Devlette Ciddiyet

yazar-28

Başbakan kürsüde konuşuyor. Aşağıdan ‘Vali istifa’ sesleri geliyor. Cevap güzel. Her olur olmaz ifadeler ve isteklerle devlet yönetilmez. Ciddiyet gerek. Bu lafların üzerinden bir gün geçmeden bir haber: Hakkari Valisi Tokat’a, Tokat Valisi Hakkari’ye. Şemdinli, Yüksekova ve Hakkâri'de yaşanan olayların ardından, gözlerin çevrildiği ve bölgeye giden AKP milletvekillerinin "Orada görev yapmamalı" dediği Hakkâri Valisi Erdoğan Gürbüz, görevden alındı. Allah’tan tenzil-i rütbe değil. Sadece yer değişikliği. Öyle de neden? Vali ne yanlış yaptı da böyle bir karar çıktı? Üstelik sözlü olarak, telefon ile haber vererek. Vaktinde Yeniçeriler de böyle yapar kelle alırlardı.

Hakkari Valisi'nin Şemdinli olayları üzerine basına yansıyan mantıklı açıklamaları dikkatimizden kaçmadı. Bu tayinlerden PKK'nın ve DEHAP'lıların fevkalade mutlu olduklarına şüphe yok. Başbakan Erdoğan'ın verdiği sözü tutmasından memnun olduklarını ifade etmişler. Demek ki, Erdoğan söz vermiş. Sözünü de yerine getirmiş.

 

İşte valinin başını yiyen doğru sözleri. Bir TV kanalında haber olarak izlediğim gibi gazetelere de yansıdı. "Ne zamana kadar silah kullanmayacağız? Göstericiler silahlı neticede. Üzerinize geliyorlar, linç etme girişiminde bulunuyorlar. Yürüyüşlerde polis devlet dairelerini koruyor. Olaylara müdahale etmiyor. Buralarda DEHAP'lı belediye başkanları ne istiyorsa, halk onu yapıyor. Jandarma, emniyet, vatandaş silah atıyor. Buradaki olaylar öyle Ankara'dan, İstanbul'dan görüldüğü gibi değil." Başbakanı Şemdinli’de kollarında kırmızı bantlarla karşılayanlar kimlerdi bilmiyoruz, ama orada DEHAP’lı belediye başkanlarının her istediklerini halka yaptırdıkları ortada. Doğru söyleyenin de vali olduğu kesin. Bunlara bakınca Ankara’dan olayların nasıl göründüğünün öneminin olmadığı ortada. Ankara olayların Brüksel’den nasıl göründüğüne bakıyor. Müzakere sürecinde bir hata yapmamak, ayaklarına kadar gelen fırsatı tepmemek için. Üstelik ne pahasına olursa olsun.

 

Bunu bilen Olli Rehn pervasızca konuşuyor. Türkiye’de iken hoş laflar eden, Brüksel’de şaşan sevgili Olli diyor ki “Parti bitti, şimdi iş yapma zamanı.” Ve devam ediyor; “Eğer reform süreci askıda kalır ya da yavaşlarsa bu müzakerelerin genelini etkiler. Bu durumda başlıkların müzakeresinin ne anlamı ne de gereği kalır. Bu da büyük bir utanç olur" diyen Rehn, müzakerelerin ilk aşamalarında siyasi kriterlere ilişkin ilerleme beklentisini de dile getirerek "Top artık Türkiye'nin sahasında, iyi bir oyun çıkaracağına inanıyorum" diye konuşuyor. İş topa kalınca İsviçre maçı sonrasında nasıl bir oyun ortaya koyduğumuz ortada.

