Hoca ile Timur’un Hikayesi

Hoca ile Timur’un Hikayesi

Nasrettin hocanın yaşadığı yıllarda sertliği ve gaddarlığı ile bilinen Timurlenk (Aksak Timur) önüne gelen beldeleri yakıp yıkarak ve karşısına çıkan orduları yenerek ilerlerken yolu Akşehir’den geçecektir.

Eskiler şöyle rivayet ederler: Ne derece doğrudur bilinmez ama  hikâye bu, dilden dile anlatılır. Bunu hem hikâye olarak hem de şiirsi olarak anlattım.


Nasrettin hocanın yaşadığı yıllarda sertliği ve gaddarlığı ile bilinen Timurlenk (Aksak Timur) önüne gelen beldeleri yakıp yıkarak ve karşısına çıkan orduları yenerek ilerlerken yolu Akşehir’den geçecektir. Bunu duyan Akşehir halkı Nasrettin Hoca’ya giderek “Aman hocam yaman hocam Timur beldemize doğru geliyormuş bizi bu gaddar hükümdarın zulmünden ancak senin nükteli sözlerin ve üstün zekan kurtarır. Bize yardım et Timur’u durdur” diye yalvarırlar. Halkını çok seven ve de aklına güvenen Nasrettin Hoca Akşehir ovasına büyük bir otağ çadırı kurmalarını Akşehirlilere söyler ve büyük bir çadır kurdurur. Kendisi de çok kıymetli bir hırkayı sırtına giyer. Başına da adeta sini büyüklüğünde bir de fes giyer ve sarık sarar, büyük çadırın içine girer oturur ve Timur’un öncü askerleri ovanın ortasında büyük görkemli bir çadır görünce merakla gelip çadıra bakarlar. İçerisinde oturan adama da “Sen kimsin nesin?” diye sorarlar. Hoca askerlere –hâşa- “ben ilahım, siz gidin sizin kumandanınız gelsin benim yanıma ben sizi muhatap almam” der. Askerler biraz kızgın biraz da şaşkın ve korku içersinde Timur’un yanına dönerler. Telaşla “Efendimiz büyük bir çadır gördük, ovanın yüzünde vardık, baktık içinde hoca gibi bir adam var oturuyor ‘necisin’ dedik ‘ben ilahım gidin sizin kumandanınız gelsin, siz benim muhatabım değilsiniz’ dedi ve bizi kovdu” derler. Bu duruma bir hayli sinirlenen sert kumandan yanına bir gözü kör asker alır, atına binerek çadıra gelir. Tabi Timur o zamana kadar Nasrettin Hoca’nın ismini duymuş ama kendisini hiç görmemiştir. Hocanın yanına gelir “Sen de kimsin be adam?” diye hiddetle sorar. Hoca “Ben ilahım” der. Timur da “Peki madem ilahsın, benim şu askerin gözü kör, iyileştir onu bakalım” diye istekte bulunur. Hoca da itiraz eder, “Yoo efendi, ben belden yukarıya karışmam” der. Timur “Öyleyse benim ayağım topal, bu ayağımı iyileştir” der. Hoca yine “Olmaz ben belden aşağısına da karışmam, benim Allahlık alnım dar bir yer bu dar alanda bir rahatsızlık varsa söyle derman olayım” deyince işin nükte ve şaka olduğu anlaşılır ve ismini duyup da kendisini ilk defa gördüğü hoca ile arkadaş olurlar. Timur muhabbetten sonra Akşehir’e zarar vermeyeceğini söyler. Ve şehri talan etmekten vazgeçer. Orada geçici bir müddet kalmak istediğini söyler.


