BİRİ SİNEMA MI DEDİ?

Selçuk Üniversitesi, İletişim Fakültesi Radyo-Televizyon ve Sinema Bölümü Öğretim Görevlisi Ruhi Gül Hocamızla sinemayı, televizyonu aştık ve hayatın içinden insan kesitlerini konuştuk

Selçuk Üniversitesi, İletişim Fakültesi Radyo-Televizyon ve Sinema Bölümü Öğretim Görevlisi Ruhi Gül Hocamızla sinemaya dair konuşmak için çıkmıştık yola… Ama öyle olmadı. Ruhi Hocamızla sinemayı, televizyonu aştık ve hayatın içinden insan kesitlerini konuştuk. Hayata dair ne varsa kısa film misali, az zamanda çok şeyi paylaştık. Hocamıza değerli vaktini ayırdığı için teşekkür eder, siz okurlardan hoş sohbetimize kulak vermenizi dilerim.

Radyo - Televizyon ve Sinema bölümünde neler yapılır?

Radyo-Televizyon ve Sinema bölümü, İletişim Fakülteleri ve Güzel Sanatlar fakültelerinde radyo olmadan Sinema Televizyon şeklinde, eğitim veren bir bölümdür. Bu bölümde 2 boyutta ders veriyoruz birincisi genel kültür ikinciside burada sunulan eğitimi kendi anlatım dilleriyle sinema filmi veya televizyon programları şeklinde sunmalarını sağlamaya yönelik eğitim veriyoruz.

İletişim Fakültesinde Sinema-Televizyon okumakla Güzel Sanatlarda Sinema-Televizyon okumak arasında ne fark var?

Hiçbir fark yok. Hocalar farklı olur yöntem farklıdır onun dışında ne farkı olacak.

Mezun olduktan sonraki istihdam alanı nereler?

RTÜK’ün kayıtlarına göre 1000’in üzerinde radyo 400’ün üzerinde de televizyon istasyonu var. Öğrenciler mezun olduktan sonra medya sektöründe en alttan en üste kadar iş bulma imkânına sahipler. Şu çok önemli öğrenci kendini okulda iyi yetiştirirse, yönlendirmelerden pay alabilirse, uygulama şansını artırabilirse, iş bulma şansını yükseklere taşır.  Öğrendiği kurumsal bilgiyi uygulamaya döken öğrencinin boşta kaldığını görmedik.

Buraya gelen öğrenci kafasında neyle geliyor?

Bir kısmı radyo bir kısmı televizyon bir kısmı da sinema için geliyor. Yönetmen olmak isteyen oluyor, kurguya meraklı olan oluyor, yapımcı olmak isteyen, kameramanlık isteyen oluyor.

Buradan mezun olan öğrenci neyi mutlaka bilmeli?

Öncelikle bu sistemin nasıl çalıştığını bilmek zorundalar. İçinde yaşadığı toplumu ne kadar okuyabiliyor bu da önemli. Okuyabilmeli toplumu.

Sektör zor aslında?

Zor evet kaygan bir zemin üzerine kurulu. Devletin iş güvencesi vermesi gerekiyor. Çok fazla İletişim Fakültesi var çünkü.

Tanınmış yerlerde olan öğrencileriniz var mı?

Çok fazla var çünkü dizi sektöründe çalışana çok ihtiyaç oluyor. Behzat Ç. Beni Böyle Sev gibi dizilerde görev alan öğrencilerimiz olduğunu biliyorum. Ayla Berberoğlu, Ahmet Kural gibi oyuncular da bizim okulumuzdan mezunlar.

Sinemayı konuşalım biraz.

Hint rüzgârı esiyor her yerde ‘Bollywood’, nasıl buluyorsunuz filmleri?

Uzun oluyor ve gereksiz sahneler barındırıyor filmler. Çok uzun dans sahneleri var bence.

Genel bir değerlendirme yapmanızı istesem?

Doğu Sineması mitle, efsaneyle, söylenceyle beslenir. Batı Sineması teknolojinin gölgesinde görsel göz boyamayla beslenir. Doğu Sinemasıyla Batı Sinemasını birbirinden ayıran en önemli özelliktir bu. Hint filmlerinde bir içtenlik yok ajitasyon üst düzeyde. Bana hitap etmiyor yani. Bollywood Hollywood’dan sonra en fazla film üreten endüstri. Şova daha yatkın.

