Bu ilacı yazamayız, çünkü...

Mustafa Yiğit

Bu ilacı yazamayız, çünkü Hükümet izin vermiyor!

 

Son zamanlarda hastaneye sık sık gidiyorum. Sıcaklardan mıdır nedir bilmiyorum,  tansiyona dair gitgeller yaşamaya başladım.

Tabii ki biz de,  bunun sebebini en iyi doktorlar bilir diyor ve hastane kapılarını aşındırıyoruz her ölümlü gibi. Tansiyon deyip geçmeyin düşer bir bela çıkar iki bela! Beyin kanamasından felce kadar pek çok şeye neden oluyor. Sağlığına o kadar da dikkat etmeyen biri olarak ben dahi korktum ve hastanenin yolunu tuttum. Tıp Fakültelerinden birine gideyim dedim. Doğal olarak muayene için tarih almanız lazım. O tarih de hemen alınmıyor, bir haftadan üç aya kadar yolu var. Ama üç aya kadar her şey olabilir, sakat kalabilirsiniz, felç geçirebilirsiniz, ölebilirsiniz. O zaman ne yapmalısınız? ‘Özel’e başvurmalısınız. Ben de özel muayenehanesi tıp fakültesinin içinde olan hocalardan birinden muayene günü alıyorum. O bile iki gün sonraya muayene tarihi veriyor. Hem de üstüne üstlük 110 milyon veriyorsunuz!

Hastane ve doktor faslı açıldığında “Allah ne eksik bıraksın ne de düşürsün” temennisini en iyi anlayanlardan biriyim aslında. Ama yine de hastaneleri oldum olası sevmem. Hastane kuyrukları, çaresiz insanlar beni hep üzer. Bir de aklıma şu gelir; bu hastalananlar hep garibanlar mıdır?

Çünkü hastaneye gelenlerin tamamı neredeyse aynı tarz hayatın içinden gelmiş, yorgun argın, bitik insanlar.

Çünkü hastanenin masraflarını karşılayamayan ve hastaneye senet veren hasta ve hasta yakınlarını hayatımda pek çok defa gördüm. Eskiden bu zenginler, refah seviyesi yüksek olanlar niye hastalanmaz diye sorardım kendime? Bunların hiç mi derdi tasası, sıkıntısı olmaz,  hastaneye neden hep garibanlar gelir diye düşünürdüm? Sonra gördüm ki, onların evleri mahalleleri farklı olduğu gibi hastaneleri de farklıymış. Özel hastanelere giderler ve kuyruk beklemeden muayene olurlarmış! Bunu büyüyünce fark ettim.

Yine de çok şükür, devlet sağlık güvencesi olanlara bakıyor, yatırıyor, ilacını veriyor. Evet, bu bundan iki üç ay öncesine kadar böyleymiş. Ama şimdi her şey değişmiş. Hastaneye gidince işittiğim bir diyalogla bunu bizzat gördüm.

Doktor: Bu ilacı yazamam.

Hasta: Neden yazmıyorsunuz? Daha geçen ay yazmıştınız?

Doktor: Yazamam çünkü hükümet bu ilaçları yazmamızı yasakladı?

Hasta: Nasıl olur bu ilaçları ben raporlu alıyorum?

Doktor: Ancak hastalığınız ilerlerse ve gerçekten zor durumda kalırsanız yazabilirim.

Hasta: Yani ölünce mi?

Doktor: …..

Bu diyalogun müsebbibi alınan yeni önlemlermiş. Annem televizyonda bununla ilgili bir haber dinlemiş ve bana: “Oğlum insanlar çok yaşıyormuş, o yüzden bazı ilaçları yasaklamışlar!” dediğinde çok gülmüştüm. Demek ki yanlış anlamamış.

Tamam, lüzumsuz ilaç kullanımına ben de karşıyım. İnsanlar küçük bir baş ağrısında hastaneler üşüşmesinler. Şeker yazdırır gibi ilaç yazdırmasınlar. Eminim ki,  bu çok az insan tarafından yapılıyordur. Kimse hastanelerde, kuyruklarda sürünmek istemez. O yüzden bu tasarruf tedbirleri daha başka yerlerde yapılmalıdır diye düşünüyorum. Tedbirler deyince hemen ilave edeyim ki,  bu sadece ilaçla sınırlı değil öğrendiğime göre. MR, Röntgen, Ultrason gibi teşhis araçları da tedbirlerinin içinde yer alıyor. Doktorlar da bunu fırsat bilip sanırım işi abartıyorlar. Neredeyse ben sadece muayene ederim deyip işin içinden çıkacaklar!

Anlaşılan o ki, bu uygulamada, Tabipler Birliği ile hükümet arasındaki gerilimden kaynaklanan ve “yaşın yanında kurunun da yandığı” bir durum söz konusu. Zorunlu atamalar, doğu görevi, muayenehane şartları gibi konular da hükümetle doktorlar anlaşamıyorlar. Bunun faturası da vatandaşa çıkıyor!

Ama her iki tarafa da şunu söylemek vazifemizdir: İnsan sağlığı, insan hayatı sizin fantezilerinize kurban edilemeyecek kadar kutsaldır efendiler!