Şakir Tuncay Uyaroğlu

Şakir Tuncay Uyaroğlu

Konya Teknik Üniversitesinden Edebî Esintiler…

 

Saygı değer okuyucularım, bir zamanlar Üniversiteme bağlı olan, daha sonra Konya Teknik Üniversitesine devrettiğimiz yüksekokulumuzdan, - şimdi her biri yurt köşelerine dağılmış olan -  kalemi güçlü öğrencilerimi, bugün köşemde misafir ediyorum. Benim için her biri bir pırlanta kıymetinde olan değerli arkadaşlarım, sizlerle gurur duyuyorum. Yüreğinize sağlık… Ne mutlu bana ki, sizlerin hocası olma bahtiyarlığına eriştim.

 

Nevriye Çerçioğlu

Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu / Gıda Teknolojisi

Özümüz Türkçe

On iki senelik öğrencilik hayatımda Türkçenin üniversitede beni bulabileceğini hiç düşünmemiştim. İlkokulda Türkçe dersleri, lisede sözel dersler çok sıkıcı gelirdi bana. Rakamlarla oynamak daha güzeldi benim için. Kendimi ifade edebilecek kadar konuşmak yeterli geliyordu benim dünyamda. Az okuyup, çok konuşamamamın sebebi belki de buydu. Her şey kendimizi ifade edebilmekle yeterli kalmıyor. Sevgili Şakir Hocamın sayesinde bunun farkına vardım ve Türkçeye karşı ilgim arttı.

Üniversitede ilk Türk Dili dersine oflaya puflaya girdiğimi hatırlıyorum. Üniversitede de mi Edebiyat aman Allah’ım! Lisede bile ders dinlemeyen ben, üniversitede edebiyat dersini nasıl dinleyeceğim derken; her şeyin hocada bittiğini anladım. Tam bir Türkçe sevdalısı Şeker Şakir Hocamıza da, benim gibi dersi sevmeyen bir öğrenciye dersi sevdirmesi güzel bir duygu olsa gerek.

Türkçe sevdalısı olmak farklı bir şey. Sevgili Hocamın (affına sığınarak) ilk zamanlarda çok abarttığını düşünüyordum. Küçük kızına “Kiss me please.” cümlesi yazılı kıyafeti giydirmemesi bana çok saçma gelmişti. Ama daha sonraki günlerde, bu düşüncemden dolayı kendimden utandım. Elbette; Türkçe konuşmak, Türkçeye sahip çıkmak önce ailede başlar. Aile küçük yaşta çocuğuna güzel bir eğitim verebilmeli ki, ileride Türkçe katili bir birey olmasın.

Türkçe öyle güzel bir dil ki, konuşmasını bilene. Çevreme baktığımda hep farklı kelimeler, değişik anlamlara gelebilecek cümleler, güzelim Türkçeyi kendim de dâhil olmak üzere öyle bir hâle getiriyoruz ki, Şakir Hoca gibi Türkçe sevdalısı öğretmenleri şaşkınlığa uğratıyoruz.

Devlet dilimiz, özümüz olan Türkçeyi koruyup, iyi bir şekilde kullanmalıyız ki devletimiz hep ayakta dursun.

 

Rabia Ayvacı

Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu / Gıda Teknolojisi

Sisli Bir Gün

Dışarıda sisli bir hava… Elimde bir kâğıt ve bir kalem, sabahın erken saatleri… Final sınavım için ön hazırlık amaçlı kompozisyon yazma telaşındayım…

Kaldığım yurdun 5. katında bulunan çalışma salonunun penceresinden, şöyle bir dışarıya göz gezdirirken uzaklara dalıyorum. Bu şehir… Bu vatan… Tarihe gömülmüş binlerce şehit… Bizi biz yapan değerlerimiz... Türkçemiz… Analarımızdan duyduğumuz vatan kokan ninniler, çocukken kurduğumuz sıcacık masum cümleler, günlüklerimize yazdığımız yabancı el değmemiş duygular… Neredesiniz? Unutturuyorlar bize göz bebeğimizi, Türkçemizi… Kendi vatanımızda duyamaz olduk yabancı el değmemiş cümleleri.

Biz ki, 600 yıl dünyaya hükmetmiş bir milletiz… Göz bebeğimize, Türkçemize hükmedemez olduk. Sinsice ve sessizce oynanan oyunlar, istilalar… Neredesiniz Türkçemizin askerleri, kelimelerimizin, cümlelerimizin bekçileri? Kıyafetlerimizdeki yazılar bile düşman askeri olmuş. Farkına varmalı! Arınmalı! Biz olmalı! Mis gibi Türkçe kokmalı sohbetler. Mürekkebim Türkçe damlamalı. Gelecek nesillere Türkçe tohum ekmeli. Her köşe başında Türkçenin askerleri olmalı, püskürtmeli düşman askerini.

Ey Türkçemizin askerleri! Kaldırmalı bu “SİS”i vatanımızdan!

