“Kadere inanan insanları, neyin kader olmadığına inandırmak çok zor”

Merhaba dostlar, yaklaşık bir aydır bu sayfalarda yokum.

Korona psikolojisi sanırım bizi de vurdu.

Her gün bir rahatsızlık vardı üzerimizde. Bir kırgınlık, bir ürkeklik…

Bir üretimsizlik hissi…

Üretimsizlik derken, tabii ki boş boş oturmadık… Yazmaktan çok okudum bu süreçte.

Bazen insan sadece bir şeye odaklanmalı belki de.

 Orada derinleşmeli ya da dinginleşmeli…

Ben bu okumalarımda daha çok bu hissi yaşadım.
Dinginlik…

Ne çok ihtiyacımız varmış şöyle durup kendimize bakmaya…

Kendimizi dinlemeye…

Dinlenmek biraz da kendimizi dinlemek sanırım…

Bu işi tabii ki abartıya kaçmadan da yapmak gerekiyor…

Kendimizi dinlerken bütün organlarımızın seslerini duymaya başlarsak o zaman iş başka bir boyuta varıyor…

Buna hastalık hastalığı da diyebiliriz…

Her organından bir ses geliyor ve sen bunları duyuyorsan, bu fizyolojik değil daha çok psikolojik…

Korona günlerindeki yalnızlıkta buna da çok şahit olduk sanırım…

Evet, kendimizi dinlemekten kastım, iç dünyamızı dinlemek, iç organlarımızı değil…

Ben kendimi dinlerken mesela şuna şahit oldum.

Düşüncelerim hep geçmişe dairdi…

Geçmişte yaşadıklarım ve onların muhasebesi…

Gelecekle ilgili her şey pusluydu. Belirsizdi…

Geleceğe dair pek bir beklentimin olmadığını fark ettim…

Belki bunda 2020 yılının üzerimizden buldozer gibi geçmesinin etkisi var…

Daha kötücül bir gelecek kaygısı sizi geleceği düşünmekten alıkoyuyor belki de bilemiyorum..

Gelecekte daha ne yaşayancağızı düşünmekten korkup kendimizi geçmişin masumiyet günlerine atmanın kolaycılığını mı yaşıyoruz bilmiyorum…

Ama kaderden kaçılmaz onu çok iyi biliyorum…

Yaşayıp göreceğiz…

Hayat bir film şeridi değil ki, geriye sarıp orada dondurasın…

İnsan hayatı durmadan ilerleyen bir film karesi… Onu sarmak, istediğin bir noktaya gelip durdurmak imkânsız.

Tam da bu sırada kadim bir dostumun babası  olan Fikret Amca’nın sözleri aklıma geliyor.

Fikret Amca, yıllarca esnaflık yapmış, ilerlemiş yaşına rağmen hala da koşuşturuyor.  Beş erkek evladı var hepsine de iki isimli şairlerin adlarını vermiş. Mesela en büyük oğlu olan benim yakın dostumun adı Yusuf Ziya.

Kendi deyimiyle ne olursa olsun “Kaya gibi bir psikolojiye sahip” Fikret Amca.  

Bu psikolojisini COVİD19 bile bozamamış…

En son sokağa çıkma kısıtlamalarının olduğu bayram günü konuştuğumuzda “70 küsur yıllık hayatımda ilk kez çocuklarıma bayramlaşmaya gidiyorum, ilk kez onlar gelemedi ben gittim” dedi.

İşte gelecek, kader gibi konular kafamda uçuşmaya başladığında yine onun bir sözü kafamda dönüp duruyor : “Kadere inanan insanları, neyin kader olmadığına inandırmak çok zor”

Geleceği tasavvur ederken bu düşüncelerle yola çıkarsak sanırım kaygılarımızdan çok umutlarımız artar ne dersiniz?

 Mesela bu Corona günlerinde oldukça başarılı işlere imza atan Sayın Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın hergün attığı twitin sonundaki mesaj olan “Tedbirli olmalıyız, sosyal mesafe, el hijyeni –maske önemli. Tedbir azaldıkça tehdit çoğalıyor”  sözlerini dikkate almamak kader değil, COVİD’e gönüllü davetiye çıkarmaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar