İlmihal

Sen yak ışığımı

Söndürürse rüzgâr söndürsün

Birçok defa doğup

Yalnız bir kerecik ölürsün…

 

 

Ben çok önceleri sadece kendime benzerdim. Annemi, babamı, kardeşlerimi ve dahi herkesi hesapsız severdim. İnsanlar ağladıklarında, gözlerinden dökülen damlaların gerçeğin ta kendisi olduğundan hiç şüphem yoktu. Gülmenin çoğu kez satır aralarında yapmacıklığı barındırdığını hissetmez idim. Çelik çomak oyununda biriktirdiğim terlerimi çekinmeden kazağımın koluna silerdim. O zamanlar kazağım terimden çok daha kıymetli değildi.

Okumam gerektiğine fikrim sorulmadan karar verilmişti, başka bir seçeneği düşünmek bile ürkütücüydü ve yazmasam olmazdı. Okuyordum, yazıyordum, giderek bakışlarımdan korkuyordum. Biliyordum, bilmenin vahşileştirdiğini öğreniyor, kendimden delicesine kopuyordum. Ayaklarımı ellerime alarak, söylenmesi yüz kızartıcı duyguların kıyılarında koşuyordum. Ne var ki; ben su(ç)suzdum çünkü dilim dönmeye başlamadan önce bitlenmişti dünya ve ekşi bir bataklık kokuyordu caddeler. Aşkın tadına varmadan düşmüştü gölgem, ertesi gün doğması muhtemel aydınlığa.

Hangi mevsimin, kaçıncı günüydü önemli değil, belli ki hatırlanması ayrıntıdan başka bir şey ifade etmez. Unutulması mümkün olmayan ise dokunduğum ateşin yakıcı olduğunu anlamam ve tatlı rüyanın sonuna gelinmiş olmasıydı. İnsan hamurunun etten ve kemikten ziyade, korku ve umuttan yoğrulduğunu hissetmemde, karşı komşunun kızının yalnızca evcilik arkadaşı olmadığını öğrenmemin büyük payı vardı. Biliyordum artık, insanlar yüreklerini bir kenara bırakmış, kafalarının peşinden gidiyorlardı.

İşte böyle, karanlığa doğru koşar adım giderken karşıma sen çıkmıştın. Madalyonun hep merak ettiğim arka yüzünü çevirmeye cesaret edebilmeliydim. Hesabımı en önce kendime verebilmeliydim. Konuşmuyordun. Suskunluğun nede çok şey anlatıyordu ve büsbütün davetkârdı. Bu kez okumaya kendim karar vermiştim, neyi okuyacağıma da. Bakışlarının manasını kana kana yudumladığımda, mevsimlerin bulanıklığı siyah-beyaz netliğinde ortaya çıkıverdi.

İçimde elindeki baltayı rasgele savuran birileri yok değil. Damarlarıma sinsice sızmaya çalışan bir masum yüzlü sahtekâr. Boşa uğraşları, cam kenarında ezberlenmiş bütün sözleri geride bıraktım. Taşlanmak, kendime meydan okuyarak seçtiğim engebeli yoldu. Parça tesirli bomba tedirginliğinde olsa da hücrelerim, kıyametim kopana kadar ateşinle yanacağım.

Ey Lütfedici Allah’ım, dökülsün diye birikmiş kirlerim, ümitlerime uzanan ellerini bırakmayacağım.

 

 

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.