Fas Notları -6-

Adem Alemdar

Arapların Mağrip, Batılıların Morocco, Türklerin ise Fas dedikleri en batıdaki İslam ülkesi…

Fas’ta beş gün


Fas seyahatimize 9 Aralık Perşembe günü başlamıştık. Cumartesi günü sabah kahvaltısından sonra otobüse binip Kazablanka’nın görmediğimiz yerlerine gittik. Deniz kenarında villaların, plajların ve lüks alışveriş merkezlerinin bulunduğu kısacası zenginlerin yaşadığı mekanları gördük. Suud Prensi’nin dahi burada bir villasının bulunması size burası hakkında fikir vermeye yeter sanırım. Karnımızı MC Donalds’tan hamburger yiyerek doyurduk ve Kazablanka’dan sonraki durağımız olan Fas’ın eski başkentlerinden Fes şehrine doğru yol almaya başladık. Kazablanka o kadar büyüktü ki kilometrelerce gitmemize karşın şehirden bir türlü çıkamamıştık. Fas sanayisinin yüzde 80’inin burada bulunmasından dolayı şehrin dışına doğru fabrikalar da görünmeye başladılar. Konya’da da mağazası olan Metro dahil pek çok büyük alışveriş merkezinin şehrin dışında faaliyet gösterdiğini müşahede ettik…

 

FAS’TAN KARELER İÇİN TIKLAYIN

 

Nihayet şehirden uzaklaşıyorduk. Dikkatimizi çeken en önemli şey hemen her tarafın yemyeşil olmasıydı. Fas’la ilgili kanaatlerimiz bir kez daha değişti. Biz şehri çıkınca çölle karşılaşmayı beklerken, yeşilliklerin, verimli arazilerin ve uçsuz bucaksız ovanın içerisinde harika bir yolda ilerliyorduk. Yol kenarındaki köylerde de belli bir refah seviyesinin olduğunu evlerden, arabalardan ve kişilerin giyim kuşamlarından anlıyorduk...

Bir süre sonra bir tesise namaz kılmak için durduğumuzda herkesin yüzünde aynı şaşkınlık vardı. Burası harika bir memleketti yani. Hatta espriler yapıldı, kraldan bir hanım ve arazi isteyelim, şurada yeşillikler içerisinde yaşayıp gidelim diye…

Otobüsümüzün penceresinden yol boyu uzanan meşe ağaçlarının yarı bellerine kadar kabuklarının soyulmuş olduklarını gördük. Bunun sebebini rehberimizden öğrendik. Bu meşe kabukları, meşe kömürü yapımında ve daha önemlisi şarap tıpası yapımında kullanılıyormuş. Fas’ın önemli ihracat kalemlerinden birisiymiş yani meşe kabukları…

Yolculuğumuz KTO Yönetim Kurulu Başkan vekili İsmail Haydaroğlu Bey’in o ana kadar göstermediği ev yapımı pasta ve gevrekleri tüm ekibe dağıtmasıyla renklendi. Muhabbetli bir yolculuk Fes şehrinin ışıklarının görünmesiyle heyecanlı gözlere bıraktı sırasını. Mükemmel bir şehre giriyorduk. Son derece düzenli yollar, ahenkli ve bakımlı evler, ışıltılı çarşılar derken kalacağımız otelin önüne geldik. Kazablanka’da okyanusun etkisiyle yaz sıcağını yaşarken Fes’te birden bire karasal iklimi teneffüs etmeye başladık. Çantalarımızdan montlarımızı çıkartıp hastalanmamaya özen gösterdik…

Kısa süre içerisinde odalarımıza yerleşip kendimizi otelin lobisine attık. Heyetimiz kafa dengi ikişerli, üçerli gruplar halinde dışarıya atıyordu kendisini. Biz günün yorgunluğunu atmak için iyi bir nargileci aramaya koyulurken kimi arkadaşlar faytonlara binip şehir turu atmışlar çoktan. O gece gerek soğuktan gerekse yorgunluktan fazla sürmedi dışarıdaki gezintimiz, dönüp odalarımıza uyuduk erkenden.

Sabah erkenden uyandık ve kahvaltımızı yaptık. KTO Başkanı Hüseyin Üzülmez Fes’te Konyalı bir hemşehrimizin yapımını üstlendiği değirmeni gezmeyi teklif etti. Hep beraber Özenir Değirmen firmasının kurduğu değirmeni gezdik. Genel Müdür hemşehrimiz İsmail Bahrem Odabaşı fabrikayla ilgili bilgi verdi heyetimize ve topluca üretime yeni başlayan tesisi gezdik. Firmanın Fas’ta kurduğu 3. fabrikaymış burası. Yapımı 3 ay gibi kısa bir sürede bitirilen tesis günlük 180 ton kapasiteyle çalışabiliyormuş. Bu arada yeri gelmişken belirtelim, Fas’ta ekmekler bir harika. Katıksız bir ekmeği yiyip karnınızı doyurabilirsiniz. Maalesef Konya’daki ekmek kalitesinin düşüklüğüne bir kez daha hayıflandık bu gezi esnasında…

Değirmen gezimizi bitirip otobüsümüzle Fes şehrinin Medina’sına yani eski şehrine gittik. Yazı dizimizin başında da vurgulamıştım, Fas’ta her şehrin bir de içerisinde kale içi eski şehirleri var. Turistlerin ilgi gösterdiği esas mekanlar da buralarda…


