Bahsimize mevzu olan nezih ortamda bulunmak için sahip olmanız gereken en önemli şey, işlevini yerine getirebilen ve ölçüsünü bilen bir ‘dil’. Fakat sözünü ettiğimiz; çoğu zaman varlığını unuttuğumuz, farkına vardığımızda ise yanlış gayelerle istismar ettiğimiz bir organ değil yalnızca. Kurduğu samimi bağ ile zihinlerde yankı, yüreklerde çağrı uyandıran bir ses.
Bu mümtaz topluluğu bir araya getirense, her seferinde farklı ufuklara açılan mevzulardır. Kâh düşünme üzerine düşünür, daha iyisi için yürüyeceği yolun farkına varır; kâh bir şairin yeniden doğuşuna tanıklık eder. Ve daha niceleri... Henüz başlayan ve derinlerde seyreden bu engin yolculuk, aynı yollarda yürüyen gönülleri, kendi doruğuna eriştirmeden vuslatını bulmayacaktır.
Zafer’de insan seline kapılmadan yürüdüğünüz yol, sizi küçük tabelanın önüne çıkarır: Çizgi Kitapevi. Bina dışarıdan bakıldığında bir kitabevinden ziyade her şeye benzer. Mekân, yandaki mağazanın cansız mankenleri ile yarışan sessizlikle; üst kattaki sürücü kursunun telaşlı adımlarının titrettiği rafların bir araya gelişinden oluşur. Merdivenleri adımladıkça yükselir kitapların fısıltıları. Sayfalarının ritmi ile şekillenen müzikallerine davet ederler sizi. Siz de farkında olmadan icabet edersiniz davete.
Kitaplarla dolu kapıdan girdiğinizde ahşapla karışık kitap kokusu vurur yüzünüze. İçinize çektiğiniz her nefeste, zerrenize kadar dolarsınız o kokuyla. Her kitaba dokunmak, hepsinin sesini ayrı ayrı duymak istersiniz. Onlara yaklaştıkça, gerçeklerden uzaklaşırsınız. Zaman, satırları arasında sıkışır adeta. Bütün ömrünüzün orada geçmesini dilersiniz.
Fakat unutmayın, bugün burada bulunma amacınız kitaplar değil, kitaplarla yaşayan insanlar. O yüzden aldığınız derin nefesin ardından onların yanına gidersiniz. Necmettin Erbakan Üniversitesi Nörobilim Topluluğunun mutad olarak Çizgi Kitapevinde düzenlediği Çizgi Dışı Konuşmalar programına gelmiş olan öğrenci ve akademisyenlerin yanına yani. Kümelenmiş bir grup insan, dünden, bugünden, yarından bahseder. Saat tamı vuruncaya kadar sürer bu sohbet. Herkesin geldiğinden emin olduktan sonra ufak bir ortam düzenlemesi yaparsınız. İnişli çıkışlı düşüncelerin yolunu bir de virajlarla zorlaştırmamak için ip gibi dizilir tabureler rafların önüne. Herkes yerini bulduktan sonra başlanır söyleşiye.
Topluluk Başkanımızın kısa girişinin ardından, haftanın konuşmacısına yönelir gözler. O anlatır siz dinlersiniz, o anlatır siz not alırsınız, o anlatır... Dememi bekliyorsanız yanılıyorsunuz. Çünkü burada herkes anlatır, paylaşır fikrini. Karşılıklı oynanır tenis, duvara karşı değil. Sağdan soldan vurulur topa; bir değil birden fazla raket vardır masada. Herkes kendi tekniğiyle oynar. Rekabet yoktur, galibiyet yoktur... Yalnızca geçen vakti dolu dolu değerlendirmek vardır. Bu bilinçle yapılan söyleşi, bizlerin gözünde on konferanstan daha değerlidir.
En önemli anlarda ortama giren bir abimiz (Çizgi Kitapevinin sevgili Ali abisi) ısrarla çay ikram eder size. Kaç bardak içtiğinizi sayamazsınız, saymanız da bir şey ifade etmez zaten. Size o tepsi uzatıldıysa bir bardak daha almaya mecbursunuzdur. Böyle böyle hiç içmediğiniz kadar çay içersiniz. Güzel de gider hani. Hoş sohbetle içilen her çay, yudum yudum çoğalan bir keyiftir. Siz de özünüzü bu keyiften mahrum etmek istemezsiniz.
Böyle geçen bir saat bir asırlık bilgeliği işler içimize. “Geldiğiniz için teşekkürler” ile son noktayı koysak da, Çizgi’nin dışında da sürer konuşmalarımız. Belli bir mekâna, konuya, kişiye, sınıra ihtiyaç duymaz. Geldiği an, dilediği gibi dökülür dillerden. En çok da bir dahaki buluşmanın coşkusu yayılır gönüllerden.
Çizgi Dışı Konuşmalarda bu hafta Prof.Dr. Kemal Kahramanoğlu konuşacak.