Şakir Tuncay Uyaroğlu

Şakir Tuncay Uyaroğlu

S.Ü. TEKNİK BİLİMLER MESLEK YÜKSEKOKULUNDAN EDEBÎ ESİNTİLER…

Saygı değer okuyucularım, bugün köşemde kalemi güçlü üç öğrencimi misafir ediyorum. Benim için her biri bir pırlanta kıymetinde olan değerli arkadaşlarım, sizlerle gurur duyuyorum. Yüreğinize sağlık… Ne mutlu bana ki, sizlerin hocası olma bahtiyarlığına eriştim.

Fatih Kaplan / Bilgisayar Programcılığı

Her Millete Nasip Olmaz Efsane Türkçe!

Dünya üzerindeki en köklü devletlerden biriyiz. Atalarımızdan bugüne varlık sebebimiz Türkçemize sahip çıkmayı hedeflemiş insanların olduğu ve her millete saygı duyulan bir coğrafyada yaşıyoruz.

Felsefeciler, şans eseri bir doğrunun içindeyiz derken; hem dinimizden, hem dilimizden bahsederler. Mükemmel ve kusursuz olan dinimizden, dilimizden; inançlarımızdan, akidelerimizden, kelimelerin ve cümlelerin asaletinden, şiirlerimizdeki duygulardan…

Türkçemize gereken özeni ne yazık ki gösteremiyoruz. Kurumamış betona isim yazmak, sarı ışıkta geçmek gibi özelliklerimizin yanında; milli benliğimize ve dilimize de sahip çıkmıyoruz. Bunun sebebi, boş vermişlik olabilir mi ne dersiniz?

Dükkânlara isim verirken, kurumsallaştığımızı zannederek yabancı kelimeleri tercih ediyoruz. “Ortak kurucu” demek varken “Co-founder” diye yazdırmasak kartvizitimize. Türkiye’de “Besler” markasıyla sattığımız margarini yurt dışına “TRİO” diye satmasak…

Bir millet, varlığını kaybetmeye önce diliyle başlar. Dilini kaybeden millet, her şeyini kaybetmiştir; geleneklerini, şiirlerini, duygularını yaşam şeklini her şeyini. Ben de her lise öğrencisi gibi Türkçemize gereken özeni vermiyordum, ta ki Türk Dili dersini alıncaya kadar.

Şimdi müşterim olan Gül Home Collectione‘un işini yaparken, “Gül Çeyiz” olarak değiştiriyorum tasarımlarını, sitelerini ve bunu yaptığım için gurur duyuyorum. Vatan Bilgisayar’ın çalışanlarının kartvizitlerindeki “Süpervizör” ifadesini müdür yardımcısı, şef olarak değiştirince işimi tam yaptığımı hissediyorum.

Bu okula gelmekle en büyük kazancım, sizinle tanışmak oldu Hocam, iyi ki gelmişim diyorum. Dil bilinci olmadıktan sonra herhangi bir okuldan mezun olmak en büyük eksiklik. Firmama yabancı isimler vermektense, buradan mezun olup Türkçe sevdalısı olmayı yeğlerim. Bize emeğiniz büyük. Artık girdiğim her iş yerinde Türkçe olmayan terimlere nefretle bakar oldum.

Ses bayrağımız güzel Türkçemizi sahiplenenler için kaleme aldığınız kitabınızı hatmettiğime ve artık sizin gibi düşündüğüme, bakmakla yetinmeyip görmeyi de öğrendiğime can ü gönülden inanabilirsiniz. Türkiye Cumhuriyeti’miz, Türkçemizle ilelebet yaşayacak, buna inanıyorum.

 Emine Gülseren/ Gıda Teknolojisi

Erik Ağacı

Biliyorum. Ama yine de kızıyorum, kıskanıyorum. Elinden gelenin en güzelini yapmaya, en verimli ağaçları yetiştirmeye çalışıyor. İnsanın hayatı boyunca model aldığı veya bir yönünü beğenip özümsediği çok sevdiği bir öğretmen muhakkak olur.

Sevgili öğretmenim, öğretmenliğin kutsal meslek olduğunu, insan yetiştirdiklerini söylemişti. Oturup kalkmamızdan, konuşmamızdan toplum içine karışmaya, duygularımıza, düşüncelerimize, davranışlarımıza, çocukluğumuzdan mezun oluncaya kadarki zaman içerisinde bizleri bir nakış gibi işliyordu.

İşte ben de bir erik ağacıyım. Sınıf mevcudunuz sizin ağaçlarınız. Hayatınızdan şimdiye dek gelip geçen öğrenciler, kocaman ormanınızı oluşturuyor. Bugünün çocukları, gelecek neslin anne babalarıyız.