 

Batı cephesinde bir şeyler varda içeride yok mu? Başbakan, Diyarbakır'da "Kürt sorunu benim sorunumdur!" diyor, Şemdinli'de "üst kimlik" ve "alt kimlik" kavramlarına kendisine göre açıklık getiriyor. Başbakan'a göre "Türk, Kürt, Çerkez, Laz bunlar alt kimliklerdir, üst kimlik ise Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığıdır, herkes bu üst kimlik altında birlikte olmalıdır." Türkiye’de sadece Türklük olmaz. Türkiye’de 30’dan fazla etnik grup vardır… Türklük değil Türkiyelilik daha uygundur derse altı doldurulacak çok şey oluşur bu ülkede. Acaba bu kadar alt kimlik sayarken, Türk olmayı da etnik unsur olarak sayarken ulemadan icazet alınmış mıdır? Orası meçhul. Kendini Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı görmemekte direnenler için hâlâ bunların sorunu benim sorunum demeye devam edecek mi, orası da anlaşılamıyor. Olay giderek kimlik sorunundan çıkmış, toprak sorunu haline gelmiş, anlamamakta direnenler ne olacak? Devletin şefkatli elleri soruna bir çözüm bulacak mı, anlaşılamıyor. Anlaşılan Türk olmayı en büyük şeref ve şan sayanlar marşlarını değiştirecekler ve Türkiyeli olacaklar.

Dikkatle okumanız için bir Şemdinli haberi. 23 Kasım 2005 tarihli Güneş gazetesinden alınmıştır. “Kocası görevdeydi ve 2 çocuğu ile evde yalnızdı polisin eşi... Evi saran grup önce taş yağdırmaya, arkasından kapıyı zorlamaya başladı. Çığlık çığlığa ağlayan çocuklarını alıp banyoya sığındı. Salonda kalan telefonunu almak için gittiğinde içeri yağmur gibi taş yağıyordu. Kapı her tekmede esniyor, arkasına dayalı sandığı zorluyordu. Her an kırılabilir, kalabalık içeri girebilirdi.

 

Çaresizliğin böylesi. Karakolda bulunan polis memuru, eşinden gelen telefondan sonra çıldıracak gibi olmuştu. Çünkü karakol da saldırı altındaydı. Tek başına dışarı çıkmayı başarsa bile evlerini saran ve bir bölümü silahlı kalabalıkla baş etmesi imkânsızdı.

 

Silah sesleri geliyordu. Polisin eşi dehşet içinde dua ederken uzaktan silah sesleri gelmeye başladı. Gelen emniyetin panzeriydi. Evi saran kalabalığı havaya ateş açarak dağıtmaya çalışıyordu. Ve Hakkari'de 16 Kasım 2005'te, 10 polisin ailesi aynı dehşeti yaşıyordu.

Dikkat! Bardak taşıyor. Şemdinli'den Yüksekova'ya geçiyoruz. Adını terör ve uyuşturucu kaçakçılığı ile duyuran, sokaklarında 06, 34 plakalı lüks ciplerin cirit attığı Yüksekova'dayız.”

 

Hükümete ve bir kısım medyaya bakacak olursanız, Şemdinli olaylarının ve terörün tek sebebi JİTEM’dir. Yani PKK masum, toz kaçakçılığıyla ünlenen Şemdinlili ve Yüksekovalı masumdur. Sanki huzuru kaçıran polis ve jandarmadır anlamına gelen laflarla olayı saptırmaya çabalıyorlar. “Sonuna kadar gideceğiz. Olayların sorumlularını mutlaka ortaya çıkaracağız” demenin gizli manası budur. Şimdi anlıyor musunuz hükümetin başı yerine, bir siyasi parti başkanının polisler tarafından telefonla neden arandığını? Çünkü o daha güvenilir, daha yakın bulunuyor. Anlıyor musunuz valinin “ne zamana kadar silah kullanmayacağız” sözünün altında yatanı? Evet ise mesele yok.

 

Fakat, bütün bunların arkasında tek bir sebep var. İyi yönetilmiyoruz. Ehil eller iş başında değil. Yönetimde tam bir zafiyet mevcut. İnsan istemeden olsa da üzülüyor. Ülkesini beş yılda düzene sokan Putin gibi bir adam neden yok diye. İstihbarattan gelen ve her şeyi bilen, devlet denen çarkı tanıyan, uluslararası arenada nasıl kavga edilmesini bilen biri lazım. Ancak böyle biri gelince kurtulacağız anlaşılan. Ülke pazarlamakla ünlenen, Ülker pazarlamacıları ile değil.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.