Hür Adam'ı kaç kişi izledi?

Hür Adam'ı kaç kişi izledi?

Henüz çekimleri devam ederken tartışılmaya başlanan Said Nursi'nin hayatını anlatan 'Hür Adam' filmi, seyirciyi salona çekmeyi başardı.

Mehmet Tanrısever’in yönettiği, Said Nursi'nin hayatını anlatan 'Hür Adam', 7 Ocak'ta vizyona girmişti. Henüz çekimleri devam ederken tartışılmaya başlanan film, seyirciyi salona çekmeyi başardı.

Filmin yapımcı-senarist-yönetmeni Mehmet Tanrısever, daha önce yaptığı açıklamada maddi güçleri olmasına rağmen 'Hür Adam'ın bazı sinemalarda gösterilmediğinden yakınmıştı. İstanbul'da İstinye Park, Kanyon, Tepe Nautilus gibi popüler alışveriş merkezlerindeki sinemalarda gösterilmeyen filmi benzer şekilde, Ankara'da ve İzmir'deki büyük sinema salonları da kabul etmedi.

İlk üç gün gişe rakamlarına bakılırsa seyirci Said Nursi'nin hayatını anlatan filmi sevdi. 'Hür Adam', vizyona girdiği ilk haftasonunda, 238 salonda 239.176 kişi tarafından izlendi ve 1.930.491 TL gişe hasılatı elde etti.

'Hür Adam', 2010'da vizyona giren, bir diğer muhafazakâr sinema örneği olan 'Eşrefpaşalılar'ın seyirci sayısını da geride bırakmış oldu. Hüdaverdi Yavuz'un yönettiği 'Eşrefpaşalılar', vizyona girdiği ilk haftasonunda 218.246 kişi tarafından izlenmişti.

Hür Adam Filminden Kareler

BEYAZPERDEDE İDEOLOJİK SAVAŞ

Yapay ya da gerçek, bir şekilde ortada duran; kimi zaman “laik – antilaik,” kimi zaman “ulusalcı - muhafazakâr,” kimi zaman da “beyaz-siyah” olarak adlandırılan; belki de referandumda “evet” ve “hayır” şeklinde kendini gösteren ayrım, sonunda vizyona da girdi!

Bu ayrımın tezahürü olan farklı ideolojileri yansıtan, farklı hassasiyetlere seslenen filmler birer birer seyircisiyle buluşmaya başladı.


VURUN KAHPEYE – MİNYELİ ABDULLAH

Aslında yakın geçmişe baktığımızda bu tür filmlerin başlangıcının son kez 1973’te çekilen “Vurun Kahpeye” olduğunu söyleyebiliriz. Halide Edip Adıvar’ın romanından uyarlanan Halit Refiğ imzalı filmde, Milli Mücadele günlerinde Anadolu’daki bir kasabaya göreve giden bir İstanbullu öğretmenin yaşadıkları anlatılıyordu.

Filmin sonunda kadın öğretmenin (Hale Soygazi) “gayriahlâki” davranışları yüzünden kasaba meydanında linç edilmesinin “şeriatçı” tehdide vurgu yaptığını hemen herkes hatırlar.

“Karşı” kanadın ilk filmi muhtemelen 1989 tarihli Minyeli Abdullah’tı. Hekimoğlu İsmail’in çok satan romanından uyarlanan filmin yönetmeni Yücel Çakmaklı’ydı. Filmde özetle bir Müslüman’ın çektiği çile anlatılıyordu ve bu film Türkiye’de “İslam’a” bu gözle bakan ilk popüler örneklerden biriydi.

Cumhuriyetin ilanından sonra şapka kanununa karşı çıktığı için İstiklâl Mahkemesi tarafından idam cezasına çarptırılan Atıf Hoca’yı anlatan 1993 tarihli Mesut Uçakan yapımı “İskilipli Atıf Hoca”yı da bu kategoriye dahil edebiliriz.

ATATÜRK FİLMLERİ

Bu tarihten sonra uzun süre, belki de Türk siyasetinin yapısının da etkisiyle, böyle bir ayrışmaya denk düşen filmlere rastlamadık. Son iki yılda vizyona giren, Atatürk’ü anlatan üç filme kadar…

2008’de vizyona giren Can Dündar belgeseli “Mustafa;” ertesi yıl seyirciyle buluşan, senaryosunu “Şu Çılgın Türkler”in yazarı Turgut Özakman’ın yazdığı, Hamdi Alkan’ın yönettiği, Mustafa’ya bir cevap şeklinde algılanan “Dersimiz: Atatürk;” ve nihayet bu yıl gösterime giren Zülfü Livaneli’nin beklentileri pek karşılamayan “Veda”sı…

Şunda herkes hemfikirdir ki, yukarıda bahsettiğimiz ideolojik ayrışmaya bakıldığında, “Mustafa”nın tersine diğer iki Atatürk filmi “ulusalcı” kesimi daha çok memnun etmiştir.

Bu dalga sürerken “karşı” tarafın hamlesi ise bu yılın başında gösterime giren “Eşrefpaşalılar” oldu. Hüdaverdi Yavuz’un yönettiği film, adı kötüye çıkmış, bıçkın yuvası bir mahalleye yeni bir hoca atanmasıyla mahallelinin iyiyi ve doğruyu öğrenmesinin hikâyesiydi. Akla yatkın bir rivayete göre bu film, Fethullah Gülen’in İzmir’deki günlerini anlatıyordu.

TARİHE GÖNDERME

2010’un sonuna geldiğimizde, iki farklı kesime hitap eden ideolojik filmlerde bir patlama yaşandığını görüyoruz.