 

Eren Canfedai

Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu / İnşaat Teknolojisi

Onur Savaşı…

Aslında, Şakir hoca bu dersin şeker tadında geçeceğine dair ipuçlarını ilk dersin başında vermişti. Onun, Türkçeyi korumak uğruna verilen savaşın asil kahramanlarından olduğunu çok net bir şekilde görebiliyordum. Lakabıyla bütünleşen Şeker Şakir’in, bizleri bunaltıp bıktırmadan bu zor görevi yerine getireceği belliydi.

Şakir Hoca bu savaştaki ilk cephesini, Türkçenin “de” ve “ki” bağlaçları ile “mı” soru ekinden hazzetmeyen insanlara karşı atmıştı. Bu üç nadide unsurun nasıl kullanılacağının hâlâ öğrenilememiş olması ona üzüntü veriyordu. Ben de bu cephede ona omuz veriyor, bu yönde yapılan yanlışlıkların son bulmasını diliyorum.

Şeker Hocamın en çok canını acıtan şey ise, kendisini kurnaz esnaf zanneden insan müsveddelerinin zavallıca var ettikleri kampanya afişleri ile mağaza isimleridir. “Bir bayan alana bir erkek bedava!.. “ sloganındaki edepsizliği ve hayâsızlığı, satışları arttırmak uğruna;” İpek Mefruşat” iken “İpek Home Collectione”, “Hamile Dünyası” iken “Happy Hamile Club” olan mağaza isimlerini söylerken duyduğu üzüntüyü anlatmakta, biliyorum ki kelimeler yetersiz kalacaktır. Hay o “homunuz” yıkılsın, hay o “klabınız” yerin dibine batsın.

O mecburen gitmek zorunda olanlar var ya, gittikleri yerlerden gelmesinler emi… Aldığı ürünü beğenmeyip geri iade edenler gözümüze görünmesinler.

Çok şey öğretti Şakir Hocam çoook…

Yıllardır sevgili Esmeray’ın beklediği “sedyeyi”, bir yarıştaki rakipler ile hipodromlardaki râkiplerin farklılığını, naçiz ile naçizanenin ve aşık ile âşığın aynı şeyler olmadığını öğretti bana.

Tüm gazi ve şehitleri rahmet ve minnetle anan belediye başkanlarını, veteriner fakültesindeki “hekim” sözünün eksikliğini gösterdi bana. Dâhil etti beni de bu onur savaşına. “müthiş” kelimesinin asıl anlamını tartışırken sanal dünyada, anladım ki çoktan bağlandım bu savaşa.

Dersten önce duydum lâkabını,

Her an hissettim hocam farkını,

Anlattığın her şey bende kutsal bir anı,

Unutamam hocam o kutsal varlığını.

 

Zeynep Yüksel

Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu / Basım ve Yayın Teknolojileri

Size “Elveda”, Öğrettiklerinize “Merhaba” Deme Vakti Şimdi…

Özüme bakacak olursanız, içim hem buruk hem sevinçli. Burukluğum bir daha böylesine Türkçe sevdalısı bir kişilikle karşılaşmama ihtimali, sevincimin kaynağı ise bu kısacık zaman diliminde hiçbir öğretmenimin bana fark ettiremediklerini öğretmiş olmanız. Çok şanslıyım biliyorum.

Bizler “Türk” olmamıza, dilimiz “Türkçe” olmasına rağmen; ne kadar az şey biliyormuşuz meğer. Daha da ötesi, şimdiye kadar hangi öğretmen bize konu başlıklarını bu kadar farklı ve ilgi çekici şekilde sunabildi ki; çift yumurta ikizleri, Türkçesi varken, sahneye şapkasız çıkmayanlar ve daha niceleri… Diğerlerinden çok farklıydı işte.

Bekar-bekâr, hal-hâl, aciz-âciz, aşık-âşık kelimelerinin birbirinden çok farklı anlam taşıdığını ve ufacık bir şapka süsünün büyük anlam değiştirdiğini… “râkip”, “âgah”, “hâl”, “mekân”… gibi sahneye şapkasız çıkmayan yıldızlarımızın olduğunu… Türkçesi varken; tartışma yerine “polemik”, yarı yarıya yerine “fifty fifty”, hoşça kal yerine “baybay” demeyeceğimizi, abartmalarımız olan “müthiş eser” “şiddetle tavsiye ederim”, “oha falan oldum yani” gibi dilimize yuva yapmış kelimelere rağbet etmememiz gerektiğini… Hepsini sizden öğrendim, sizinle fark ettim öğretmenim.

Ve itiraf edecek olursam; içimin burukluğunun sebeplerinden biri de, kuşun yuvadan uçuyor olması. Hep evlenenler için kullanılırdı bu cümle. Benim içimdeki hisse göre, kuş sizsiniz öğretmenim. Türkçe sevdanızı da alıp, uzak diyarlara uçacaksınız diğer yavrucuklara da sevginizi aşılamak için. İçim fazlasıyla buruk; size “elveda” öğrettiklerinize “merhaba” deme vakti şimdi. Yolunuz ve yolumuz açık olsun, gözünüz arkada kalmasın öğretmenim. Sevginizi yüreğimde taşıyacağıma emin olabilirsiniz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum