Kim Ne Dedi ? …
Erdoğan daha fazla yıpranmak istemiyorsa…
Kanal A Genel Yayın Yönetmeni Alper Tan
KİMLER GEZİ PARKINDA MİLLET BUNUN FARKINDA
Gezi Parkı bahanesiyle başlamış olan yıkım eylemlerinin esas amacının ülkede kaos ortamı oluşturarak “Yeni Türkiye’yi” durdurmak olduğunu daha önceki Analizlerde ifade etmiştik. Yeni Ankara’nın diğer İslam ülkelerine önderlik ederek, sömürgeci Batı karşısında bağımsızlaşmalarını sağlamasının engellenmesi için, Türkiye’nin kendi içinde istikrarsızlaştırılmasının hedeflendiğini dile getirmiştik.
Bir kere daha hatırlatalım. Gezi Parkı bahanesiyle başlatılan olayların perde arkasında, İsrail, Başkan Obama’nın da icraatlarından rahatsız olan ABD’li Neoconlar, İran derin devleti, Suriye Muhaberatı, Rusya ve Avrupa’nın önde gelen devletleri var. Dolayısıyla Türkiye, çevre eylemleri yapan vatandaşlarıyla mücadele etmiyor. Çevre ve başka bazı gerekçelerle ortalığı tahrip eden kalabalığın arkasındaki derin koalisyonla mücadele ediyor.
Elif ÇAKIR
‘Mesele Gezi Parkı değil, sen hala anlamadın mı arkadaş!’
Ne ilginç değil mi? Oyuncular değişiyor, senaryo değişiyor, kurgu değişiyor, sahne değişiyor, oyunun adı değişiyor ama
bir türlü iktidarı yıkma ‘hedef’i değişmiyor.
Dünün darbecileri 28 Şubat’ta oyunlarını özel bir televizyon kanalında ‘Olacak O Kadar’programında nasıl sahneye
sürdüklerini ve toplumu ‘güle oynaya’ post-modern darbe sürecine nasıl hazırladıklarını Ankara 13. Ağır Ceza
Mahkemesince kabul edilen 28 Şubat iddianamesinden öğreniyoruz.
Öyle görünüyor ki bugünün darbecileri de alan olarak seçtikleri Gezi Parkı’nda ‘ağaçlar kesiliyor AVM yapılıyor’
yaygarasından ‘kelle almaya’ varan süreci bir yıl önce ‘Mi Minor’ tiyatro oyunuyla sürmüşler sahneye.
Ülkenin iki önemli gazetesi birer gün arayla...
8 Haziran 2013 Cumartesi günü Türkiye Gazetesi: “İşte derin darbenin kodları: Kusursuztesadüfler” manşetiyle...
10 Haziran 2013 Pazartesi günü de Yeni Şafak Gazetesi Kezban Bülbül imzasıyla ‘Bu ne tesadüf: Alabora’dan Gezi
provası önce sahnede sonra meydanda’ manşetiyle çıktı.
Her iki gazete de diyor ki, Gezi Parkı’nda ağaçların kesileceği iddialarıyla başlayan ve sosyal medyadaki yalan
haberlerle birdenbire büyüyüp ‘hükümet istifa’ kampanyasına dönüştürülen eylemler masum değil.
Ben de diyorum ki, biz başından beri bunun böyle olduğunu yazıyoruz.
Her iki gazete de diyor ki, faizlobisinin de desteğini alarak uluslararası bir operasyona dönüştürülmek istenen
eylemlerin provası bir yıl boyunca yapılmış ve toplum buna hazırlanmış.
Biz de diyoruzki, arkadaşlar şaşırmamıza gerek yok, bırakın siz‘komplocular’ diyenleri hiç aldırış etmeyin ve taa 27
Mayıs’lara gitmeye gerek buyurun 28 Şubat iddianamelerini hemen yeniden okuyun.
Ahmet KEKEÇ
Bana ‘masum eylemci’ edebiyatı yapma
Gezi Parkı... Topçu kışlası... Çevre duyarlığı... “Masum” eylemciler... Esprili çocuklar... Yeni bir kuşak...
Sabah akşam bu sözcükleri tekrarlayın...
Bir şey değişmez...
Masum eylemciyi çekin, “büyük organizasyon” kabak gibi çıkacaktır ortaya...
Hem de bütün silahlarıyla...
Şimdi size mühim bir yazarın, mühim bir kitabından kısa bir alıntı sunacağım.
Bu yazar, bir zamanlar Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in Basın Danışmanlığı yapıyordu. Boşboğaz bir ağabeyimizdir aynı zamanda...
“Ağzı sıkı” tanımına uymadığı, kendisine güvenip devlet sırlarını paylaşan siyasetçileri zor durumda bıraktığı için, danışmanlık hizmeti verdiği kişi tarafından tart edilmişti.
İyi ki boşboğaz...
Ya gerçekten ağzı sıkı olsaydı, Türkiye’nin bir dönemine ait “gerçekleri” nasıl öğrenecektik?
Kitaplarında da “ilginç” anekdotlar var.
Daha doğrusu, itiraflar... İkinci baskı olacak ama öğrenmenizde yarar var...
Bir kitabından şu satırların altını çizmişim örneğin:
“1954 seçimlerinde büyük oy çoğunluğu ile yeniden iktidara gelmesinden sonra Menderes’in gem vurulmaz hırsına, tarihe ‘ülkeyi bir baştan öteki başa imar etmiş Başbakan’ olarak geçmeyi öngören ihtirasına artık bir yerde ‘dur’ demenin ya da bu gidişi frenlemenin gerekirliğinde çok kişi birleşiyordu.