Her ne kadar arkadaş olsalar da Timur o celal ve hiddetinden pek de taviz vermez. Bir gün Hoca Nasrettin, Timur’a bahçesinden bir hediye götürmeye karar verir. Yanında bulunan komşularına bu hediyenin ne olması lazım olduğu hakkında fikir danışır. Kimisi ona ‘ayva götür iyi olur’ der, Kimisi ‘yok elma götür’ der. Bazısı da ‘olmaz yemeklik patates soğan götür’ der. Hoca bunları dinler, bahçeye iner bakar ki bahçede güzel yemişler var. İncir ağacından bir sepet yemiş toplar ve Timur’a götürür, götürür de pek pişman olur. Çünkü Timur gelen hediyeyi bir aşağılama olarak kabul eder ve askerlerine “Bu yemişlerin hepsini bu adamın kafasına vurun” der. Askerler emri yerine getirirken bizim Hoca “Her incir başına isabet ettikçe “Allah’ım şükür aklımı seveyim” dermiş. Bunu duyan Timur, hocaya “Bu yemişler, kafana vuruldukça neden ‘Allah şükür’ diyorsun bu bana bir isyan mıdır?” deyince “Hayır hakanım, ben sana hediye getireceğim dediğimde komşular bana ‘patates soğan götür’, ‘ayva elma götür’ dediler de, ben aklımı kullandım yemiş getirdim, ya onların lafına uyup da o dediklerini getirseydim bu garip başımın hali nice olurdu?” diye ondan Allah’a şükrediyorum” der. Yine gülüşmeler olur ve ayrılır Timur.


Bir gün yine komşular gelirler “Aman hocam, ocağına düştük çare sende, bize rehber ol yardım et! Timur yine sebze bahçelerimize bir dişi fil salmış bütün meyvelerimiz ve avar zavarımız mahvoluyor. Bizi bu dertten sen kurtarırsın. Haydi hep beraber gidelim bu fili bu bahçelerimizden çıkartalım” derler. Hoca da “Hadi peşime düşün de bir çaresine bakalım gerçi ben yakın bir zaman önce dersimi aldım ama sizin zarar çekmenize gönlüm razı olmaz” der. Ve hep beraber Timur’un makamına gitmek için yola düşerler. Tam makama girecekleri sırada hoca arkasına döner bir bakar ki kimse kalmamış. Arkasındaki halkın hepsi dağılmış geriye de dönemez Timur “Ne o hoca yine niçin geldin?” der? Hoca da “Ulu hakan, Akşehirlilerin size bir dileğini iletmeye geldim, efendim sizin bir dişi filiniz varmış. Bahçelerde yayılırmış bu tek olunca avara zarar yapıyormuş. Onun için ‘Hakanımız bir de erkek fil getirsin ikisi beraber hem otlasın, hem de çoğalsın’ dediler. O da “Hay hay hoca” der. Ertesi gün bir fil daha gelir. Bahçelere salınıverir bunu gören Akşehirliler aman hocam ne oldu biz bir filden bıkmışken, fil iki oldu, ne yaptın sen?” demezler mi… Hoca da “Komşular benimle Timur’a gelseydiniz, dişi fili kaldırtacaktık gelmeyince fili çiftleştirdik, ikinci fili ben istedim ‘akıllı deliye söyletir lafı’ derler. Ben o kadar deli miyim yalnız başıma ne yapılırsa onu yaptım kusura bakmayın” der. Ve adamları dertleriyle baş başa bırakır ve başından savar. Bakalım bizim ozan İsmail bu nükteleri nasıl hicveder gelin biraz da onun kaleminden okuyalım…


 


 


Hoca ile Timur’un Hikâyesi


 


 


Duyulur ki Timur ordusunu toplamış bir sefere gidiyor


Önüne gelen orduları belde ve köyü yıkıp talan ediyor


 


Tehlike çabuk duyulmuş Timur Akşehir’den geçecek


O güzelim bahçe ve bağlarını mahv-ü perişan edecek


 


Düşünmüş Akşehirliler bu tehlikeyi kim durdurur


Böyle sert bir komutanla Nasrettin Hocamız konuşur


 


Aman düştük ocağına diyerek koşarla hocalarına


Ancak sen dur dersin derler Timur’un ordularına


 


Birlikte bu bilge ve akıllı kişiye bir akıl danışılır


Hocanın isteği ile ovaya büyük bir çadır açılır


 


Ta iki üç kilometreden görülürmüş hocamızın çadırı


Hocam güzel bir hırka giymiş başına da sarmış sarığı


 


Timur’un öncü askerleri at sürerler görünce o çadıra


Korku ile bakarlar çadırın içindeki koca sarıklı adama


 


Sorarlar sen necisin ki be adam neden burada oturun


Hoca ben sizi muhatap almam der çağırın bana Timur’u


 


