Başkanım Ama Soljenitsin…

Ümit Savaş Taşkesen

Düşünüyorum, nedir bizim Şehr-ül Emin seçerken seçimimizi etkileyen etken? Kim ya da hangisi olacağına karar kıldırırken düşüncelerimize yol/yön veren mekanizma nedir? Ası, besi, cesi ya da bilmem nesi arasındaki fark nedir? Osmanlı bankası metaforu galiba, “yok aslında birbirimizden farkımız ama biz…”

 -Başkanım, Ama Soljenitsin!

Kimdir en başarılı olan? Sokaklarımıza, yollarımıza, caddelerimize milyonlarca ton yanık yağ, mazot karışımı asfalt döken, dökecek olan mı? Bu mudur yani biz bunu en iyi yapacak olanı mı seçeriz her seçimde, binlerce ve binlerce kere? İşte bu, beşbinmilyonton asfalt dökme kapasitesi olan başkan… haydi onu seçelim mi diyoruz? Hayır. Yanık yağda boğuluyoruz başkanım.

- Ama Başkanım, Soljenitsin!

Kimi kimle yarıştırıyoruz? Beşbin döner kavşak, onbin altüstsağsolyanyön geçit, yüzbinmilyonton asfalt, iş makinaları, inşaat, milyonlarca ev yapacak olanlarla yapanları mı?

- Soljenitsin!, Başkanım, Ama

Durum böyle galiba. Ekranda, sayfada binlercesi övünüyor, övünülüyor şehrin bedenine gömülen yanık yağ miktarıyla… hazla telaffuz ediliyor dökülen asfaltın ton miktarı. Toprakla bağımız kesildikçe başarımız artıyor sanıyoruz. Sanki başkan değil amele olmak için seçilmişiz/seçmişiz. Biçiyoruz ağaçları birer birer asfalt aşkına. Bir demeç patlatıyoruz, geri planda kamyonlar, iş makinaları, işçiler, asfalt, kazma, kürek… “Görüyorsunuz, asfalta boğmakla meşgulüz şehri, çalışıyoruz.” İki tirilyonton asfalt döktük. Dökmeye devam ediyoruz.

- Ama Soljenitsin! Başkanım,

Her tonda anasını belliyoruz şehrin ruhunun. Kimsenin geçmediği yaya üst geçidine takılıyor gözlerimiz bir alt geçide girerken. “Boğaz köprüsü gibi iyi durmuş hani diyoruz, ah bi de üstünde bir yaya görsek yani.”

-Başkanım, Soljenitsin! Ama

Başkanım, yeter boğuluyoruz artık, asfalttan, yağdan, döner kavşaktan, yavşaktan, sonsuzluğa açılan geçitlerin altından ve üstünden, yanından ve yönünden. Ruhumuzu kaybediyoruz, kaybettik artık. Bizim de üzerimize dökülecek sonunda. Kuru, ruhsuz, etten ve kemikten, çürümüş, zombiler halinde dolaşıyoruz şehrin sokaklarında, caddelerinde, arterlerinde. Gidecek yönü, yöresi, dostu olmayan zombiler halinde yanımıza yönümüze dökülen asfalt kokusunu ciğerlerimize çekiyoruz derin bir nefesle! Gözlerimiz kararıyor. Ölüyoruz ağır ağır.

-Başkanım, Ama Ruhumuz…

Ruhumuz yaralı başkanım. Aynı yara sende ve bende saklı olan, kanayan. Bir şeyler yolunda gitmiyor. Eksik olan kavşaklar, asfaltlardan değil bu yolunda gitmeyen şeyler. Şehrin bedenine gömüyorsunuz tirilyonlarca ton asfaltı, toprağı, çimentoyu, kumu, çakılı. Bu gömülen ya da heyula gibi yükselen binalar ruhumuza şifa olmuyor. İnsanımızı, insanlığımızı kaybediyoruz. İnsan elden gidiyor, ben elden gidiyor, çürüyorum.

-Başkanım,

Sadece yollar, asfaltlar değil hata. Camilerde bir garibin, bir yoksulun derdi için deva için para isten(e)miyor. Daha, en, endaha büyük, konformist, yaldızlı camiler için de toplanıyor para. İçine giren insanın halini ahvalini soran yok. İnsan inşa etmeye yatırım ne az. Ruhu kurtarmaya çaba pek kıt. Sanıyoruz gösterişli binalarımız olduğunda ruhumuz/ruhlarımız/çocuklarımız da kurtulacak. 

Ama,

Allahım, bu nasıl şey anlayamıyorum. İnsan kapısına gelen dilenciye zırnık vermezken iki yüz milyarı gömüyor hayrına bir inşaatın bedenine aşkla. Ne inşaatı olduğu önemli değil. Ağlasam mı gülsem mi bilemiyorum. Neye sevinip neye üzüleceğimi de bilemiyorum.

Yani Başkanım,

Aman, birkaç milyon ton eksik olsun asfaltımız. Elinizdeki imkânlarımızla şehrin ruhu için bir şeyler yapınız. İnsan çürüyor. Hayalet bir şehrin yaşayanı da başkanı da olmak hiçbirimize hayretmez. “Din kapı ise sanat penceredir” başkanım. Ruhumuza pencereler açınız. Kalıcı olan bir şeyler yapınız. Döktüğünüz asfaltlar yarın kürünür bir kepçe ile. Panolarda görünmez olur resimler veda edince koltuğa. Onca asfalt döktüğünüz şehirde adınızı anmaz olur hiç kimse. Yarına kalacak bir şeyler yapınız. Şehrin bedenine yaptığınız yatırım ölür. Beden fani ruh baki. Penceresiz bir şehirde boğulduk, sayenizde. Geç kalmadan bir şeyler yapınız.

Başkanım Ama,

“Soljenitsin’in ilgilendiği toplumun bütününün ruh haliydi. “İnsan yaşamının nihai hedefi, ne serbest piyasa ekonomisi, ne de genel refah seviyesinin artmasıdır. İster en mükemmel yönetim sistemi, ister sanayi kalkınma gerçekleştirilsin, bir ulusun manevi enerjisi tükenmişse,  o ulus çökmekten kurtulamaz” diyen Soljenitsin öldü.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yorum Yap
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.