Aşk Çocuğu

M. Faik Özdengül

Her zaman nasıl gülümseyebildiğini, çoğunlukla keyifli olabilmeyi nasıl başardığını  merak edip sormuştum, o da aşağıdaki yazıyı göndermiş:

“Kendimi bildim bileli hep sevgi ile kucaklanışı hisseder bir yanım…Gülümsemem, bazen kahkahalarla kucaklamam yaşamı bundandır. Hayata suratı asık olarak bakan insanların önemli bir sorunu olduğunu düşünürüm. Ne yapmalı da gülümsetmeli düşüncesi  hep kurcalar zihnimi?

Çocukluğumda da içimden sürekli yoğun bir sevgi seli akardı… Acaba ne diye gülümsemiyorlar diye kaygı duyardım… Bazen dedemin kucağında keyif çatarken uzaktan bakan diğer torununu kucaklamamış olması, içime sinmezdi….dedemin kulağına fısıldar biraz da onu kucağına almasına ikna etmeye çalışırdım. Dedemden istemeyerek uzaklaşır bütünsel bir kucaklanma arzusu duyardım. Gezmeye gitsem annemle, ikram edilen pasta içime sinmez kardeşime de götürmek isterdim hep.  Babaannemin o inanılmaz ilgisi ve sevgisi ise ayrı bir lezzetti. 

Evimizi paylaştığımız, annemin evlatlık aldığı kardeşimiz bir şeyi kırsa bana kızmazlar nasılsa diyerek üstüme alınırdım, benim kırdığımı söylerdim. Babaannem özellikle fincan takımının bir parçasının  kırılarak bozulmuş olmasına çok kızardı. Gider aynı takımdan bulmaya çalışırdık Paşabahçe’denJ

Kıskançlık hissini algılardım da nasıl ortadan kaldıracağımı bilemezdim. Bu his ağır gelirdi. Sevgi yaşadığım anlardan bile feda etmemi gerektirecek kadar ağır. Oysa rahat kabullenip bana sunulanı keyifle yaşayıp diğerlerini düşünmeden keyfime bakmayı ne çok isterdim. Ama yapamazdım. Elimde değildi. Sonra kayıplar başlayınca da ölümün son olmadığı duygusunu yaşadığımı ve  normal bir  biçimde kabullendiğime dair  duygumu hala hatırlarım, 7 yaşıma basmamıştım oysa.  Çocuklara o yüzden çok önem veririm her şeyi daha çok bildiklerini ve algıladıklarını düşünürüm. Ama çok yeni bir zamanda her çocuğun böyle algılamadığını da öğrendim. Buna da şaşırmadım değil ya, o da ayrı!

Sevgiyle kucaklanmışlık nasıl bir lüks? Öncelikle olanı kabullenme mi veriyor? Nasıl oluyor da bu kucaklanmışlık, bu sevgi, onca ezaya, cezaya rağmen hala yaşanabiliyor. İnsanlarla konuşarak, izleyerek hayatta çaktırmadan gözlediğim şeylerden biri de bu oldu hep. Sonra fark ettim ki yemyeşil çimenlerde koşup oynarken,  ağaçların tepelerinden aşağılara inmezken, benim için özel olarak getirilen eşekle keyifle gezerken, koyunlar kuzular, köpeklerle iç içe yaşarken, anne ve babamın sevgisi yaşanıyordu çok yakınımda. Bu doğal olarak hep vardı. Kucaklaşmaları, gülerek konuşmaları, akşamları babamın saz çalarken türkü şarkı söylemeleri, arkadaşlarıyla mikado oynamaları, hatta öpüşmeleri, sevgilerini gizli saklı olmadan bizden esirgemeden yaşamalarıydı buna sebep. Annem babamın geliş zamanlarında mis gibi güzel kıyafetler içinde ona sevdiği şeyleri o kadar özenle hazırlardı ki, taze ceviz zamanını hasretle beklemem bundandır belki? Çünkü o taze ceviz bütün olarak çıkarılmaya çalışılırdı yemyeşil parmaklarımızı boyayan sert kabuğundan …O özen, o ilgi ve o davetlere katılmalarındaki zarafetleri, birlikteliklerindeki uyum hep ilgiyle izlenirdi bilirdim. Güller etrafında pozlarımızı çekerdi babam. Benim kocaman gülümsemem yanaklarımda, annemin bacaklarına yaslanırken…

Sabahları annemi yataktan atar gibi yaptığında küçük kız kardeşimin tepkisine hep birlikte gülerdik. Sonra birbirimize sarılıp şaka olduğunu anlatmaya çalışırdık ona…Babam ayaklarıyla bizi havaya kaldırır, uçar gibi eğlenirdik her sabah. Neşe vardı, yoğun hissedilirdi birliktelikler. Akşamları sobanın yaydığı  sıcaklıkta tahtadan kocaman evler yapardık. Kırmızı kağıttan pencereleri olan konaklar, harika olurlardı.

Allah’ın böyle bir başlangıç sunduğu, bu güzellikleri lütfettiği insanlar hayata bir başka bakıyorlar anladım. Kaybetmek zor da olsa, bu sevgilerle kuşanmış sabahlar ve akşamlardaki paylaşımlar artık olamasa da izi o kadar sağlam kalıyor ki, bu kadar acı, ayrılık, hayal kırıklığı bile o sevgi ile kucaklanışı kolay, kolay silemiyor.

O yüzden ben hep rahmetli anne ve babamın birbirlerine duydukları aşklarının eseri olduğumu bildim, anladım ki suratı asık olanlar ya da güven duymayanlar hayata sadece soğuktan korunmanın ya da alelade birlikte olmanın ötesinde beraber olamayan anne ve babaların çocuklarıydılar”.

İşte böyle bunları yazmış. Çocuklarımız yaşam boyu gülsünler istemez miyiz, onlar da aşk çocuğu olsunlar?

www.pozitifdegisim.com

 

 

Yorum Yap
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.