Çad… Afrika'nın kalbinde, sıcağın, susuzluğun ve yoksulluğun kavurucu etkisiyle yoğrulmuş bir ülke. Buraya adım attığınızda, alıştığınız konforun yerini tozlu sokaklar, susuz köyler ve elektriksiz geceler alıyor. Gündüz sıcaklığı 48 dereceyi buluyor; gölgelik bir ağacın altında bir nebze nefes almak bile burada nimete dönüşüyor.
Yol yok denecek kadar kötü, çoğu yerde araç gitmiyor. Elektrik haftada belki bir iki saat var, varsa da zayıf bir akım. Suya ulaşmak için insanlar saatlerce yürümek zorunda kalıyor. Kuyular derin, su bulanık ama içilecek başka kaynak yok. Şehir merkezlerinin dışında neredeyse hiçbir yerde altyapı bulunmuyor.
Ama bütün bu zorlukların ortasında, insanı en çok sarsan şey: insanların yüzlerindeki huzur. Fakirliklerine rağmen mutsuz değiller. Aksine… Ellerindekiyle yetinen, şükreden, gülümseyen, paylaşan bir toplum var burada. Küçücük çocuklar bile sabah namazına camiye gidiyor. Her yaştan insan, ellerinde Mushaflarla gölge köşelerde Kur’an okuyor, ezber yapıyor, ibadetle meşgul oluyor. Bu topraklarda Kur’an, hayatın her anına sinmiş bir rehber olmuş adeta.
Bir lokma ekmeğe, bir tas suya muhtaç olan bu insanlar, bizlere sabrı, kanaati, şükrü ve maneviyatı yeniden öğretiyor. Belki maddi olarak yoksullar ama gönül dünyaları öylesine zengin ki… Yanlarından ayrıldığınızda siz kendinizi eksik hissediyorsunuz.
Biz buraya yardım götürdüğümüzü sanarken, aslında biz buradan çok daha fazlasını alıp dönüyoruz: Derin bir ibret, büyük bir ders, sade bir hayatın içindeki gerçek huzur…
Rabbim bu güzel insanları korusun, onlara merhametiyle muamele eylesin. Ve bizlere, elimizdeki nimetlerin kıymetini bilen, paylaşmayı bilen, gönlü zengin kullar olmamızı nasip etsin.