Bütün eskilerini Çin malı bir mandala değişen ülke

Mustafa Yiğit

Bütün eskilerini Çin malı bir mandala değişen ülke

 

Bundan yirmi yıl önce Berlin Duvarı’na vurulan çekiçlerle ve duvarın dibinde içilen son Sovyet Votka’larıyla yeni bir döneme geçilmişti.

Dünya yeni bir düzene geçiyordu…

Kimse farkına varmasa da, küreselleşiyordu dünya…

İki kutupluluktan tek kutupluluğa doğru yelken açıyordu…

Bunun en büyük mimarı şüphesiz Sovyet lider Mihail Gorbaçov’du.

Glasnost ve Perestroyka gibi iki önemli “açılım”a imza atmıştı…

Glasnost ve Perestroyka çığlıkları Bütün Sovyet Rusya’yı sarmıştı çoktan….

Glasnost (açıklık), fikir ve ifade özgürlüklerin bir bileşkesi olarak ortaya atılmıştı.

Açıklık politikasının amacı, özellikle Çernobil faciası sonrası yaşanan infialin ardından Sovyet toplumunda devlete ve yöneticilere karşı güven duyulmasına aracı olmaktı.

Perestroyka(Yeniden Yapılanma), SSCB'de 1980'li yıllardan itibaren gerçekleştirilen ekonomik ve siyasi sistemi yeniden yapılandırma ve reform hareketleri olarak tarihe geçti.

İlk olarak 1979'da Leonid Brejnev tarafından önerilmiş, dönemin devlet başkanı Mihail Gorbaçov tarafından desteklenmiş ve teşvik edilmişti.

Gorbaçov'un sosyalizm anlayışına göre, artık sosyalizmi kangren eden bir takım uygulamaların sona erdirilmesi şarttı ve bu ancak toplumun her düzeyinin katılabileceği, herkese söz hakkı tanınacak olan bir tartışma ortamıyla mümkün olabilirdi.

Gorbaçov, bu hamle ile hem toplumu kendi arkasına alarak Yuri Andropov'dan sonra başa geçmesini engelleyen ve Konstantin Çernenko'yu genel sekreterliğe getiren ortodoks komünist partisi üyelerinden kurtulabilmek, hem de gerçekten tıkanmış ve üçüncü endüstri devrimini nasıl karşılayacağını bilemeyen sosyalist bloğa bir çıkış yolu bulabilmekti.

Glasnost'tan sonra başlatılan ve paralel olarak yürütülmesi gereken Perestroyka politikası başarısız olup da siyasi ve sosyal özgürlükler ekonomide üretim ile karşılık bulamayınca, Glasnost bu kez tersine dönen ve Gorbaçov'u Ağustos Darbesi'nden medet ummaya iten ve SSCB'nin sonunu hazırlayan bir etken olmuştu.

SSCB'de sosyalizmin artık işlemez hale gelmesi üzerine ekonomiyi biraz serbestleştirerek devletin bütünlüğünü korumaya çalışan Gorbaçov, tam aksine devletin parçalanmasına sebep olmuştu.

20 yıl sonra bu sefer Türkiye önemli bir değişimin eşiğinde…

AK Parti iktidarıyla birlikte Türkiye’de adeta bir “glasnost”  ve “perestroyka” sürecine girdi…

Yüzyıllık politikalar, içinde doğru olanları varsa bile terk edildi…

Eskiye dair olan ne varsa; iyi ya da kötü, yenisiyle değiştiriliyor…

Sanki ülkeye bir eskici girdi ve “eskiler alırım!” diye sokak sokak dolaşıyor…

Türkiye neredeyse evinde hiçbir şey bırakmayacak şekilde eskilerini satıyor…

Ancak hala elinde yeniye dair bir şey göremiyoruz…

“Eskici” dişe dokunur yeni bir şey vermemek için her türlü numarayı çekiyor…

Ve “eskici”, Türkiye’nin bütün eskilerini, Çin malı bir mandalla değiştirmek üzere…

Değiştirirken de, bu mandalın pek çok şey yapabileceğini söylüyor..

“Çamaşır asabilirsin” diyor…

“Burnunu tutturabilirsin” bu mandalla mesela diyor..

“Koluna mıncık atabilirsin” mesela…

“Hatta olmadı cımbız yerine kullanıp kıllarını bile çekebilirsin” diyor.

Türkiye “ açılım” politikalarıyla yenidünya düzeninde kendine bu şekilde yer bulmaya çalışıyor…

Komşularıyla, içeriyle, dışarıyla sadece ve sadece “açılım” üzerine hareket ediyor…

Eski güvenlik politikalarını terk etmiş durumda…

Umarım açılım yaparken “önünü”,  “arkasını” iyi kontrol ediyor, kolluyordur…

Uluslar arası canavarlar sürüden “açılan” kuzuları çok çabuk kaparlar…

Bunun pek çok örneğini gördük…

Daha dün, Sovyetler Birliği gibi koskoca bir devi lime lime ettiler…

“Açılım” diyen Sovyetleri paramparça ettiler…

O günlerde, Sovyetler’in parçalanması için dünyanın şimdiki küresel güçleri ellerinden geleni yapmışlardı…

Gorbaçov bunu kendi ülkesinin iyiliği için yapmıştı, en azından o öyle düşünüyordu…

Ama ülkesi paramparça oldu…

İrili ufaklı pek çok devlet dünya sahnesine çıktı…

Muhakkak Türkiye’yi yönetenler de aynı şeyi düşünüyorlar…

Türkiye’nin kendi ayakları üzerinde duran, hatta büyük oyunları bertaraf edebilecek bir güce erişen büyük aktör olmasını istiyorlar…

Ancak, görünen O ki, oyun aynı, sahne farklı…

Dünya siyasi tarihinin bir büyük devletini daha “açılım” peşinde koşturanlar var…

Belki de “açılım”a kurban gidecek dünya tarihinin bu kadim ülkesi…

Umarım her şey Türkiye’nin istediği gibi gider ve Türkiye, coğrafyasında “büyük aktör” olur…

Ama bu “açılım”  yapılırken sağına soluna pek bakmayan Türkiye’yi parçalayıp, “büyük aktör”den  pek çok “küçük figüran”lar çıkarmaya çalışanların olduğunu bilmek de bizi korkutuyor…

Ya “eskici”nin her şeyimizi alarak elimize tutuşturduğu mandal, bundan yıllarca önce önümüze getirilen bir takım ülkelerin “manda”larıysa…