29 Eylül Memleket Gazetesi Yazıları-12

Şakir Tuncay Uyaroğlu

BİR de DİLİMİZ DÖNSEYDİ…

Arabesk: Motifleri girift ve iç içe geçme şeklinde olan süsleme tarzına Avrupalıların verdileri isim. Türkçede ise, “girift” ve “Arap yolu” olarak da adlandırılan İslam süsleme sanatı.

Önceleri sadece mimaride kullanılan, günümüzde ise hem mimaride hem de müzikte rağbet ettiğimiz bu kelime, “Arap” millet adı ile Yunanca kökenli olan “esk” takısından oluşmuştur.

Özellikle arabesk tutkunlarının, kelimeyi “arabeks”, “arabex” ve “arabekis” diye kullanmaları çok dikkat çekicidir.

Yıl 1985... Güzden kalma bir gün... İstanbul’da Galata Köprüsü civarındayım. Adalar’a gidecek vapuru bekliyorum.

Balıkçı kayıklarından yükselen yanık bir ses, birden beni daldığım hayal dünyamdan ve o dillere destan doyumsuz İstanbul manzarasından koparıyor:

“Yıllar yılı dert yolunda, / Ne ilk ne de sonuncuyum. / Kahrediyor hayat beni, / Acıların çocuğuyum. / Yüreğimde büyük ferman, / Söylemiyor kimse derman, / Öyle zor ki mutlu olmak, / Acıların çocuğuyum, / Ben acılar çocuğuyum. / Sevdalardan darbe yedim, / Şu gönüle sevme dedim. / Ömrü yâre kul eyledim, / Acıların çocuğuyum. / Çekip gitti sevilenler, / Gariplerdi yenilenler, / Dünya sizin sevmeyenler, / Acıların çocuğuyum, / Ben acılar çocuğuyum.”

Ya Rabbi, o ne yanık ses, o ne içten söyleyiş. Bu sesin sahibini merak etmemek ne mümkün. “Ekmek arası balıııııık!” diye çığrışan balıkçıların iki adım ötesinde, -ama bu sefer karada- kasetçilerin tezgâhlarında “Acıların Çocuğu” albümü...

Şu yaşa geldim, bir kez olsun bir arabesk albüm almadım. Ama o gün, bu ses beni derinden etkilemişti. Kasetin üzerindeki resme bir baktım: Bıyıkları henüz terlememiş bir delikanlı, isim hanesinde de “Küçük Emrah” yazısı...

Bu kaseti ben de almalıydım, belli ki ihtiyacı vardı, çorbada bir de bizim tuzumuz olsa fena mı olurdu. Ve aldım, ancak sonuna kadar dinlemeyi hiç başaramadım.

Küçük Emrah, bu kasetten sonra, “Acıların Çocuğu” adlı bir film çevirdi. Bu film, birkaç kez televizyonda da gösterildi.

Birinde, oturdum ben de seyrettim. Bir insanın başına, demek ki bu kadar felaket gelebiliyormuş. Adam, felaketleri kötülükleri mıknatıs gibi çekiyor mübarek... Ve hâlime şükrettim.

Arabesk müzikten hiç hoşlanmam. Biliyorum, “arabeks”çiler bana çok kızacak; ama teması hep karamsarlık, hep yaradana isyan, hep umutsuzluk olan müzik türü benim hoşuma gitmiyor.

Yalnız, şu iki önemli hususu belirtmekte fayda var:

1. 1980’lerin arabesk parçalarındaki kalite, 2000’li yılların ürünlerinde kesinlikle yok, belki birkaç istisna hariç. Emrah’ın 2000’li yıllarda seslendirdiği parçalardan bir örnek verirsem, aradaki uçurum kolaylıkla görülecektir: “Faydalar faydasız, imkânlar imkânsız.”

Ben, bu parçayı şehirlerarası bir yolculuk esnasında zoraki dinlediğimden beri düşünüyorum: Faydalar, nasıl faydasız; imkânlar da nasıl imkânsız olur, hâlâ içinden çıkamadım.

2. Sevgili Orhan Gencebay’ı ne olur arabeskçilere dâhil etmeyin. Çünkü, değerli sanatçımız bütün parçalarını Türk Sanat Müziği formunda bestelemiştir. Şarkı sözlerinde yer alan ve arabeske kaçan kısımlar ise, toplumun bazı kesimlerinin hislerine tercüman olmuyor değil: “Bir Araya Gelemeyiz.” gibi.

 

Yorum Yap
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.