Bu haftasonu gösterime giren “Kubilay” ve “Nene Hatun”un Cumhuriyet’in kuruluş yıllarına; “din tehlikesi” ya da “şeriat” karşısında laikliğe; Atatürkçülüğe, Türk milliyetçiliğine vurgu yaptığını söylemek için müneccim olmaya gerek yok.

Biliyorsunuz Kubilay, Cumhuriyet tarihinde “irticai ayaklanma” olarak bilinen ve bu alanda Şeyh Sait isyanından sonra ikinci sıraya konan Menemen Olayı’nın kahramanı. Film, 1930’da Menemen’de yaşanan bu olayda öldürülen öğretmen Mustafa Kemal Kubilay’ı anlatıyor. Senarist ve yönetmen Faik Ahmet Akıncı’nın filmi geçen Aralık’ta tamamladığı ancak 29 Ekim Cumhuriyet bayramında vizyona girmesi için beklediği söyleniyor.

Avni Kütükoğlu’nun yönettiği “Nene Hatun,” aslında Erzurumlu bir kızın, Üniversite Kız Kayak Takımı’nda 2011 Kış Olimpiyatları’na hazırlanmasının hikâyesi. Ama flashback’lerle de, 93 Harbi olarak bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Erzurum’daki Aziziye Tabyası’nın savunulmasında büyük kahramanlık gösteren Türk kadını Nene Hatun’u anlatıyor. O dönem “Bizi arkadan vuranlara”da değinen filmin çekimleri sırasında, “Ermeni çetecileri” oynayacak figüran bulunamadığı yönünde haberler çıkmıştı.

Yine geçen Cuma vizyona giren “Mahpeyker: Kösem Sultan”ı da bu kapsama almayı düşündük ama danıştığımız sinema eleştirmenlerinden “değmeyeceği” yönünde yorumlar alınca vazgeçtik.

KARŞI SİLAH: SAİD-İ NURSİ

Muhafazakâr kesimin bu dönemki en önemli silahı ise “karşı cephe” tarafından bir “Atatürk düşmanı, hain” olarak nitelendirilen Said-i Nursi.

Tabii bu yıl Kalan Müzik (yapımcı) tarafından DVD’si yayımlanan “Yolcu” belgeselinde Said-i Nursi böyle anlatılmıyor, bir “fikir adamı” olarak gösteriliyor. Zaten Yusuf Kenan Beysülen’in yönettiği belgeselin diğer yapımcısı da “Karşı Film!”

Yönetmen belgeseli için, “Said Nursi’nin hayatını ve fikriyatını; rivayetlerden, menkıbelerden, efsanelerden arındırıp, onu hem taraftarlarına hem muhaliflerine doğru anlatmayı amaçladık” diyor.

Bir başka Said-i Nursi filmi ise “Hür Adam.” Çekimleri geçtiğimiz günlerde tamamlanan filmin yönetmeni Mehmet Tanrısever, “Said-i Nursi’nin doğudaki aydınlanma mücadelesini anlatarak, Türk-Kürt sorununa çözüm olacak bir film ortaya koyacaklarını” söylüyor. Daha çekim aşamasında büyük ilgi gören ve tartışmalara neden olan filmin 7 Ocak'ta vizyona girmesi planlanıyor.

MUHAFAZAKÂR YÜKSELİŞİN NEDENİ…

Şunu da belirtmekte fayda var.

Sinema çevrelerinden aldığımız bilgilere göre muhafazakâr sinemada yaşanan yükselişin bir ekonomik boyutu var. Çok değil, 10 yıl öncesinde sinema çevresi hâlâ 80’lerin etkisindeyken ve sol bakış hakimken, Kültür Bakanlığı bünyesinde filmlere finansal destek veren komisyonda sağ - sol dengesi oluşunca durum değişti. Muhafazakâr projeler kolayca destek almaya başlarken, bir de buna Anadolu’da büyüyen yeni sermayenin bu filmlere yardımı eklendi. Yani eskiden bahis konusu filmlerin yapımcı/yatırımcı bulması zorken, şimdi bu yapımlar iyi bütçelerle çalışmaya başladı.

O HOCAEFENDİ, GÜLEN Mİ?

Ve şimdi Türkiye, bu ayrımda çok tartışılacak yeni bir filmle karşılaşmaya hazırlanıyor. Mahsun Kırmızıgül’ün senaryosunu yazıp yönettiği “New York'ta Beş Minare” bu Cuma gösterime giriyor.

Şimdilik verilen bilgilere göre film, kabaca 11 Eylül saldırıları sonrasında Amerika’nın ve dünyanın İslam ve terörizme bakışını anlatıyor. Ama tabii en dikkat çekici nokta, filmdeki “Hocaefendi” karakteri.

“Amerika’da yaşayan Hocaefendi” karakterinin Gülen hareketinin lideri Fethullah Gülen’i anlattığı yönünde yorumlar yoğun. En azından “hiç anlatmadığını” söylemek biraz saflık olur. Şimdiden belli görünse de, bizim ayrımımızda filmin nereye oturacağını söylemek için bekleyip görmekte fayda var.

Aynı şey, merakla beklenen “Kurtlar Vadisi Filistin” için de geçerli. 2011 Ocak’ında gösterime girecek film, Polat Alemdar ve arkadaşlarının İsrail’den Mavi Marmara saldırısının intikamını almasını anlatacak.

“Kurtlar Vadisi Filistin,” ulusalcı ve muhafazakâr hassasiyetler dikkate alındığında, aslında ikisine de hitap edecek gibi; garip değil mi?

Kaynak: Habertürk