F. Gülen ve Hoşgörünün Termodinamiği

Doç. Dr. Murat Kayacan

“Manevi liderliğini Fethullah Gülen’in yaptığı Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, Hilton Oteli’nde 25 Aralık 1997’de yaptığı törenle Ulusal Uzlaşı Teşvik Ödülleri’ni dağıttı. Gülen, Demirel’i uzlaşı ve demokrasi kahramanı ve söz sultanı olarak takdim etti. Halbuki o, bu ifadeyi S. Nursi veya Hz. Muhammed (s) için kullanırdı. Gecede 54. Hükümetten Türk halkını kurtarmış (!) fedakâr kişilerden biri olan Türk-İş Federasyonu Başkanı Bayram Meral de ödül aldı. Gülen rejime ısrarla biat etmek istiyor ama biatı kabul edilmiyordu.”

Evet, 9 yıl önce kaleme aldığım bir yazıda üç aşağı beş yukarı Gülen’i bu cümlelerle değerlendirmiştim. O dönemde Gülen, grubunun büyüklüğünü ve maslahatını hesaba katarak, kendisini ve çevresini dahil olduğu Müslüman kesimden ayrı tutmaya özen gösteriyordu. Onun bu tavrını hayra yormak ancak söz ve eylemlerini “takıyye” olarak yorumlamak ile caiz görülebilirdi.

Ne var ki, o aşağıda alıntılar yapacağımız iki röportajında da takıyyeyi Şii Müslümanlara atfediyor ve Ehl-i Sünnet’de takıyyenin uygun bulunmadığına işaret ediyordu. Bu da onun daha önceleri sarf ettiği “Seçimlere Cebrail de girse oy vermem”, “Beyazıt’ta eylem yapanlar çarşaf giymiş erkeklerdir” şeklindeki sözlerini yorumlamayı zorlaştırıyordu. Takıyye caiz değilse dini açıdan onun, Ecevit’i takdir eden ama Erbakan’a asla ısınamayan, Evren’e devlet reisi oldu diye laf dedirtmeyen sözlerini olduğu gibi almak gerekiyor olsa da “Takıyye yoktur derken de takıyye yapıyor” türü yaklaşımlar insanın kafasında gidip geliyordu.

Alıntılara, takıyyenin caiz olmadığını söylediği ancak vaazlarını dinlemeye gelen ve devlet dairesinde çalışan ülkücülere ‘Kendinizi amirleriniz karşısında saklayın’ dediğini ifade ettiği 14.04.2004 tarihinde Nuriye Akman ile yaptığı röportajdan bir kesitle devam edelim: “Kendi hoşgörü telakkilerim içinde kimseye “onlar”, “ötekiler”, “karşı taraf”, “karşı cephe” demeyi yakışıksız buluyorum.” Bu röportajda Gülen’in takiyyeyi teoride ret ama pratikte tavsiye ettiği bir şey olduğunu ve onun statüko ile didişmeme, onu “ötekileştirmeme” kararlılığında olduğunu görüyoruz.

Aşağıda aktaracaklarım da Herkul.org sitesinde 24.4.2006 tarihinde Gülen ile yapılan röportajdan: “Öteden beri belli bir kesim, irticâ sözünü sıradan bir kelime olarak istimal etmekten daha ziyade, onu siyasî ve ideolojik bir suçlama ve sindirme aracı olarak kullanmaktadır. Bazı müfsitler, ağızlarını her açışlarında ıslahtan, imardan, kendini ifadeden, iradenin hakkını eda etmekten ve insan haklarından dem vurmaktadırlar; fakat, aynı anda vicdanlara baskı yapmakta, başkalarının haklarını çiğnemekte, zulmün en hunharcasını irtikap etmekte, insanlar arasındaki münasebetleri kırıp dökmekte ve azgınlıktan azgınlığa koşarak herkesi sindirmeye çalışmaktadırlar.” Gülen’in bu sözlerle kastettiği Kur'an terminolojisinde münafıkların vasıflarıdır (Bakara, 2:11) Yani Gülen’in ısrarla “öteki” olarak vasfetmediği kimseleri artık “yeryüzünü ifsad edici kişiler” olarak gördüğünü ve ötekinin “öteki” olduğunu kabul ettiğini görüyoruz.

Gülen, röportajda yasakçıların “radikal, aşırı dinci” kelimelerini kullanırlarken olduğu gibi irtica kavramını da Müslümanlığı kastederek psikolojik harp amaçlı kullandıklarını, “irticâ” çığırtkanlığıyla tiranlar döneminde bile eşine rastlanmayan kanunlar çıkardıklarını, heva ve heves edalı hareketlerine göre kanunlar hazırladıklarını ve bütün bunları yaparken irticâ maskesinin ardına saklandıklarını söylüyor ve: “Bu itibarla, şüphe götürmeyen bir gerçek vardır ki; irticâ küfrün takıyyesidir; gericilik yaygaraları dinsizliğin ve ilhadın maskesidir” diyor. Gülen bu sözleriyle de “taraf” olduğu kesimi bir hayli geniş tutuyor ve muhalifleri de küfürle ve heva-u hevesine göre davranmakla suçluyor ki bu, onun ne kadar kızgın olduğunu, kendisine ve çevresine yönelik tehdidin ne kadar büyüdüğünü ve hoşgörü gösteremeyecek bir seviyeye geldiğini göstermektedir.

Gülen bu röportajda şöyle dua ediyor: “Allah’ım, her köşe başında bir sürü gulyabâni gayızla gerilmiş hücûm ânı ve hücûm bahanesi bekliyor; dillerinde, irticâ, gericilik, teokrasi ve fundamentalizm, ellerinde gücün her çeşidi ve hayallerinde bin bir entrika. Karşı taraf yanılıyorsa, içlerinde salâha açık ruhlardan hidayetini esirgeme! Temerrüt ve din düşmanlığını meslek edinenlerin de birliklerini boz! Düzenlerini başlarına yık! Yurtlarına-yuvalarına feryat sal! Ve bütün inananları, kapının sadık kullarını, bu karanlık düşünce, karanlık ruh ve kara seslerin, gayretine dokunduğuna inandığımız tecavüzlerine, tahkirlerine, tezyiflerine ve plânlarına karşı koru!”

Yazımı tek kelimeyle bitiriyorum: AMİN!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.