Ergenekon soruşturmasının 2 bin 455 sayfalık iddianamesi ve 441 klasörlük eklerinde yakın tarihte yaşanmış ve karanlıkta kalmış birçok önemli olayla ilgili yeni iddialar ortaya atan tanık anlatımları ve ihbar mektupları var. Anlatımlarda Uğur Mumcu’nun öldürülmesi, Gazi olayları, Behçet Cantürk, Savaş Buldan gibi Kürt işadamlarının öldürülmesi, Sabancı suikastı gibi büyük olayların Ergenekon’la bağlantılı olduğu öne sürülüyor. Savcılık dosyalarda bu belgelere yer verse de sanıklar bunlarla suçlanmadı. Ancak bunların araştırılması için herhangi bir yasal işlem yapıp yapmadığı bilinmiyor. Fakat bu iddiaların araştırılması halinde Türkiye’de karanlıkta kalan önemli olayların çözümüne doğru yol alınabileceği de ihtimaller arasında. İşte Ergenekon soruşturmasıyla gündeme gelen yeni iddialar:
Tarık Ümit’in infaz ekibi
BEHÇET CANTÜRK - SAVAŞ BULDAN: Kürt işadamı Behçet Cantürk, 1993’te şoförüyle birlikte evine giderken kaçırıldı, ertesi gün cesetleri Sapanca yolunda bulundu. DTP Milletvekili Pervin Buldan’ın eşi Savaş Buldan da 2 Haziran 1994 günü Yeşilköy Çınar Oteli’nin önünden polis kimlikli, polis yelekli ve telsizli sekiz kişi tarafından kaçırıldı. Bir gün sonra Bolu’nun Yığılca ilçesi Melen çayı kenarında işkence yapılmış cesedi bulundu. Her iki cinayet de faili meçhul olarak kaldı.
Ergenekon soruşturması kapsamında İşçi Partisi Basın Bürosu Başkanı ve Aydınlık Dergisi Ankara Temsilcisi Hikmet Çiçek’te ele geçirilen bir mektup her iki cinayetle ilgili yeni iddialar içeriyor. Kendisini ‘Susurluk infaz timinden Cavit’ olarak tanıtan bir kişinin el yazısı mektubunda Cantürk ve Buldan’ı kendilerinin öldürdüğünü, şeflerinin de kayıp olan MİT’çi Tarık Ümit olduğunu öne sürüyor.
Mektuba göre ‘Cavit’ avukat Şirin Berk tarafından 1993’ün sonlarında Tarık Ümit’le tanıştırılıyor. Ümit, Cavit’i “Sana T.C. sınırları içinde kimse bir şey yapamaz artık. Ne yargı, ne polis” diyerek, askeri eğitime gönderiyor. Sonra İzmir Menteş’te nizamiyede Korkut Eken’le görüşüyor. Üç aylık silah ve bomba eğitiminden sonra kendisine sahte polis kimliği ve 9 mm. çapında Beretta marka tabanca veriliyor. 14 Ocak 1994’te Cantürk’ün nasıl öldürüleceği konusunda Ümit’in de katıldığı bir toplantı yapılıyor ve ‘Nurettin Güven’ bu işi kendisinin yapabileceğini söylüyor. Toplantıdan sonra Cavit eve gidiyor ve aynı akşam Tarık Ümit eve gelip, “Tamam bu iş bitti Cavit. Bir kahve içelim. Sen büroya git” diyor. Cavit, sabah gazetelerde Cantürk’le şoförünün Sapanca yakınlarında öldürüldüğünü öğreniyor.
Aynı mektupta Buldan’ın Haziran 1994’te öldürülmesiyle ilgili de şunlar anlatılıyor: “Telefon eden Tarık, ‘Arabayı getir Cavit’ dedi. Beyaz Şahin marka arabayı alıp söylenen adrese gittim. Orada Muhsin, adamı Hasan Karabekiroğlu, Ayhan, Ziya, Semih, daha önce görmediğim kişilerle de otelin lobisinde oturuyorlardı. Geç saatlerde Yeşilköy Çınar Otel’e gittik. Muhsin ve ben arabada bekledik. Tarık’la yolda irtibat kuracaktık. Saat 04.30’da Savaş Buldan ve arkadaşları (Adnan Yıldırım ve Hacı Karay) otelden çıktı. Orada bekleyen Yüzbaşı İsmet, Ayhan, Ziya, Semih ve tanımadığım üç kişi ‘Dur polis’ diyerek onlara doğru yürürken, Savaş Buldan arabasına doğru yürüdü. Ama hemen yakaladılar. Sabah öğrendim onlar da ölmüştü. Bundan sonra Tarık Ümit’le çalışmak istemiyordum.”