Sizin favoriniz hangi ülke sineması peki?

İran sineması tek favorimdir. Çünkü İran sinemasında sinematografisiyle, içeriğiyle, masalıyla tam anlamıyla sinema yapılıyor. Abbas Kiyarüstemi olsun Mecid Mecidi olsun çok fazla İranlı yönetmenin dünyada ses getirdiğini biliyoruz. İran gibi kapalı bir toplumda evrensel mesaj veren sinemanın olması çok ilginç. Mecid Mecidi’nin Children of Heaven ‘Cennetin Çocukları’ filmi 2001 yılında (ki ikiz kulelerin yıkıldığı dönemlere tekabül eder) Amerika’da en çok izlenen film olmuştur. İran filmleri insanın ruhuna işler ve bir ay belki etkisinden kurtulamazsınız. Filmi bir kere izlemeniz yetmiyor ama derinlerine inmeniz için 4-5 kere izlemeniz gerekiyor. Mecidi’nin Allahın Rengi ismiyle İran’da gösterilen bir filmi var. İnanılmaz felsefe içeren bir film.

İran’ın kapalı bir toplum olması ‘böyle başarıları nasıl elde ediyorlar’ sorusunu akıllara getiriyor?

İran’ın toplumsal yaşama biçimiyle İran’ın sanata verdiği önemi karıştırmamamız lazım. İran üretene, desteğini esirgemeyen bir ülke. Mesela Euroİmage diye bir şey var fon sağlayan. Euroİmage’dan destek alabilmeniz için Türkiye’yi kötülemeniz lazım. İran bu desteği kendi sağlıyor yönetmenine.

İran’dan bize gelelim. Nuri Bilge Ceylan… başka, başka kimi tanımalı, anlamalıyız?

Nuri Bilge Ceylan tam bir Türkiye sevdalısı. Cannes’da söylediği ‘yalnız ve güzel ülkem’ cümlesi beni çok etkilemişti. Onun filmlerinde ne Türkiye aleyhinde ne inançlar bazında bir art niyet göremezsiniz. Semih Kaplanoğlu’nu bilmemiz gerekir. Onun Yumurta, Bal, Süt üçlemesinde Bal Berlin Altın Ayı ödülünü kazanmış bir filmdir. Derviş Zaim var Osmanlı kültürüyle ilgileniyor. Zeki Demirkubuz filmlerini bilmeli gençler. Sinema dili güçlü sanatçılar bunlar.

Pek çok şehirde uzun süre vizyonda kalmayan yönetmenler. Recep İvedik 2 ay kalıyor vizyonda?

Bunu çok iyi bir durum veya çok kötü bir durum olarak yorumlamayı tercih etmiyorum. Filmler hedef kitleme ne katıyorum diye çekilmeli. Gişe anlamında başarılı filmler. Şu yönden haklı buluyorum Recep İvedik bir karakterdir ve bu toplumda böyle biri var. Biz inkâr etmeye çalışsak da böyle bir karakter var. Sinematografi anlamda iyi olmayabilir ama var bu gerçeklik hayatın içinden. Amerikalılarda da var böyle yaratılmış tipler.

İzleyici karar veriyor aslında?

İzleyicinin seçici olması önemli burada. Film ve televizyon izleme bakımından bilinçli olmak zorundayız. İzleme alışkanlıkları, izleme düzeyleri biraz daha entelektüel olmalı.

Peki, dünyada görüyor mu Türk sineması hak ettiği değeri?

Son zamanlarda biraz ilerliyor sanırım. Kültür Bakanlığından ciddi destekler sağlanıyor.  Sinema Türk izleyicisi için eğlence aracı olmanın ötesine geçememiş durumda. Oysa Ruslar Sovyet Devrimi’nden sonra en çok sinemaya önem verdiler. Amerika kültürel emperyalizm projesini sinema üzerine oturmuş endüstrileşmesini sağlamış bir ülke. Ama Türkiye Kurtuluş Savaşından sonra ne yazık ki çok fakir bir ülke olduğu için, sinemaya yeterince değer verecek, yatırım yapacak durum olmamış. Çok dar anlamda Recep İvedik filmlerini olumlu buluyorum en azından yerli filme rağbeti artıyorlar.

