Bir arada yaşama becerisi ve reçetesi

Prof. Dr. Ali Akpınar

Hz. Âdem’in evlatları olarak büyük insanlık ailesinin üyeleriyiz. Ayrıca her birimiz, mensup olduğumuz küçük bir ailenin üyesiyiz. Hem insanlık ailesi, hem de kendi ailemiz içerisinde bir arada yaşamakla mükellef tutulduk, fakat bunu beceremedik.

Toplumun çekirdeği idi aile yuvası. Aynı aile içerisinde bir arada yaşamayı beceremedik. Halbûki en iyi tanıdığımız ve en fazla beraber olduğumuz kişilerdi, aile bireylerimiz. Ama yapamadık, çoğu zaman hısımken hasım olduk. Anlaşamadık, uzlaşamadık, güvenemedik. Birbirimize karşı sorumluluklarımızı yerine getiremedik. Hep haklarımız dedik, hak talebinde bulunduk; hiç sorumluluklarımızı yerine getirmeyi düşünmedik. Oysa her birimiz sorumluluklarımızı yerine getirebilseydik, birbirimize haklarını gözetmiş olacaktık. Evin reisi sorumluluklarını yerine getirseydi, evin hanımı ve çocuklarının haklarını yerine getirmiş olacaktı. Evin hanımı sorumluluklarını yerine getirseydi, aile reisi ve çocuklarının haklarını ödemiş olacaktı. Çocuklar, sorumluluklarını yerine getirseydi, anne babalarının haklarını ödemiş olacaktı. Ama olmadı, kimse kendi sorumluluklarından başlamadı, hep hak talebinde bulundu. Çoğu zaman da hak etmediği halde, hak talebinde bulundu.

Akraba ve komşularımızla bir arada yaşamayı beceremedik. Çoğumuzun küs, dargın, kırgın olmayan akrabası komşusu yok!

Trafikte seyrederken birbirimize karşı tahammülsüzüz. Çoğu zaman hakkımıza razı değiliz, kuralları çiğnemekten çekinmeyiz. Direksiyona geçince asla affedici, hoşgörücü olamıyoruz. Ya kırıp geçiriyoruz, ya vurup kırıyoruz! Trafikte bile birlikte yaşamayı beceremedik!

İş arkadaşlarımızla birlikte yaşamayı beceremedik. İşçimize, çalışanımıza güvenimiz kalmadı. İşveren ve patronumuza sevgi saygı kalmadı. Çalışanlar işten çalıyor, işverenler çalışanın hakkından çalıyor.

Stadyumlarda toplandık, maç yapmak için. Çoğu zaman barış ve kardeşlik içerisinde maç yapmayı/oynamayı/eğlenmeyi beceremedik. Çoğu maçlarımız kavga, sövgü ve benzeri çirkinliklerle sonuçlandı!

Düğünlerimizde bir arada yaşamayı beceremedik. Çoğu düğünlerimiz, kırgınlık ve dargınlıklar üzerine kuruldu. Kız evi-oğlan evi birbirine zulmeder oldu. Çoğu işlerinde birbirini hasım gördü. Bazı düğünlerimizde birbirimizi bilerek yahut bilmeyerek üzdük, hatta vurduk, birbirimizin canına okuduk!

Bu kadar genişliğine rağmen dünya bize dar geldi. Bu kadar nimetlere rağmen, nimetler bize yetersiz geliyor. Zira dünya tüm genişlik ve bolluğuna rağmen sınırlı; hırs, istek ve ihtiraslar ise sınırsız. Dünya insanlığı doyumsuzluğun ağında kıvranıyor.

Çözüm ise Muhammedî Modele dönmekte, o modeli hayatımıza taşımakta. Zira O yıllar boyu süren Ficar savaşlarından aldığı Mekke insanını kardeş yaptı. Buas savaşlarıyla birbirine kasteden Medinelileri kardeş kıldı. İnsanlar cahiliye döneminde ateş çukurunun kenarında, cehenneme yuvarlanmak üzere iken onları kurtardı, sahil selamete çıkardı. Dünyalarını da cennete çevirdi, ahirette de onlara cennet kazandırdı.

İnsanlık ona muhtaç, aileler ona muhtaç, akraba-komşular ona muhtaç, çalışan ve işverenler ona muhtaç, çarşı pazar ve sokaklar ona muhtaç. O’nun insanlığa getirdiği ve insanlığa emanet ettiği Evrensel Mesajları, Kitap ve Sünneti tüm insanlığı huzur ve barış içerisinde bir arada yaşatmaya yeter. Zira O hala kırk yaşında ve Ümmetinin başında!

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.