Demokrasi, Toplumun Aleyhine Çalışırsa...

Derviş Argun

Kendi adıma inancım şudur ki, bizden batısı ağzımızla kuş tutsak o kuşu bize yedirmez. En son Doğu Akdeniz krizinde, başta Almanya olmak üzere tüm AB ülkeleri daha dün kendilerine yüzlerce milyar dolarlık kazık atan Yunanistan'ın yanında olduklarını ilan ettiler. Sürpriz bir durum yok. Beklenen gelişme. Türkiye'de her ne kadar devlet, batının istediği ön şart olan  laiklik ilkesini anayasal olarak güvence altına alsa da, halkı Müslüman olduğu için kendisine kazık atan Yunanistan, katkı sağlayan Türkiye'den daha kıymetli.

Öte yandan bizden doğusu ve güneyi ne kadar ülke varsa, onlara karşı ne kadar kibar olursak olalım bu kibarlığın karşılığı olan teveccühü bize göstermezler. Halklarımızın ortak inanca sahip olmasının o devletlerin yöneticileri nezdinde hiç bir kıymeti yoktur. Çünkü onlar da özellikle idareci taifesi üzerinden,  son yüzyılda ABD ve batı uşaklığı yüzünden konuşarak değil, tokat yiyerek söz dinlemeyi ahlak haline getirmişler. Varlığı ABD'nin varlığı ile eşitlenmiş, Ortadoğu krallık ve şeyhliklerinden de başka bir şey beklemek zaten aklın varlığıyla çelişir. Özellikle BAE'nin şahsında Libya krizinde gösterdikleri tutum yaşanan gerçekliğin en büyük ispatıdır.

Neticede hem batının hem de doğu ve güneyin anladığı dil ve bizi konumlandırdığı yer, şüpheye mahal bırakmayacak şekilde açık. Birisi, güçlenmeyelim diye tüm gücüyle üzerimize üzerimize gelecek, diğeri güçlendikçe yamacımıza yamacımıza sokulacak. Tek cümleyle birisi direnişten, öbürü dayaktan anlıyor. Her iki durumda da güçlü bir ülke olmak dışında ihtimalimiz yok. Birisini vurduk mu oturtacak kadar güçlü bir yumruğa, diğerini de yediği zaman edeplendirecek kadar güçlü bir tokada ihtiyacımız var. Durum böyleyken bizim en önemli ihtiyacımız ise, yumruk ve tokadın yönlerini bilen akıllı idareciler olacaktır.

Açık söylemem gerekirse, hayatımın hiç bir döneminde, içini batının doldurduğu şekilde bir demokrasi inancım olmadı. Bu yönüyle demokrat falan da değilim. Kendi halinde düz bir Müslüman'ım. Hayatımın her aşamasında inandığım dinin, hayatıma egemen olması için gücüm yettiğince çaba sarf ettim. Becerebildiğim alanlar olduğu gibi, yenildiğim ve altında ezildiğim olaylar da oldu. Bu yenilgi ve ezilginin, benim zafiyetimden kaynaklanan tarafları olduğu kadar, beni kuşatan kamu gücünün bana yansıyan kısımlarından dolayı olanları da oldu.

O sebepledir ki, yaşamın bireysel yükünün kamuya düşen kısmında, en azından kendimce doğru bildiğim insanların söz sahibi olması için bir duruş geliştirdim. Bu duruşun "toptan kabulcü" ya da "toptan reddetmeci" duruştan daha değerli olduğuna inandım. Öte yandan kısmen el yordamıyla oluşturduğum bu düşüncemin, Rabbimin de kabul ettiği bir çizgide olması için dua ediyor, O'na yalvarıyorum.

Allah'a hamdolsun, politikayı yaşam tarzı, siyaseti din, lideri de kayıtsız şartsız rehber edinenlerden değilim. Her kurum ve şahsın kendi dünyasında bir karşılığı, yapıp ettiklerinden dolayı bir hesabı var. Bundan dolayıdır ki siyaset de basit tanımıyla "devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatıyla ilgili özel görüş ve anlayış" anlamında tarihin aşağı yukarı her bir sürecinde olagelmiştir. İsimlendirme ve kimliklendirme meselesi, egemen gücün literatürü ve lügati esas alınarak yapılmıştır. O kadar ki, hem bizde hem de batıda yönetimin isimlendirilmesi meselesi  bu kural üzere değişe gelmiştir. Batı tarafından bugün bize parlamenter sistem dayatılırken, İngiltere'nin Birleşik Krallık olarak idare edilmesi kimsenin umurunda bile değildir.

Netice olarak, adını ne koyarsanız koyun, içini nasıl doldurursanız doldurun, toplumu oluşturan bireylerin menfaatleri aleyhine duruşu olan insanların bir güç temerküzü oluşturmasına izin verme hakkınız/hakkımız yoktur. Hangi inanç ve düşünceye aitsiniz sorusundan bağımsız olarak bu böyledir. Yoksa ne yapalım canım demokratik netice bu, sandık buna karar verdi diye milletin malının da dinin de canına okuyacak birisine iktidar yolunu açamazsınız.  Milletin size tevdi ettiği emaneti hoyratça harcayamazsınız. Hele ki, CHP gibi halkın değerleriyle düşman olduğu şüphe götürmez bir anlayışın yeniden iktidar olmasına yol açacak bir duruşun içine hiç giremezsiniz. Burada halka düşen görev kadar, halkın verdiği emanete sahip çıkacağını iddia edenlere de görev düşüyor. Bu fırsat da bu ortam da ne kolay kazanıldı ne de bir daha kazanılabilir.   

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.