Askerler geri dönerler içlerinde hem hırs hem de korku


Anlatırlar ulu hakanlarına biraz çekinerek bu durumu


 


Timur yanına bir ama asker alır vurur atına mahmuzu


Bakayım der kim bu cesur adam gösterin bana şunu


 


Gelir çadırın önüne de daha inmeden atın sırtından


Çık bakayım dışarıya der sen misin bana kafa tutan


 


Bu cesareti nereden aldın karşıma çık bakayım


Hoca seslenir gel Timur çünkü der ben bir ilahım


 


Peki, madem ki ilahsın iyi et şu âmâ askerin gözünü


Göreyim senin ilahlığını inanayım tut bakalım sözünü


 


Yok der bizim Hoca, ben belden yukarı karışamam


Senin kör askerinin gözüne de çare falan bulamam


 


Öyleyse benim ayağıma bak sağ ayağım topaldır


Yoo, ben belden aşağıda karışmam benimki dar alandır


 


Bu cevabı alan Timur bakar ki, Hoca pek nüktedan


Akşehir’de bana arkadaş olsun der böyle sevimli adam


 


İyi arkadaş olurlar ama Timur sertlikten taviz vermez


Nasrettin Hoca da haddini bilir fazla ziyaret etmez


 


Aradan günler geçerde hocanın aklına bir şeyler gelir


Düşünür komutan arkadaşına meyve hediye etmelidir


 


Gelir konu komşuyla konuşur ne hediye vermeli


Bu sert komutanın huzuruna neler alıp gitmeli


 


Kimisi patates soğan verelim kimi elma ayva der


Bunlardan birisini götür sen hocam Timur’a ver


 


Hocamız bahçeye iner, bakar yine inciri seçer


Timur’un karargâhına varır ulu hakana buyur der


 


Komutan yemişleri görünce apayrı bir tavır alır


Askere emreder de yemişler hocanın kafasına atılır


 


Kafasına her yemiş geldiğinde hoca Allah’a dua eder


Ellerini havaya kaldırır da rabbim sana şükür der


 


Sorar Timur hocaya neden Allah’a şükrettiğini


Aklımı seveyim komutan der yapsaydım komşuların dediğini


 


Eğer komşulara uysam da patates ayva getirseydim


Ne olurdu bu akılsız kafam kim sorardı ölseydim


 


Sana yakın olmaktı sadece benim derdim


Yemişi de getirmezdim kızacağını bilseydim


 


Evine hüzünlü gelir hoca bakar yine komşular var


Aman hoca derdimiz bitmedi daha nice dertler var


 


Timur bir fil salıvermiş sebze meyvemizi yiyor


O güzelim bahçelerimizi bozup talan ediyor


 


Hakan seni pek sever ne olur beraberce gidelim


Timur’dan rica edip de bu fili bağlatıver diyelim


 


Çaresiz hoca kabul eder, beraber yola çıkarlar


Timur’un karargâhının tam önüne varıp dururlar


 


Buyur hocam sen önden gir biz de gelelim derler


Hocayı içeri sokunca hepsi de sıvışıp giderler


 


Bakar ki hoca kimse yok hepsi de kaçıp gitmiş


Hoca da komutan Timur’dan bir şeyler rica etmiş


 


Ulu hakanım sizin bahçelerde bir tek filiniz varmış


Yanında bir de eşi olsa ikisi daha rahat yaşarmış


 


Bizim Akşehir ileri gelenleri filleri çift istiyor


Benim aracılığım ile sizden bunu rica ediyor


 


Demiş ve huzurdan Hoca oh diyerek ayrılmış


Ertesi gün bahçelere bir fil daha salınmış


 


Yine köylüler hocaya gelmiş olan biteni sormuş


Hoca demiş Timur’a gidenler beni bırakıp yok olmuş


 


Benimle gelseydiniz Timur’a bu bela giderdi


Sizler riyakârlık edince fillerde çiftleşip geldi


 


Ozan İsmail der ki birlikten dirlik doğar


Birlik beraberlik olmazsa aslanı kedi boğar


 


İnsanlar söz verince mutlaka sözünde dursun


Dikenli bahçelerin hep dikenleri gül olsun


15 Şubat 2005