Salih Tuna
La koşun la 'twitter çocukları' mizah yapıyor!
Bunları tanımıyorsunuz baba siz, bunlar yanağından makas alacakları devlet istiyorlar.
Vallahi bak, bunlar 'internet çocukları' diyorum ya, niye inanmıyorsun.
Bunlar sizin tanıdığınız gençlere benzemez. Bunlar apolitik. Bunlar dijital gençlik.
Bunlar bambaşka!
Bunlar var ya bunlar habire mizah yapıyorlar. Adamı mizahla öldürür bunlar. Şaka yapmıyorum, cidden diyorum.
Biber gazı nedir ki bunların mizahının yanında. Bunlar bir espri yapıyor; TOMA anında kaput oluyor, sen ne diyorsun be.
Acayip bilgisayar kullanıyorlar.
Nasıl twit atıyorlar bir göreceksin; otomatik silah kaç para. İçlerinde dayımın bir oğlu var, şerefsiz evladıyım twite kafa atıyor, kafa. (Kolpaçino Bomba'dan mülhem.)
Bunlar haylaz, bunlar mavracı, bunlar çevreci, bunlar çevre için gerekirse çevreyi yakıp yıkarlar alimallah.
Bunlar bak hamakta kitap okuyor, bunlar bak sarı lacivertlisi sarı kırmızılısı el ele dolaşıyor, bunlar bak şarkı söylüyor, bunlar bak komün kurmuş, bunlar bak Cem Boyner'i bile 'çapulcu' yapmış, bunlar acayip 'antikapitalist' abi ya.
Bunlar sosyal medya çocuğu. Siz eski Türkiye'de kaldınız, bu çocuklar ne istiyor, anlayamıyorsunuz.
Burak Cop
Erdoğan daha fazla yıpranmak istemiyorsa…
Başbakan Erdoğan, Gezi Parkı direnişi ve bununla bağlantılı halk eylemliliğini iç ve dış boyutları olan bir komployla açıklamaya çalışıyor. Kitlesini, hakikati bulandırıcı ve muhakeme yeteneği azıcık gelişmiş herhangi bir insanın zekâsına hakaret niteliğindeki komplo teorileriyle kendine bağlı tutmaya çalışıyor.
Erdoğan böyle yaparak kısmen rasyonel davranmaktadır. Zira kimseye nasip olmayan bir bilgi-belge-istihbarat akışı onun emrindedir ve muhtemelen 31 Mayıs ayaklanmasından beri nasıl bir şeyle karşı karşıya bulunduğunun farkındadır. Erdoğan’ın, olan bitenin geçmişteki muhalefet eylemliliklerinden farkını anlayamadığını, danışmanları ve dalkavukları tarafından kandırıldığını, “Yeni Türkiye”yi bir türlü kavrayamadığını savunanlar kendilerini kandırmaktadır.
Erdoğan kısmen rasyonel davranmaktadır dedik. AKP’nin MKYK toplantısında konuşulanları aktaran Abdülkadir Selvi’nin yazısına göre, Erdoğan sokaklara dökülen halkı, mealen, iyi niyetli ama kandırılmış saf vatandaşlar ile hükümetin kuyusunu kazmaya soyunan karanlık odakların adamları olarak ikiye ayırıyor. Selvi yazısında “Erdoğan mücadeleyi seçti” diyor: “Kendisine karşı bu hareketi başlatanlarla uzlaşma ya da geri adım atma değil, mücadele edecek”.
Erdoğan’ın tercihi esasen kendisine karşı ayaklanan halkla mücadele etmek. Bir kere bu tutumu benimsedikten sonra, yaptıkları tutarlı ve rasyonel görülebilir. Ama memlekete zararlı bir yol tuttuğu için bu rasyonellik kısmidir. Erdoğan, faiz lobisi gibi heyulaları suçlayarak 1938’de sözüm ona uluslararası finans-kapitale savaş açtığını ilan eden Hitler’i anımsattı. Ancak daha önemlisi, kendi kitlesine “bir komployla karşı karşıyayım, etrafımda kenetlenin” mesajı veriyor.
Halid Şener
Büyük Oyun, AKP ve Erdoğan..
Türkiye`de nerdeyse bir mahalledeki olaya bile “el koyan” bir başbakan durumuna düşmüştür. Neden her olaya başbakan el koyar? Nerdeyse köylerdeki muhtarların işine bile karışmayı neden bir kenera bırakamaz? Türkiye`nin Başbakanının ne işi var Taksim olaylarıyla? Taksim`in bir belediye başkanı yokmu? İstanbul büyükşehir belediye başkanı ne iş yapar? İstanbul`un Valisinin vaziefesi nedir? Neden bu olaylara Başbakan direk muhatap olur? Neden kendinin bu kadar yok yere yıpratır? Bana göre Taksim`de hak arayanlarla Başbakan en son noktada bir çözüm makamı olarak görüşmeliydi. Bu meselenin Cumhurbaşkanına kadar çıkmasına bile gerek yoktu. Ama ne acıdır ki Başbakan halkla kavga eder duruma düşmüştür ve düşürülmüştür. Bülent Arınç, “Biz kimiz, ne yapıyoruz, nasıl yapıyoruz, yapmadıklarımız var mı, mevki makam peşinde miyiz,birilerinin bizi sarsması lazım. Birilerinin bizi uyarması, silkelemesi lazım. Ne yapıyoruz, nasıl yapıyoruz? Her yaptığımız işin veya yapamadıklarımızın hesabını vermek çok önemli" diyor. Silkeleyen var amma silkelenen yok malesef…
