bir vesile Müslüman kanına bulaştıranlara bu günleri kayıt düşen tarihin gelecekte bir sözü olacaktır. Gazze yanarken sessiz kalanlar, öbür taraftan tüm güçleriyle İslam coğrafyasındaki iç çatışmalara ve toplu katliamlara destek vermenin bedelinden kurtulamayacaklar. Mısır’da darbe geri dönmesin diye Sisi’ye milyarlarca dolar nakit akıtanlar, tarihe bir gün bunun hesabını verecekler. Onlar, Müslüman kanı akıtılsın diye çaba sarf ederken, Kâbe’de yalancı gözyaşlarıyla tavaf etmenin kendilerini kurtaracağını zannedenlerdir. İsrail aşkından dolayı Gazze’ye kör, ABD sevgisinden dolayı İslam ümmetinin birbirini boğazlamasına destek veren sözde İslamcı İslam coğrafyasının, başbakanlarına, cumhurbaşkanlarına, krallarına ve efendilerine yüzlerce yıl öncesinden İmam Hüseyin (R.A.)’in kız kardeşi ve Hz. Ali’nin (K.V.) kızı Zeyneb (R.A.)in tarihi konuşmasıyla seslenmek istiyorum.

“Ey Küfe halkı! Ey hileci ve hıyanetkâr halk! Sizi gidi günahkârlar!... Şimdi ağlıyorsunuz ha? ALLAH göz yaşlarınızı asla dindirmesin! Gözlerinizden yaş hiç eksik olmasın! Şulelerinizin feryadı asla dinmesin! Kalpleriniz acı ve keder içinde yansın!

Ne sizin andlaşmalarınıza bir değer verilir, ne de sözlerinize itibâr edilir. Lâftan, öğünmekten, gösterişten, cariyeler gibi dalkavukluk yapmaktan ve düşmanla gizli işbirliği yapmaktan başka neyiniz var sizin? Bilin ki, siz şirretsiniz! karaktersiz ve alçaksınız!

Simdi kardeşim ve bizler için mi ağlıyorsunuz? Onun için mi hazin ve acıklı çığlıklarınız göğe yükseliyor? Evet VALLAHi, ağlayın da ağlayın! Çünkü siz ancak ağlamaya layıksınız. Sizinki öyle bir utanç ve alçaklık ki, hiçbir suyla yıkanmaz! 

Siz zamanın İmamının katline ortak, en azından seyirci kalma alçaklığını içinize sindirdiniz. Onun mübarek kanının pıhtıları hâlâ ellerinizde ve siz onları aslâ aslâ temizleyemeyeceksiniz!” 

 

 

 

Yorum Yap
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.