Aynı kurumdan bir emeklilik, bir istifa

Salih Sedat Ersöz

Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan arka arkaya bir zorunlu emeklilik, bir de istifa haberleri geldi.

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez hocanın Kutlu Doğum Haftasının kutlandığı Nisan ayından bu yana görevden alınacağı konuşuluyordu.

Bilindiği gibi o dönemde bazı çevreler tarafından, Kutlu Doğum Haftasının FETÖ tarafından başlatıldığı ve örgüt lideri Fetullah Gülen’in doğum tarihine denk getirildiği haberleri ortaya atılmıştı. 

İddialara göre; o dönemde Diyanetin kendisine bağlı olduğu Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş, Mehmet Görmez hocaya Kutlu Doğum Haftasının adının ve tarihinin değiştirilmesi gerektiğini, bunun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın emri olduğunu iletir.

Bu talimatı alan Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez hoca, Kutlu Doğum Haftası etkinliklerinin FETÖ ile irtibatlandırılmasının diyanet ve ilahiyat camiası ile milleti derinden yaraladığını belirterek, "Kutlu Doğum Haftası, Hz. Muhammed’in sünneti, sireti, yüksek ahlakı ve evrensel mesajının ilmi etkinliklerle anlatıldığı bir Siret Haftası'na dönüştürülerek, şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da 14-20 Nisan tarihleri arasında icrasına devam edilmelidir"  şeklinde bir açıklama yapmıştı.

Açıklamadan anlaşılan, Kutlu Doğum Haftasının isminin Siret Haftası olarak değişeceği ama tarihinin değişmeyeceği idi.

Mehmet Görmez hocanın zorunlu emekli edilmesinin sebebi sadece bu değil tabi… Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı ve Müftülerin atamalarında ilgili Bakanlıkla, Diyanet İşleri Başkanının farklı düşünmeleri veya anlaşamamaları, Mehmet Görmez hocanın, “Diyanet İşlerinin Cumhurbaşkanına bağlı olması gerekir” şeklindeki açıklamasının Bakanlık nezdinde farklı algılanması, hatta bazı vaizlerin önemli yerlerde konuşturulması veya konuşturulmaması gibi etkenler de Hükümet temsilcileri ile Başkanın aralarında bir kopukluk ve anlaşmazlık doğmasına neden olan faktörler olmuştur. 

O dönemlerde kulağımıza; Mehmet Görmez hocanın çevresinden birkaç kişinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a çıkarak, Numan Kurtulmuş’u, Başkana baskı yapıyor diye şikâyet ettikleri, Cumhurbaşkanının da o heyete, “Numan bey ne diyorsa odur, bana bir daha bu sebeple gelmeyin” şeklinde cevap verdiği haberleri çalınmıştı.

Sadece Numan Kurtulmuş ile değil, daha önce Bekir Bozdağ ile de Mehmet Görmez hocanın anlaşmazlıkları söz konusu idi.

Bütün bunlardan sonra, görevden alma yolu ile değil de emekli edilmesinin daha şık olacağından hareketle bu şekilde bir karar verilmiş ve uygulanmış oldu.

Aslında Mehmet Görmez hoca ilmi, kapasitesi, birikimi ve hitabeti ile o makamı dolduruyordu. Makamlar kimseye kalıcı değil. İnşallah yeni gelecek olan Başkan da, en az Görmez hoca kadar o önemli makamı doldurur.

Mehmet Görmez hocanın emekliliğinden bir gün sonra da, Konya İl Müftüsü Prof. Dr. Ali Akpınar hocamızın istifa haberini aldık.

Ali Akpınar hocamızın istifasının, Diyanet İşleri Başkanının emekli olması olayı ile hiç alâkası yoktu ve bu istifa aslında yeni de değildi.