Bir yıl boyunca aldığımız derslerden birinde tişörtlerin üzerindeki yabancı yazılardan bahsetmiştiniz. Üzerinde Türkçe yazarsa pek ilgi görmediğinden, yabancı yazılar olursa olağanüstü ilgi gördüğünden.

Orta ölçekli veya küçük firmaların dış piyasada tutunabilmek için adlarını değiştirdikleri, ”Made in Turkey” yazısının kaldırıldığını biliyoruz. Peki, kime veryansın edelim. Sistemdeki dış güçlere mi ya da firmalarına boyun eğdiren bürokrasiye mi, adını değiştiren firmaya mı, kime? Firma yetkililerinin hayatından sizin gibi bir öğretmen geçseydi değiştirirler miydi acaba?

“O gün babam odasından hiç çıkmadı. Yemek yemedi, su içmedi. Sabaha karşı silah sesini duyduk.” Millî ve dinî değerlerinden uzaklaştırılmak için adları, soyadları, kimlikleri değiştirilen Balkan Türklerinden bir kızın ağzından dökülen cümleydi bu.

Hayatımızda önemli yerlere sahip yanlış bildiğimiz, anlamını bilmediğimiz kelimeleri sizden öğrendik. Sanırım hala olmayı hâlâ seviyorum. Yarım yamalak Türkçesiyle ailemize katılan yeğenime, hâlâ değil de hala olduğumu öğretmeyi birinci vazifem sayıyorum. Öğretmenim emeğinize ve yüreğinize sağlık.

 

Ümmügülsüm Kartal / Ayakkabı Tasarımı ve Üretimi

Türk’e Yakışır Bir Türkçe…

Her millet; dili, gelenek ve görenekleri, inançları, ahlâki değerleri ve sanat anlayışı ile başka milletlerden ayrılır. Milletlerin; kendilerine özgü örf ve adetleri, giysileri, bayramları, edebiyat ve sanat eserleri vardır. Bütün bunlar bir milletin kimliğini ortaya koyar.

Bütün eğitimim boyunca edindiğim tarih bilgilerimde şunu öğrendim ki; bir ülkenin sadece askerî yönden fethedilmesi yeterli değildir. Orayı ele geçirmenin asıl metodu; sömürge hâline getirilen ülkelerin insanlarına; milleti millet yapan bütün değerlerin unutturulup, kendi dilini ve kültürünü kabul ettirmektir. Batılılar, tarih boyunca bunu yaptılar ve yapmaya devam ediyorlar.

Türk milleti olarak çok zengin bir kültürümüz var. Ama artık biz; misafirlerimize kahve yerine nescafe ikram ediyoruz. Bayramlarda büyüklerimizi ziyaret edip ellerini öpmek yerine tatile gidiyoruz. Yabancı isimlerle iş yerleri açıyor veya alışverişlerimizde yabancı isimli yerleri tercih ediyoruz. Üzerinde kültürümüze, dinimize, dilimize uymayan ve anlamlarını bilmediğimiz ifadelerin basılı olduğu kıyafetler giyiyoruz. Böylelikle kendi kimliğimizi unutup, başkalarının kimliklerini benimsiyoruz.

İlkokul 4. sınıfa giden bir kızım var. Sosyal Bilgiler dersinde “Kültürel Değerlerimiz” başlıklı bir konu işlediler. Bu konuda, benim akranlarımın yabancı olmadığı değerlerimizden bahsediliyor. Ama o kadar üzücü ki, kızım bunları ders konusu olarak işliyor. Şakir Hocam dersimize girene kadar benim için de önceliklerim arasında olmayan dilimiz, artık ilk önceliklerimden…

Çocuklarıma, abuk sabuk şarkı ezberlememeleri için; tekerlemeler, ninniler söylüyorum. Winks, Pony, Barby izletmek yerine masallarımızı anlatıyorum. Son günlerde adı “sokak jargon”una dönüştürülen kaba saba sözleri kullanmasınlar diye, atasözlerimizi öğretmeye çalışıyorum.

Kültürümüzün temeli dilimizdir. Bir millet diliyle vardır. Dilini kaybeden bir millet unutulur ve tarih sayfalarında dahi yer almaz.

Biz genç kuşaklar olarak ana dilimize sahip çıkmalıyız. Bu bilinci küçüklükten kazandırmalıyız çocuklarımıza. Çünkü bu bilinci kazanan, bu duyarlılığa sahip bir çocuk, dilini bozanlara karşı da kendi dilini savunarak koruyacaktır.

Bunu hep birlikte yapalım. Gelecek kuşaklara Türk‘e yakışır bir Türkçe bırakalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.