Denemek değil bulmak gerek

Hasan Ukdem

ESSAYER; Fransızca, denemek, sınamak, bir şeyi ele alıp tartmak, bir şeyin ayarını bulup çıkarmak istemiyle evirip çevirmek anlamında bir kelime. İnsan yaradılışı itibariyle tecessüs sahibidir, merak eder. Merak, yeni keşiflerin kapısını açar, insanı kâşif eder. Ve hayat keşifler üzerinden değişir, gelişir. Ancak temel değişmezler vardır bir de: Dünya döner, zaman akar, dağlar yerinde durur, rüzgâr gezer dolaşır. Ve insan, acıkır, susar, evlenir, çoğalır. Hayatının her evresinde hayalleri, umutları vardır; elinde olmayanı ister, görmediği yerleri merak eder. Oysa hayatı süsleyen elindeki, yöresindekidir.

 

Mutluluk daha çok klasik olandadır ama insan yeniyi daha çok ister. Maceracı bir yürektir insanı ayartan. Bu, günümüzde daha çok tezahür eden bir hayat tarzı aslında. Hız çağında yaşadığımız için çabuk eskitiyor, çabuk bıkıyoruz. Ömür kısa, yol yakın ve “yaklaşıyor yaklaşmakta olan” ayeti orada dururken bizler uzaklaşıyoruz kendimizden, değerlerimizden, hakikatten. Bir şeyin ayarını bulup çıkarmak asıl amaç olması gerekirken, arayışın, denemenin şehvetine kapılıp hayatı şirazesinden çıkarıyoruz.

 

Budur benim çabam, bu: 

Adanmak özlem çekerek

Dolaşmaya günler boyu.

Güçlenip genişlemek derken, 

Binlerce kök salarak

Kavramak hayatı derinden-

Ve ortasından geçerek acının 

Olgunlaşmak hayatın ta ötesinde

Ta ötesinde zamanın! ..

 

Rilke’nin mısralarından gelen ses, denemekten çok kavramak gereğini söylüyor insanlığa. Zamanın ötesini kavramak, olan bitene takılmadan toprağın altındaki yolun kilometre taşlarını görebilmek... Bunu göstermemek için uğraşılıyor bugün. Büyük hikâye bu dille yazılıyor ve her birimizin küçük hikayesini kendi diliyle okumamız bize dayatılıyor. Susanna Tamara, “Yüreğimin Sesini   Dinle” romanının bir yerinde şöyle diyor: “İnsanı her şeyi yiyen bir tüketiciye, daimî olarak tatminsiz bir varlığa dönüştürmek istemiyorlar mı? Satın alıyorum o halde varım: tek fark şu ki bizim hedefimiz ağıl değil, uçurumdur; putperestlik daima insanın yüreğinde pusu kurmuş durumdadır.” Evet kapitalizmin bataklığı her geçen gün bizleri içine çekerken artık doğru düşünemiyor, isabetli kararlar alamıyoruz; çünkü yardımına muhtaç olduğumuz mutlak gücün kalbimizdeki yerini putlarla doldurmuşuz. Hakikatin ışığına gözünü yuman “modern insanlar(!)” olarak kendi karanlığımızda kör dövüşü yapıp duruyoruz.

Yeniye doğru yolculuğumuz bizi hiçbir yerde durdurmuyor, yarınlar gibi, hep bir gün sonrada duruyor yenilikler de. Zira ele geçirdiğimiz yeni bir şey, bir süre zarfında eskiyiveriyor. Bir bilmece gibi her yenilik, ikinci kez sorulamıyor. İşte insan tam da burada yoruluyor. Modern zamanın tatilleri de dinlendirmiyor bizi. Bir akraba ziyareti yerine, AVM’lere koşan insanlar oranın uğultusunda daha çok yoruluyor, daha stresli çıkıyorlar oradan. Oysa bir dostun muhabbetiyle muhataplığı seçmiş olsa hem gönlü dinlenecek insanların hem bedeni. 

Denemek, aramak yorar insanı, ancak bulanlar rahata kavuşur ve huzur bulur. Bunu bilen modern hayat mühendisleri günümüz insanına aramanın hırsını yükleyip bulmanın huzurundan uzak tutmak üstüne bir dünya kurgulamışlar. Bizlere düşen şey artık bu oyunu görüp, Hazreti İbrahim (AS) gibi “Batan şeyler benim Rabbim olamaz” diyerek, tıpkı onun yaptığı gibi elimize bir balta alıp hayatımızdaki ve içimizdeki putları kırmaktır. 

 

 

 

 

 

Bu o kadar da kolay bir şey değil tabi. Nefis itiyor, şeytan dürtüyor ve hayat insanı çekiyor. İki rekât namaza durmak için koca bir orduya karşı savaş vermek kadar cihat azmi ve emeği gerekiyor. Peygamber Efendimizin (AS) büyük cihat dediği savaş sonrası hayatın bütün zorluklarıyla karşılaşıyoruz. Son birkaç yüzyıldır küffar dersine çok iyi çalışmış görünüyor. Bütün silahlarıyla karşımızdalar, maalesef biz cepheleri göremiyoruz ve hep kalbimizden vuruluyoruz. Artık deneme yanılma yönteminden vazgeçip bizden önceki tecrübelerden yararlanma yoluna gitmeliyiz. Zaman değişti deniyor; oysa zaman aynı zaman, dünya aynı dünya, insan aynı insan. Değişen silahlardır ama düşman aynı düşmandır. 

Müslüman feraset sahibi olmalı, düşmanın sadece silahla değil, hayatla da saldırdığını görmelidir. Zira hayatın her alanında koca koca cepheler açılmış ve üzerimize kurşun gibi yağıyor. Mal mülk cephesi, şan şöhret cephesi, kadın erkek cephesi bütün şiddetiyle hunharca saldırıyor Müslüman yüreklere. Artık biz de kendi hendeğimize girip önce güvenliği sağlamalıyız sonra da düşmanı püskürtecek stratejiyi geliştirmeliyiz. Yoksa hayat maceramız bizi cehenneme sürükleyecek.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.