O kadar dar ve bulmaca gibi sokaklardan geçiyoruz ki, heyetten kimse kaybolmasın diye biri başta diğeri sonda iki kişi milleti kontrol edip duruyor. Allah muhafaza birimiz kaybolsa saatlerce içinden çıkamaz bu eski şehrin. Konya’da görmeyi unuttuğumuz hemen her türlü el sanatları burada halen devam ediyor. Bakırcılar, çiniciler, dericiler, baharatçılar ve diğer pek çok dükkan yan yana, cıvıl cıvıl, renkli enterasan bir enstantane…

Fiyatları makul bulanlar bir taraftan alışveriş yapmaya da başlıyor. Çünkü Konya’ya giderken iyi kötü bir hediye götürmek gerekiyor. Sevgili arkadaşım Muhammet Özbey bir dericiden iki ayrı ceket alıyor her birisi 100 doların altında bir fiyata. Defalarca seyahate çıkan ve böyle yerlerden ne alınacağını çok iyi bilen Başkan Üzülmez eşi ve kızına çanta almaya çalışırken, aşağı yukarı herkes başkanın bir bildiği var diyerek birer, ikişer bayan çantası alıyor…

Fes dericiliğiyle meşhur bir şehir olduğundan bir deri yapım atölyesine yukarıdan bakan balkona çıkıyoruz. Kokudan yaklaşılacak gibi görünmüyor. Pek çok kişi yukarıdan o enteresan manzarayı göremiyor tabi, ama ben kokuya aldırış etmiyor ve çıkıyorum. Çıkışta bir eleman elimize nane tutuşturuyor, ilkin anlamıyoruz. Meğer kötü kokuyu karşılasın diye naneyi burnumuza tutmamız gerekiyormuş, gerçekten iyi geliyor naneler. Mükemmel bir görüntüyle karşılaşıyoruz ve fotoğraflıyoruz bu manzarayı. Deriler önce buradaki çukurlara güvercin pisliğine yatırılıyormuş ki yumuşak olsunlar. Sonra diğer çukurlarda istenilen renkteki boya çukurlarında haftalarca bekliyormuş. Ardından da kurutulup dikişe hazır hale getiriliyor. Bu vesile ile güvercin pisliğinin ne işe yaradığını öğreniyoruz.

Bizde yanılmıyorsam eskiden bu işi afedersiniz köpek pisliğiyle yaparlarmış. Pisliğin sıcak şekilde depolanabilmesi için de koşturarak gidilirmiş tabakhaneye. Hani ‘tabakhaneye … mu yetiştireceksin?’ lafı var ya bu iş için kullanılırmış yani…

Sonra dünyanın en eski üniversitelerinden Karavıyn Üniversitesi’ni dışarıdan inceliyoruz. Ardından Fes’in kurucusu Şeyh İdris’in mescidinde namaz kılıyor ve bir kafede naneli çaylarımızı yudumluyoruz…

Fes Ticaret Odası, heyetimizi öğle yemeğine davet ettiği için eski şehirde otantik bir restorana giriyoruz. Bizden kısa bir süre sonra da ev sahibi Fes Ticaret Odası Başkanı yardımcılarıyla birlikte geliyor ve Başkan Üzülmez’le tatlı bir sohbete dalıyorlar. KTO tercümanı Hüsamettin Güngör bu hoş sohbeti aynı sadelikte muhataplarına çeviriyor ve yüzler gülüyor, zaman zaman kahkaha sesleri çınlıyor tarihi mekanın kubbelerinden…

İki oda başkanı uzun süre birbirlerine ülkelerini ve şehirlerini anlatıyor. Hangi alanda ticaret yapılabileceğine yönelik öngörüler tartışılıyor. Muhabbetin sonunda Fes Ticaret Odası Başkanı Fuad Zine Filali’yi Konya’ya davet ediyor Başkan Üzülmez. O da geleceğini söylüyor…

Yemek servisi başladığında KTO Yönetim Kurulu Üyesi Veli Öncan heyecanlanıyor. Çünkü ortaya kocaman ve üstü kapalı bir tepsi geliyor. Veli Bey zannediyor ki tepside kuzu var, ama yanılıyor tabi. Bizim sacarasına benzer, içerisinde tavuk eti ve çeşitli baharatların olduğu tatlı bir börek çıkıyor. Alışık olmadığımız bir lezzet olsa da çoğumuz bu böreği beğeniyor. Sonra harika kızarmış üzeri soslu tavuk yemeği geliyor tekrar. Ben ana yemeklerle hiç ilgilenmiyorum, çünkü harika soğuk mezeler var sofrada. Örneğin mükemmel patlıcan ezmesi ve soslu kızartmalar benim tercihim oluyor…

Eski Fes’teki gezintimiz yemekten sonra da bir süre devam ediyor. Baştan aşağıya çarşıyı yürüyüp en büyük kapıdan dışarıya çıkıyoruz ve oradan da otelimize dönüyoruz. Akşam ise yakında bir nargile mekanı buluyor, orada muhabbete fokurtu ekliyoruz naneli çaylar eşliğinde…

Devamı yarın

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.