Ali Akpınar hocamız, bilindiği gibi Akşehir’de iki ayrı şehit cenazesinde kendini bilmez bir grubun sürekli slogan atması üzerine uyarıda bulunmuş, cenaze namazına geçileceğini ilan etmiş ve grubu sükûnete davet etmişti. O andan itibaren hocamıza, o grup tarafından linç kampanyası başlatılmıştı. 

Bununla da yetinilmemiş, bir internet sitesinde Ali Akpınar hocamızın adı ile uydurma bir haber yayımlanmıştı. Habere göre, Ali Akpınar hocamız, ülkücü gençliğe hakaretler yağdırıyor ve “dinsiz ülkücüler” ifadesini kullanıyordu. Bu haber, ortalığı iyice karıştırdı ve kavgayı zirveye çıkardı.

Ali Akpınar hocamız, arka arkaya açıklamalar yapıyor ve kendisinin böyle bir açıklaması olmadığını, bu haberin tamamen iftira olduğunu bas bas bağırıyor ama sesini kimselere duyuramıyordu.

Bu arada Konya İl müftülüğü gibi âli bir makama sürekli telefonlar ve mesajlar geliyor, ağıza alınmaz küfürler, hakaretler yağıyordu. O kadar ki, bir günde binlerce kişi arama ve mesaj yolu ile küfürlerini iletiyor, müftülük çalışanlarının bunları dinlerken veya okurken utançlarından yüzleri kızarıyordu.

Bir taraftan da, Ali Akpınar hocamızın görevden alınması için imza kampanyası düzenleniyordu.

Bütün bunlar olurken, Konya İl Müftüsüne sahip çıkması gereken kişi ve kurumların hiç sesi çıkmıyordu.

Sadece içlerinde bendenizin de bulunduğu 3-5 yazar ile bazı STK temsilcileri, Müftümüzün yanında yer alan yazılar yazıyor, açıklamalar yapıyordu.

Nihayet, Ali Akpınar hocamızın, MHP İl Başkanı Murat Çiçek beyi arayarak böyle bir beyanı olmadığını iletmesinden ve konuyu açıklamasından, Murat beyin de yaptığı basın açıklamasından sonra olay aydınlığa kavuşmuştu.

Gerek MHP teşkilatı gerekse Ülkü Ocakları yaptıkları araştırmalar sonunda konunun saptırıldığını ve müftümüz üzerinde oynanmak istenen oyunu anlamışlar ve gereken adımları atarak sükûneti sağlamışlardı.

Bundan sonra bile, bazı gruplar yine olayı kaşımaya devam etmişler ama artık daha fazla sürdürmeye nefesleri yetmemişti. 

Olay nihayete ermişti fakat Ali Akpınar hocamız, yalnız bırakılmasının, kendisine sahip çıkılmamasının ve sessiz kalınmasının acısını bir türlü içinden atamamıştı.

Görev yapma şevki kırılmış, yaptığı görevinden zevk alamaz hale gelmişti. Aşkla, istekle, arzuyla görev yapamazken makamı işgal etmenin bir anlamı yoktu. Artık istifa kaçınılmazdı. Öyle de yaptı.

Zaten Ali Akpınar hocamızın makamda kalmasını sağlayan, görev yapma şevki idi. Bu aşkın ve şevkin ortadan kalktığı anda her türlü makamı elinin tersi ile iten bir yapısı olduğunu biliyoruz.

Şu anda Konya Müftülüğü ile Diyanet İşleri Başkanlığı makamları boş. Ali Akpınar hocamız da kadrosunun bulunduğu İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyeliği görevine tekrar döneceği günü bekliyor.

Prof. Dr. Ali Akpınar ismi, Diyanet İşleri Başkanlığı görevine yakışır. Böylece Prof. Dr. Mehmet Görmez hocanın boşalttığı o makam da tam anlamı ile doldurulmuş olur.

Son cümle: Bu makamlar, dini temsil eden çok önemli makamlardır. Siyasete, kavgaya, tartışmaya kurban edilmemelidir. Sağlıklı ve mutlu yarınlar efendim.