Gönül sofranızı açın…

‘Sevgi her şeyi öğretir’ der Halil Cibran kitaplarında. “Yeter ki siz kalbinizin sırlarını öğrenin ve bu yolla Hayat’ın yüreğinden bir parça olun.” Sevgi kendinden başka bir şey veremez karşısındakine, ancak kendini tamamen ve bağımsız bir şekilde verir. Bütün bağlardan koparak, zincirleri kırarak sevgi kendini isteyene ulaşır. Bir noktada donup kalarak bakmaz, sevgi durmadan akarak kendini verir. Bu akmada değişerek,daha çok kendi olarak karşı kıyılara ulaşır. Kıyısız sevgi deryasından karşıdakinin varolan kıyılarını, sınırlarını sınar.

Sevginin içinde erimek, çocukça saplantılardan ve inatlardan, küsmelerden uzak bir okyanusta yüzmektir. Ermek, hayatın sırrına ermektir. Sevgi sırat köprüsüdür ki, oradan geçen aşkla varolandır. Sırat’ın altındaki uçurum her ne kadar kalabalıksa da, kanatlı yürekler de az değildir.

Gönül Doğu medeniyetine ait bir sözcüktür ol nedenle, vericidir. Gönülden verilir, gönül bağına girilir. Gönül, kalbi ve yüreği de içine alarak deryaya dönüşür, zengin bir sofra açar hepimize. İnsan bu dünyaya gönülden bir tanık olur sonunda. Samimiyetiyle yaşayanlar tanıklık eder varoluşa ancak. “Bırakın yüreklerinizin sahilleri arasında gelgit çalkalanan bir deniz olsun sevgi.”*

Bütün yapılanlara kendinden bir soluk katabilmenin tek şartıdır samimiyet. İnişli çıkışlı hayatımızın devinimlerinde sallanan bir sarkaç gibi ruhumuz acılarla sarsılır, sevginin gül kokusu ruhumuzu saklar pamuklar içinde üşümeden.”Ruh tüm yollarda gezinir. Ruh ne bir hat üstünde yürür, ne de bir kamış gibi yetişir. Ruh, sayısız yaprağıyla bir lotüs çiçeği gibi, kendi kendine açar.”

Korkularımız sarsar bedenimizi, ruh üşümeleri geceleri sarar belki. Sevgi taze eliyle alnımıza duygu akıtır biteviye. “Aranızda bazıları, “Sevinç kederden büyüktür”, bazıları da, “Hayır, keder sevinçten büyüktür” demektedir. Daima birlikte gelirler, biri yanıbaşımızdayken, öbürü yatağınıza uzanmış uyuklamaktadır.”

Hayatın acılarını, tatlarını Zekeriya Sofrası gibi yayıp ortalığa, kırkbir çeşit lezzetten yanıp tutuşarak sevinçlerimize ulaşırız. Hayatın özü sevinçtir.

Kırık kalplerimiz sevinçle tamir ederiz. Sevginin ulaşamayacağı bir kırık kalp yoktur. Sadece sevgi onarıcıdır yeryüzünde.

Baharda bademlerin açma telaşındaki sevinçtir içimizi ısıtan. Paul Celan ol nedenle “Bademlerden say beni” der şiirinde. Bademlerden, ayva çiçeklerinden, serin sudaki alabalıktan, pembe gökyüzünden sayılırız hepimiz. Her gün batan güneşin aynı güneş olduğunu sanan körler ülkesinde her günü yeniden doğurabilmektir ruh yapılanması. İnatlara kapılıp donan ruhlardan değil, yükselen dolunaydan olmaktır hayat.

Dünyanın her halini gezip yollar aramaktır ruhuna hayat.”Biz gezginler, hep en yalnız yolları aramışızdır, bir günü bitirdiğimiz yerde yeni bir güne başlayamayız; hiçbir şafak, gurubun battığı yerde bulamaz bizi. Yeryüzü uyurken bile bizler geziniriz.”

Sürekli gezinmek ve donmadan akma halidir sevgi ve aşkla devam etmek. A. H. Tanpınar’ın dediği gibi, “Bütün kapıları çalmaktan başka çaremiz yoktur”.

Kapılar ve pencereler çok süslüdür eski Türk geleneğinde. Gagavuz Türkleri de ,eski Tatar evleri de olağanüstü güzel kapı ve pencere süslemeleri yaparlar. Bu sanat eseri gibi süslenen kapılar, pencereler açılışa duyulan büyük bir saygı. Her güne açılan kepenkler ve kapılar. Atlanan eşikler, geçilen aylar ve günler. Sabaha açılan kapılar ve geceye kapanan pencerelerdir hayat.

Baharın sere serpe uzandığı Nisan ayı pembeler, fuşyalar, beyazlar kırmızılara karışır. Aşk sevgiye karışır. Hayat ölüme karışır. Ancak hayat ölüme sığmaz, taşar çiçek olur, taşar çağlayan olur, taşar meyve olur. Bir leylek gibi yeniden yeniden gelir bıraktığı yuvaya.

Hayat sevginin yuvasıdır.

(*) Ermiş, Halil Cibran

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.