Güney: Çatlı yönetti
SABANCI SUİKASTI: Sabancı Center’ın 25. katında Ocak 1996’de Özdemir Sabancı, Nilgün Hasefe ve Haluk Görgün öldürüldü. DHKP-C üstlendi. Üç zanlı vardı. İdamla yargılanan Mustafa Duyar, 1999’da cezaevinde öldürüldü. Fehriye Erdal, yurtdışına kaçtı, hâlâ Belçika’da. İsmail Akkol ise kayıplara karıştı.
Kanada’da yaşayan Tuncay Güney 2001 yılında polise verdiği ifadesinde bu suikastla ilgili yeni iddialar ortaya atıyor. Güney’e göre Sabancı suikastını Abdullah Çatlı yönetti. Tetiği bir resmi görevli çekti, Duyar, Akkol ve Erdal sadece kameralara poz vermeleri için tutuldu. Suikastla ilgili bir diğer iddia da gazeteci Zihni Çakır’ın ‘Kod Adı Darbe’ adlı kitabında yer alan ve MİT’e ait olduğu öne sürülen bir belgede yer alıyor. Bu belgeye göreyse suikast, Susurluk kazasında ölen Abdullah Çatlı ve Hüseyin Kocadağ ile adı Susurluk soruşturması sırasında gündeme gelen Piyade Yüzbaşı Hüseyin Pepekal tarafından planlandı. DHKP-C’li Duyar ve Akkol Türk istihbarat birimlerince ‘ortaklaşa kullanıldı.’ Ancak MİT bu tür belgenin gerçek olmadığını, kurumla bağlantısının bulunmadığını açıkladı.
Vedat Ergin: Veli abiyi ara
MUSTAFA DUYAR’IN ÖLDÜRÜLMESİ: Sabancı suikastı faillerinden Mustafa Duyar, 1999 yılında Afyon Cezaevi’nde Ergin kardeşler tarafından öldürüldü. Ergenekon dosyasındaki yeni iddiaysa Duyar’ın öldürülme emrinin Veli Küçük tarafından verilmiş olması. Gizli tanık ‘Yüksel’ şöyle diyor:
“Cezaevinde bulunduğu dönemde hastane sevki sonrası odasına geldiğinde yatağının üzerinde ‘Sana senden olur her ne olursa, başın rahat olur dilin durursa’ diye not bırakılmıştı. Kısa süre sonra Duyar öldürüldü. Cinayette kullanılan mermileri Nuri Ergin’in avukatı Tuncay Kütükoğlu isimli kişi sigara paketi içinde getiriyor. Duyar’ın öldürülmesi eylemini gerçekleştiren Sami Tokur ve Ahmet Yargüder, Nuri Ergin’in adamları. Nuriş çetesi Duyar nereye gidiyorsa peşinden onun gittiği cezaevine sevk ediliyor. DHKP-C terör örgütünün gerçekleştirdiği Sabancı eylemi örgüte nasıl prestij kazandırdıysa (Mustafa Duyar kastediliyor) teslim olmasıyla da öyle bir prestij kaybettirdi. Eylem faili olarak teslim olup, pişmanlığını dillendirmesi örgütte bomba etkisi yaptı.”
Savcılığa gönderilen bir CD’de de 2000 yılında Uşak Cezaevi isyanı sırasında Ergin’in kiremit renkli bir binanın penceresinden çıkarak sağ elini yukarı doğru kaldırıp işaret parmağını sallayarak “Bu devlet bana Mustafa Duyar’ı öldürttü. Şimdi canlı söylüyorum” dediği görülüyor. Vedat Ergin’se “Biz bu devlet için mermi sıktık. Hem de sizin için hem asker için” diyor ve “Veli abiyi ara, Veli Küçük’ü ara. Bizi sor. Başka bir şey söylemiyorum” diye bağırıyor. İddianamede de tüm bunlar ışığında Duyar’ın Küçük’ün talimatıyla Ergin kardeşler tarafından öldürüldüğü belirtiliyor.
UĞUR MUMCU SUİKASTI: Gazeteci Uğur Mumcu 22 Ocak 1006’da Ankara’da evinin önündeki bombalı saldırıda yaşamını yitirdi. Faillerinin Umut operasyonuyla yakalandığı söylendi ve yıllar süren yargılama yapıldı. Ancak Mumcu’nun öldürülmesiyle ilgili sır perdesi kalkmadı.
