Diktatoryalarda Ebu Talib Konumu

yazar-34

Rasim Özdenören büyüğümüzün 20-25 yıl önce yayımlanan bir yazısının başlığı “Ebu Talib Kompleksi” idi. O yazıyı o gün çok beğenmiş ve ondan sonra da çok kişilere tavsiye etmiş; fotokopi yoluyla çok kişiye ulaştırıp okunmasını sağlamıştık. O zamanlar elektronik posta yoktu, fotokopi büyük kolaylıktı.Ehli Sünnet’e göre Ebu Talib Müslüman olmamış, Müslüman olmayarak ölmüştü. Şia’ya göre ise “Heygambere o kadar yardım eden O’nu o kadar himaye eden biri Müslüman olmamış olamazdı; küfür üzere ölmüş olamazdı.” Kim bilir, Şia’nın Ebu Talib’i Müslüman saymasında belki Hz Ali’nin babası olmasının da rolü vardır. Bizdeki kimi kaynaklara göre Ebu Talip yürekten peygamber efendimizin peygamberliğini biliyor, buna inanıyor; fakat toplum önünde “Kureyş’in kadınları kınayacaklar” diye bunu ikrar etmiyordu. Bu hal üzere de öldü.“Ebu Talib Kompleksi”, Rasim Özdenören üstadımızın bu Sünnî yaklaşım üzerine bina ettiği ve klâsik Rus edebiyâtının ‘karakter yaratma’ has geleneğini aratmayacak bir mükemmellikte işlediği çok güzel bir çözümleme denemesidir. Bizim burada Ebu Talib’i konu edişimiz yukarıda bahsettiğimiz kompleksi yönüyle değil, konumu nedeniyledir. Yani, Ebu Talib’in, Sünnî kabule göre, inandığı halde ikrar etmeyişini, bunu gurur meselesi yapışını konu etmeyeceğiz. Konu edeceğimiz yönü onun yardımcı konumudur. O peygambere kol kanat germiştir; sözleri ile ve fiilleri ile onu korumuş, hareketine engel olunmasına karşı çıkmış; engelcilere engel olmuştur. Tabii, Ebu Talib’le ilintileyeceğimiz kişilere de, bu kompleksi yakıştırmamız söz konusu edilemez..Bugün de Ebu Talib gibi, Müslümanlar’ın engellenmesine, horlanmasına, örselenmesine karşı çıkan insanlar mevcuttur. Resmi kademelerde veya sivil toplum kuruluşlarında, üniversitelerde, yargıda bu kabil kişilere rastlamak mümkün. Bunlar, açıklamaları ile zaman zaman kendileri de sıkıntıya düşmekte, resmi ideolojinin hışmına uğramakta, tazminat cezalarına mahkum olmaktadırlar. Buna rağmen yollarına, sözlerine, açıklamalarına devam etmekte, hattâ haklarını savundukları kesimlerden, bizlerden bazen kaba davranışlar görmelerine, bekledikleri yardımları görememelerine rağmen bu yaptıklarına devam etmektedirler.Ancak, bu yardımcılar, bazen de bizden haklarımızın bazılarından vazgeçmemizi isteyebilmekte veya haklarımızın bazılarının hak olarak sayılmaması gerektiğimi kabul etmemizi beklemektedirler. Bu kabul edilebilecek bir durum ve talep değildir. Biz yardımcılarımızı küstürmemek için Allah’ı (cc) küstürmeyi kabul edemeyiz. Allah’ın emirlerinden bir kısmını diğerlerinden ayıramayız veya bazı ibadetlerimizi yapabilmek için diğerlerinden rızamızla feragat edemeyiz. Buna ne bizim hakkımız vardır ne de bizden bunu talep etmeye onların hakkı.Mesela, 6 Mayıs 2005’te Haber 7 haber sitesinde çıkan bir haberin bir bölümüne göz atalım: “Sami Selçuk, laiklik ilkesi doğru olarak uygulandığı takdirde türban ve haç gibi olaylarda sorun çıkmayacağını söyledi. Selçuk, ‘Ancak resmi bir okulda, devlet adına görev yapan bir öğretmen haç takar veya türban kullanırsa, devleti taraf durumuna düşürmüş ve inançlar karşısında yansızlığını çiğnemiş olur’ dedi.”Yukarıdaki metinde, bir çeşit akıl yürütme ile (başka çeşit akıl yürütmeler de var) aklileştirilerek bizden istenen, memur ve memurelerin devlet kurumlarında İslam’ın görünürlüğüne yol açacak davranışları göstermelerinin yasaklanabileceğini ve bunun doğru ve mantıklı bir yasak olacağını kabul etmemizdir. Takip edilen mantıki dizge içerisinde bu doğruymuş gibi dursa da bizim için kabul edilemez olduğu izah gerektirmeyecek biçimde açıktır. Bu durumda ne yapılacaktır? Bu durumda, bu kullanışsız akıl yürütme yerine, daha kullanışlı daha adil bir akıl yürütme ve mantık kurgusu aranacak, geliştirilecek ve tedavüle sokulacaktır.Hatırlayalım: Ebu Talib, Efendimize gelerek o günkü mevcut şartlar içerisinde makul gelebilecek bir takım mazeretlere binaen ve bir çeşit akıl yürütme ile “Yeğenim! Kavmimin uluları bu yaptığın işten rahatsız. Şöyle şöyle yapsan, olmaz mı?” dediğinde peygamber (as) peygamberce bir duruşla “Amcacığım, bir elime ayı bir elime güneşi verseler de ben davamdan vazgeçmem” demişti.Yardımcıları kırmayalım, ama peygamberin cevabını da hiç unutmayalım. Akıl yürütmelerin binbir türlüsü var. Hakka uyan bir akıl yürütme bulunur. Hak yolcuları kendi haklılıklarını ve meşruiyetlerini onunla savunur, ikame eder ve yollarına devam ederler.Yardımcılarımızdan umduğumuz da, “Siz doğrularınızda sabit olun. Biz size destek vermeye devam edeceğiz” demeleridir. Çünkü bilirlerse ki, bildiklerini zannediyorum, erdem budur, insanlık budur, dürüstlük budur.Kendi akıl yürütmesini, kendi mantık dizgesini arayıp bulanlar moral olarak da daha kuvvetli olurlar. Çünkü bu onların imanlarını takviye edecektir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.