Çözüm ve Özür süreci...

Salih Sedat Ersöz

Çözüm ve Özür süreci olumlu ama son değil

Tarihe geçecek gelişmeler yaşıyoruz. Ülkemizi yakınan ilgilendiren çok önemli olaylara şahit oluyoruz. Çözüm sürecinde gelinen nokta ve İsrail’in özrü gerçekten dünya çapında ses getiren gelişmelerdir.

Hükümetin aylardır sürdürdüğü çözüm süreci devam ederken, terörist başı Abdullah Öcalan’ın nevruz gününde verdiği “silaha son, artık barış zamanı” mesajı vatandaşlarımızın büyük çoğunluğu tarafından olumlu bir gelişme olarak algılanmıştır.

30 yıldan bu yana devam eden terör, ülkemize çok pahalıya mal olmuştur. On binlerce kişinin ölümü ve bir o kadarının da yaralanması büyük bir insan kaybıdır. Ayrıca ülkemizin çok büyük ekonomik kaynağı terör yüzünden heba olup gitmiştir. 30 yıldır harcanan para miktarı ile 150 boğaz köprüsü veya 120 Atatürk barajı yapılabilecekken böylesine büyük bir maddi kaynak teröre kurban olmuştur.

Artık bu durumun daha fazla devam etmesine göz yumulamazdı. Silahla bu işin bitirilemeyeceği de anlaşılmıştır. Öldürülen toplam PKK’lı sayısı 20 binin üzerinde olmasına rağmen hâlâ dağdaki terörist sayısında önemli bir azalma tespit edilememiştir. Bu durum, PKK’nın terörist yetiştirmede sıkıntısının olmadığını göstermektedir. Örgütün para derdinin olmadığını da cümle âlem bilmektedir. Bu şartlarda bu işin çözülmesi için silahtan başka bir formüle ihtiyaç vardı. Hükümet de çözüm formülünü, görüşmelerde buldu.

Akan kanın durması ve anaların gözyaşlarının dinmesini sağlamak adına uygulanan çözüm sürecinde, Öcalan’ın nevruzda verdiği barış mesajının ardından PKK’nın ateşkes ilan etmesi ve silahlarını bırakarak yurtdışına çıkmayı kabul etmesi gerçekten olumlu bir gelişmedir.

“Ülkemizin huzuru adına gerekirse baldıran zehri içeriz” diyerek bu işe soyunan ve “sırat köprüsünden geçiyoruz” sözleriyle de büyük bir risk aldığına vurgu yapan Başbakanımızın,her ne pahasına olursa olsun terörü sona erdirme azmi ve kararlılığı, inanıyoruz ki yakın bir zamanda ülkemizin terör belasından kurtulmuş olmasına yol açacaktır İnşallah…

Öcalan’ın bu çözümü nasıl kabul ettiği ve PKK’nın hangi şartlarda silahı bırakma noktasına geldiği ile ilgili elimizde kesin bir veri yoktur. Vatandaşlarımızın büyük kısmı bu sürece destek verirken, gelinen noktaya şüphe ile bakanların ve hangi tavizler karşılığında PKK’nın bu noktaya geldiğini sorgulayanların azımsanmayacak derecedeki varlığı da bir gerçektir. Elde kesin bilgi veya belge yokken bir takım hayali olumsuzluklar dillendirmek siyasi tavırdan başka bir şey değildir. Beyinleri kemiren şüpheler bir gün gelir sona erer.

PKK açısından bakıldığı zaman, 30 yıldan bu yana yaptığı terör saldırılarından bir netice alamayan, 20 binden fazla insanını kaybeden ayrıca dış desteği de gittikçe azalma eğilimine giren örgütün de, bu işe “yeter artık” demeleri gerektiğini anlamak zor değildir. Ayrıca hükümetin çıkardığı yasalarla, Kürt kardeşlerimizin en tabii insan haklarına kavuşmaları da geç kalınmış olmakla birlikte, bir kazanımdır. Bu durumda onların da çözüme evet demesi kendileri açısından aklın ve mantığın bir gereğidir. Bu konuda gizli pazarlıkların yapılmadığı ve kabul edilmeyecek tavizlerin verilmediği inancındayız.

Filistin’e insani yardım götüren Mavi Marmara gemisine yapılan askeri operasyonun üzerinden 3 yıl geçtikten sonra; İsrail’in özür dilemesi, öldürülen 9 vatandaşımızın ailelerine tazminat ödemeyi kabul etmesi ve Gazze’ye uygulanan ambargonun kaldırılmasına yeşil ışık yakması, Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın, çözüm sürecinde gelinen olumlu noktanın hemen ardından kazandığı ikinci büyük başarısıdır.

3 yıldan bu yana İsrail’in her türlü barış girişimini ve uzattığı eli geri çevirerek, “3 şartımız yerine gelmeden İsrail’le ilişkiler düzelmeyecektir” mesajını sürekli tekrarlayan ve bu konuda da kararlılığından vazgeçmeyen Başbakanımız, 3 yıl sonra olsa da istediği neticeyi almıştır.

Başbakanımızın One Minute (Van Minut) ile başlayan İsrail’e karşı çıkışı, Türkiye - İsrail ilişkilerinin dondurulması ile devam etmiş ve “Siyonizm insanlık suçudur” sözü ile zirveye ulaşmıştır. ABD’nin, sözlerini geri alması baskısı karşısında bile, sözlerinin arkasında olduğunu söyleyen Başbakanımızın bu kararlılığı, İsrail’in tarihinde ilk defa bir devletten özür dilemesi neticesini doğurmuştur.

İsrail Başbakanı, özrün sebebini Suriye’deki gelişmeler olarak açıklamış ve şu anda Suriye yönetiminin elinde bulunan kimyasal silahların bazı grupların eline geçmesinin kendileri açısından büyük bir tehdit olduğunu ifade ederek, "Suriye ile sınıra sahip olan Türkiye ve İsrail'in iletişim halinde olması önemlidir" ifadelerini kullanmıştır.

İsrail’in bu konuda başta ticari anlaşmalar olmak üzere açıklamadığı başka hesapları da vardır mutlaka… İsrail’in kendince bazı hesapları ve planları olmamış olsa, aradan 3 yıl gibi bir süre geçtikten sonra, Türkiye’nin bütün şartlarını kabul etmesi imkân dâhilinde olur muydu? Bence olmazdı.Ama ülkemizi yöneten kadrolarda, İsrail’in bu hesabını ve planını bozacak ferasetin, şuurun ve kapasitenin var olduğu gerçeği bizi rahatlatmaktadır.

Sonuç olarak gerek çözüm sürecinde, gerekse İsrail’in özrü konusunda her ne kadar olumlu bir gelişme gözleniyorsa da bundan sonra karşılıklı atılacak adımlar çok önemlidir. Bu olumlu ve başarılı görünüme rağmen her şey bitmiş değildir, son nokta değildir. Hatta yeni başlamaktadır denilebilir. Sırat Köprüsünden geçiş asıl bundan sonradır. Zira her iki konuda da karşımızdaki tarafların muhtemel plan ve oyununu bozmak bugüne kadar ki gelişmelerden daha önemlidir. Mutlu yarınlar efendim.

TEŞEKKÜR: “Teröre finansmanın önlenmesi ve süt bankacılığı” başlıklı yazımı, kendi köşesinde alıntı olduğunu belirtmeden yayınlayan, bir sonraki yazısında da yaptığı açıklama ile özür beyan etme nezaketini gösteren Nevzat Laleli ağabeyime teşekkürlerimi sunarım. SSE.