Çocukluğuma, Akşehir’e güzel bir yolculuk…

Mustafa Yiğit

Geçtiğimiz hafta sonu kendim adına çok güzel bir iş yaptım.

Ne mi yaptım?  Yoğun siyaset gündeminden bıkmış bir şekilde Ankara’dan adeta kaçarcasına çocukluğuma koştum… Akşehir’e..

Herhalde insan denen varlık her geçen gün, zamanın ilerlemesiyle birlikte geçmişine çok daha fazla özlem duyuyor… Özellikle de çocukluğuna…

Hergün  vahşi ve alçakça kıyılan çocuk bedenlerinin haber yapıldığı  şu günlerde   ben inadına çocukluğuma o masum dönemlerimize dönmek istiyorum…

Bu dünyanın kötü insanlarını, insanlıktan çıkmış mahluklarını çocukların tebessümü ve gülen yüzleri alt üst edecek  bundan kimsenin şüphesi olmasın…

Her birimiz o çocuk masumiyetinin bu canavarlaşan dünyayı yeneceğine canı gönülden inanalım…

 

****

Evet Akşehir’e çocukluğuma döndüm derken aslında çocuklarla  ilgili çok güzel şeyler yapıldığına şahit olduğum bir enstanteneden yola çıkarak hafta sonu yaptığım geziyi ele almak sizlerle paylaşmak  istedim… Hep kötü şeyler olmuyor, güzel, hayırlı işler de yapılıyor…Bunları kamuoyuyla paylaşmak gerekir ki bu güzellikler artsın, çoğalsın…

Akşehir’de Akademik adlı bir dağcılık kulübü var, sadece dağcılık yapmıyorlar sosyal projeleriyle de çok güzel işlerin altına imza atıyorlar. Geçtiğimi yıllarda bu kulüpten bahsetmiştim…

Bu kulübün üyelerinden  sevgili dostum Doktor İlker Alkan Akşehir’e adımımı atar atmaz belki de pek çok büyükşehirde olmayan bir  etkinlikle tanıştırdı…

Akşehir’i bilenler bilir. Hıdırlık adlı bir mesire yerimiz vardır. Bu arada Hıdırlık demişken, Hıdırlık ismi pek çok şehirde de karşıma çıktı bir ara bu ismin kerametini de araştırayım.  Her neyse, İlker’in bana göstermek istediği yer, Hıdırlık’ın yukarı yolundan dağ yolundan araçla yaklaşık dört kilometre sonra  ulaşılabilen Tekke Köyü’nün yukarısında bir yerdi.

Akademik Kulüp hafta sonları bu dört kilometrelik dağ yolunu çocuklarla birlikte yürüyor. Hem çocukların sağlıklı olmaları için hem de doğayla barışık bir nesil için gerçekten çok önemli bir çaba bu. Ancak olay burada bitmiyor. O dağın tepesine küçük oturma alanları yapmışlar kendi imkânlarıyla ve burada bizi asıl karşılayan sürpriz eski bir telefon kulübesi…

Evet dağın tepesinde bir telefon kulübesi.. Siz de şaşırdınız değil mi?

Ne arıyor bu kulübe bu dağ başında  diye sorumu sormadan anlatıyor sevgili İlker: “Dostum biz aynı zamanda insanlar bu güzel doğayla buluştuklarında sadece bol oksijenle bedenlerini sağlıklı hale getirmesin, aynı zamanda ruhlarını da doyursunlar  diyerek  bu eski telefon kulübelerinin içine her yaştan insana hitap edecek kitaplar koyduk.  Adına da KİTAPFON koyduk. Bu kitaplardan buraya yolu düşenler gelip birkaç paragraf da okusalar kesinlikle daha da dinlendiklerini hissedecekler, hissediyorlar”  diyor…

Gerçekten çok ama çok ilginç bir proje KİTAPFON… Hem ruhumuzun hem de bedenimizin doyuma ulaşabileceği bir konsept gerçekleştirmişler…Tebrik ve takdiri fazlasıyla hak ediyorlar…

Biz de bu güzel faaliyete tanıklık ve biraz da şaşkınlıktan sonra   yanımıza aldığımız gazoz ve çubuk krakerlerle hem doğayı içimize çekiyor hem de ayağımızın altına serili o güzel şehri, Akşehir’i doyasıya izliyoruz….

****

İçimize çektiğimiz bol oksijenden sonra dağdan iniyor çocukluğumun geçtiği mahalleye, arastadan çıkarak, ulu camiini geçerek çınar altı tekke boğazına yürüyorum… Kent Orman’ında bir çay içiyorum.. O çocukluğumuzun gçetiği ceviz ağacının altında oturarak, tepelere  son bir kez bakarak.  Sonra Atatürk ortaokulunun arka bahçesinden Cumhuriyet okuluna doğru yürüyorum…

Belediye burada eski Akşehir evlerini düzenlemiş. Tadilat restorasyon gibi işlemlerden geçirmiş. Ancak garibime giden bir hususu da burada sizlerle paylaşmak istiyorum. Bir ev restorasyondan geçirilirken bitişiğindeki ev köhne bir şekilde bırakılmış. Bu hem çok kötü bir görüntü veriyor, hem de akıllarda soru işareti bırakıyor… Ev sahiplerine soruyorum niye sizin ev restore edilmedi, biz de bilmiyoruz diyorlar. Bunu Akşehir’in yetkililerine soramadan şehirden ayrıldım. Ancak yetkililerden cevap bekliyorum…