Dua Mü’minin silahı...

Salih Sedat Ersöz

Dua Mü’minin silahı, beddua mazlumun gözyaşıdır

Bilindiği gibi, bizim inancımızda duanın çok büyük önemi vardır. İstemek, dilemek, Allah’a olan rağbet, yalvarış, yakarış, niyaz gibi anlamlara gelen dua ibadetin özüdür.

Dua; kulun acizliğini itiraf ederek, boyun bükerek, el açarak Yüce Yaratıcıya yönelmesi ve halini arz ederek yalnız O’ndan istemesi, O’ndan dilemesidir. Dua; istediği her şeyi elde edemeyen, her ihtiyacını kendisi karşılayamayan ve başına gelen her türlü belâ, musibet ve sıkıntıları def edemeyen insanın, Rahmeti sınırsız, her şeye gücü yeten, mutlak kuvvet ve kudret sahibi olan Allah’a bağlanması ve O’nunla irtibata geçmesidir.

Dua, maddi ve mânevi dertlerin şifa kaynağıdır. Dua, ümitsizlerin ümit kaynağı, huzursuzların huzur kaynağıdır. Dua; inanma, isteme, yalvarma ve dayanma ihtiyacında olan insanı, yüceler yücesi, büyükler büyüğü Yaratıcıya bağlayan mânevi bir bağdır.

Dua etmenin özünde Allah’a teslim olmak ve O’na kulluk etmek bilinci vardır. Peygamber Efendimiz duayı, “Rahmet kapılarının anahtarı, mü’minin silahı, dinin direği ve ibadetin özü” olarak nitelendirmiştir. Efendimiz bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurmuştur: “Kul, elini açarak Allah’tan bir şey dilerse, Yüce Allah, kulunun elini boş olarak geri çevirmekten haya eder.”

Rabbimiz, kendisine dua ve niyazla yürekten bağlananları boş çevirmez.

Bir kimsenin başına kötü bir şeyin gelmesi için yapılan duaya da beddua denilmektedir. Müslümanların olur olmaz sebeplerle birbirleri aleyhine beddua etmeleri İslâm ahlakıyla bağdaşmaz. Ancak, zulme uğrayan kimsenin, zalimler hakkında beddua etmesi de caiz görülmüştür. Efendimiz, mazlumun (zulme uğrayanın) duasının mutlaka kabul olunacağını beyan etmiş ve bizzat kendisi de, mazlumun bedduasına uğramaktan Allah’a sığınmıştır. Gördüğü zulüm karşısında içi yanan ve gözyaşı döken mazlumun bedduasından sakınmak gerekir. Allah Rasûlü; “Mazlumun bedduasından sakınınız. Çünkü onunla Allah arasında perde yoktur” buyurarak, zulme uğrayanın zalime karşı yaptığı bedduanın etkili, tesirli olacağını ve bu bedduanın mutlaka gerçekleşeceğini beyan buyurmuştur.

Şartlarına uygun olarak, kalpten yapılan dua mutlaka kabul olunur. Dua ile çok şeyler gerçekleşir. Duanın belayı önlediğini, kazayı, belayı defettiğini ve kazanın ancak dua ile durdurulduğunu belirten Hadis-i Şerifler vardır. Bu konuda meşhur bir menkıbeyi, okuyucularımla paylaşmakta yarar görüyorum:

Hiratlı bir demirci, bir gece evine dönerken, yanlışlıkla hırsızlarla beraber yakalanır ve tutuklanarak hapsedilir. Demirci, zindanda namaz kılıp, (Ya Rabbi, bu işte suçum olmadığını, ancak sen bilirsin. Beni buradan, ancak sen kurtarırsın) diye sürekli dua eder. Adil bir vali olan Abdullah bin Tahir, o gece rüyasında kuvvetli dört kimsenin, tahtını tersine çevirmekte olduğunu görür. Hemen abdest alıp, iki rekat namaz kılar. Tekrar uyur. Yine o dört kişi, tahtını yıkmak üzere iken uyanır. Kendisinde, bir mazlumun ahı bulunduğunu anlar, zindan müdürünü çağırtıp der ki:
- Zindanda bir mazlum mu var?
- Bilmem ama, biri dua edip gözyaşı döküyor.
Dua eden mahkûmu çağırıp halini sorunca mesele anlaşılır. Vali, özür dileyip der ki:
- Şu parayı al ve herhangi bir arzun, bir işin olunca da bana gel.
Demirci, minnetsiz konuşur:
- Hakkımı helal ettim, ancak ihtiyacımı görmek için gelmem.
- Niçin?
- Benim gibi bir fakir için, senin gibi bir sultanın tahtını birkaç defa tersine çeviren Rabbimi bırakıp da, dileğimi başkasına arz etmem kulluğa yakışır mı?

Bir mazlumun duası gereğince, sultanın tahtını devireceğini haber veren Allah, zulme ve haksızlığa uğrayan diğer mazlumların dualarını veya beddualarını da geri çevirmeyecek ve zalimlere verdiği fırsatı bir gün sona erdirip, onların durumlarını da tersine çevirecektir.

Dua alan bir ateşperestin durumunu anlatan bir menkıbe daha okuyalım:

Vaktiyle bir ateşperest, oğlunu evlendirmektedir. Düğün günü çok koyun ve inek kesilir. Et kokuları mahalleyi sarar. Ancak evin bitişiğinde, Müslüman dul bir kadın, dört yetimiyle yaşamaktadır. Hepsi de günlerdir açtırlar. Kadıncağız, düğün evinin kapısını çalıp,“belki yemek verirler” düşüncesi ile ateş ister. Adam, kadının niyetini anlasa da, bir şey vermez. Kadıncağız, bir daha gidip ateş ister. Yine eli boş döner. Üçüncü defa yine gider, ateşperest bu defa acır kadına. Hallerini anlamak için dehlize iner ve kulağını bitişik evin duvarına dayar ve dinler. 
Yetimcik, annesine yalvarıyor: 
— Anneciğim, ne olur bir daha git. Belki bu sefer bir şey verirler. 
Kadın ağlamaklıdır: 
- Üç defa gittim yavrum! Artık utanıyorum. 
Adam bunu duyar. Kalbi sızlar. Güzel bir sofra hazırlatıp evlerine gönderir. Ve tekrar dehlize inip dinler yine. Yetimlerin en küçüğü dua ediyor: 
- Ya Rabbi! O nasıl bize ikram ettiyse, sen de ona ikram et! Onu imanla şereflendir!
Ardından; 
- Âmiiiin! sesleri yükselir. 
O anda, kalbi döner ateşperestin. Ve 'Kelimeyi Şehâdet' getirip imanla şereflenir.

Dua öylesine güçlü bir silahtır ki, Müslüman da olsa Sultanın tahtını devirir, ateşperesti de imana getirir. Mazlumun gözyaşı olan beddua değil, mü’minin silahı olan dua almaya bakalım ki, tahtımız devrilmesin. Mutlu yarınlar efendim.