Ergenekon soruşturmasında Veli Küçük’ün evinde ele geçen ‘Şirketler ve Köstebekler’ belgesinde suikastla ilgili ilginç iddialar yer alıyor. Belgeye göre, Mumcu 1991’in ocak ayında Makine Kimya Enstitüsü’ne gelen bir emirle seri numaraları silinerek PKK’yı vurması için Talabani’ye gönderilen 100 bin silahı araştırdığı için öldürüldü. Numara silme işleminden sonra ‘Ben JİTEM komutanıyım’ diyen üst rütbeli bir subayın aldığı silahlar, Irak sınırına getirilmeden bir gün önce, 15 Ocak 1991’de Ankara’dan, Jandarma Albay Durmuş Coşkun Kıvrak’a 700 kadar PKK’lıyı kuşattığı operasyonu durdurması emri verildi. Bunun nedeni, bölgede operasyon sırasında silah sevkıyatının göze batma ihtimaliydi. Belgeye göre, Mumcu dosyayı aldıktan sonra onaylatmak için farklı kaynakları arayarak büyük hata yaptı. Mumcu, yazılı emir dosyasını okuyan Kıvrak’ın kendisine acil ulaşmaya çalıştığı 23 Ocak 1993’ün ertesi günü öldürüldü.
NECİP HABLEMİTOĞLU CİNAYETİ: Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu’nun 18 Aralık 2002’de Ankara’da öldürülmesi faili meçhul olarak kalmıştı. Hablemitoğlu, profesyonelce ve geride hiçbir iz bırakmayacak şekilde öldürülmüştü. Danıştay saldırısı davasının müebbet hapis cezası alan sanık Osman Yıldırım, Ergenekon soruşturmasında verdiği ifadesinde, 2002 yılı aralık ayının başında Veli Küçük, İbrahim Genç, Esen Türkyılmaz, Muzaffer Tekin ve Osman Gürbüz’ün olduğu toplantıda, Gürbüz’ün kendisine Hablemitoğlu’nu öldürüp öldürmeyeceğini sorduğunu öne sürüyor. Yıldırım, toplantıda kendisine bu iş için 1 milyon dolar teklif edildiğini ancak kabul etmediği belirtiliyor. Yıldırım’ın ifadesine göre Veli Küçük, Osman Gürbüz’e dönerek, “Osman bu iş gene sana düştü” diyor. Yıldırım daha sonra Hablemitoğlu’nun öldürüldüğünü öğreniyor ve yaklaşık altı veya yedi ay sonra Osman Gürbüz’ün kendisine, “Hablemitoğlu’nun parasını masalarda bitirdik” diyor.
GAZİ OLAYLARI: Gazi Mahallesi’nde 1995’te bir Alevi kahvehanesinin taranmasıyla başlayan olaylar sonunda 28 kişi öldürülmüş- tü. Protesto olaylarında silah kullanarak birçok kişinin ölümüne neden olmakla suçlanan polisler yargılandı. Kahvehanenin taranması hikâyesi karanlıkta kaldı. Ergenekon’daki yeni iddialara göre bu işi 1 Temmuz’da yapılan son Ergenekon operasyonunda gözaltına alınan ve adı Susurluk’tan beri bilinen Osman Gürbüz yapmıştı. Ergenekon iddianamesinde DHKP-C’yle Ergenekon ilişkisinin anlatıldığı bölümde Gazi olaylarına yer veriliyor ve gizli bir tanık bu olayların provokasyonla çıkarıldığını anlatıyor.
HERKES FİŞLENMİŞ: Ergenekon terör örgütünün iddianamedeki suçlarından biri ‘kişisel verileri kaydetmek’ yani fişlemek. Ancak iddianame eklerinde fişlemeyi sadece örgüt elemanlarının değil askerin de yaptığı görülüyor. Emekli Binbaşı Fikret Emek’in evinden Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın İstanbul ve Eskişehir’deki fişleme faaliyetleri ortaya çıktı. Mahalle bakkalı, pazarcılar, avukatlar ve çeşitli sivil toplum kuruluşlarının fişlendiği belirlendi. Ayrıca yine asker tarafından yapıldığı belirtilen AKP’liler ve Kürtlere yönelik fişler de yine zanlılarda ele geçirildi.
DARBE PLANLARI: Ergenekon dosyasında Muzaffer Tekin’in evinde bulunan bir CD’nin içinde 2003 yılına ait askeri dokümanlar ele geçirildi. Bu dokümanlarda askerin darbe planları yaptığı anlaşılıyor. Emekli Oramiral Özden Örnek’e ait olduğu belirtilen ‘darbe günlük’leri benzeri dokümanlarda o dönem askerin hükümete karşı planları olduğu görülüyor. (Radikal)
Gizli tanık: Ümit öldürüldü
Dündar Kılıç’ın eski ortağı, MİT elemanı olan Tarık Ümit, Susurluk skandalının da kilit ismi
‘Çatlı sağ kurtuldu, boynunu kırdılar’
Susurluk’ta 3 Kasım 1996’da maydana gelen kazada Emniyet Müdürü Hüseyin Kocadağ,
Ergenekon dosyasına konmayan mektup
Mersin’in Silifke ilçesine bağlı Atakent beldesinin DYP’li Belediye Başkanı Fevzi Doğan