Boş zamanlarında ne yaparsın sorusunun cevabıydı sinema? Kitap okumak da öyle gerçi.

Kavramların içini boşaltmada usta bir toplumuz. Boş zamanında kitap okuyup müzik dinliyor. İnandığımız kitap ‘oku’ diyor ama biz boş zamanlarımızda okuyoruz ne kadar büyük bir paradoks?!

Televizyona da değinelim istiyorum. Sizin Muhteşem Yüzyılla alakalı bir beyanınız oldu ulusal basında da yer verildi. Ne diyorsunuz bu konuda, Muhteşem Yüzyıl bitiyor ama tartışmaları bitmiyor sanki?

Evet, öyle bir açıklamamız olmuştu dizinin başladığı zamanlarda çok sinirlenmiştim şöyle bir göz atınca. Osmanlıyı cinselliğe düşkünmüş gibi gösteriyor dizi, Kanuni’nin hayat felsefesine dair, mesela bir Kızıl Elma öyküsü yok hiç. Zevk, sefa var anca.

Niye böyle yapılıyor peki? Amaç ne?

Ticari anlamda reyting sağlamak.

Gerçi onlarda ‘‘biz belgesel çekmiyoruz, dizi çekiyoruz’’ diye savunuyorlar kendilerini?

İyi de o zaman niye Kanuniyi kullanıyorsunuz. Tarihsel süreçle ilgili bir iki bir şey koymuşlar diziye, gerisi hayali fantezileriyle dolu. Tarih bilmeyen bir insan bu diziyi izlediği zaman sizce ne algılar? İşte bu yüzden eğer tarihi bir dizi film yapacaksanız bir akademik kurulun onayından geçmesi gerekir. Bakın mesela ‘Çağrı’ filmi yapılacağında nerdeyse İslam Dünyasındaki bütün üniversitelerden ortak bir heyet oluşturarak karar verilmiştir.

Buradan yola çıkarak şu soruyu da sorayım, niye dizilerde namaz kılmaz hiçbir karakter?

Evet yok. Komik isimlere veriliyor dini kavramlar falan. Gaffar ismi mesela dizide en saf salak karaktere veriliyor. Bir insanın salaklığını dini bir isimle bütünleştirerek insanlara sunup ona güldürmeniz bir insanlık suçudur aslında. Ama Hollywood filmlerinde kesin bir kilisesi vardır. Dinden bahsederseniz irtica, gerici olursunuz diye bir şey vardı. Yine biraz önce dediğim ‘kavramları boşaltmamıza’ geliyoruz. Düzelir diye umut edelim yanlış kavramlar aşılanmasın insanlara.

Ben de iyi dileklerinize katılıyorum ve madem sinemayla başladık öyle bitirelim. Ölmeden önce izlenmeli dediğiniz filmler?

İran Sinemasından Söğüt Ağacı, Cennetin Rengi.  Medyanın şişirdiği filmlerden uzak durmak lazım. İtalyan sineması, Fransa sinemasından birkaç film izlemek lazım.  Güney Kore’den Kim KiDuk filmlerini severim. The Bow/Yay filmi mesela tavsiye ederim.  Onun yaptığı filmlerde de ‘insanı çözümleme çabası’ oluyor. Yine Japonya’dan Akira Kurosawa filmlerini çok başarılı buluyorum.

Ruhi Gül Kimdir?

 Selçuk İletişim’de Öğretim Görevlisi. Sinema tutkunu. Mevlana felsefesine hayran. Çok fazla proje üzerinde çalışan belgesel yönetmeni. ‘‘Burada olmasam Edebiyatla iç içe olurdum, üreten bir yazar olmak isterdim’’ diyor… Ve bizlere bir tavsiyesi var ‘‘Yediğiniz yemeğin fotoğrafını değil, yemeğinizi paylaşın.’’

RÖPORTAJ :HÜMEYRA USLU