Ereğli Ulu Cami
Konya, Anadolu tarihinde çok önemli bir kent olmasının yanında çevre ilçeleri de aynı şekilde önemli bir tarih yapısını bünyesinde bulunduruyor.
Konya’nın önemli bir ilçesi olan Ereğli, aynı zamanda tarih öncesindeki bir çok medeniyetlere de ev sahipliği yapmıştır. Bunların başında gelen Karamanoğulları’nın merkezi şehirlerinden birisi olan Ereğli, Ulu Camisiyle tarihe ışık tutuyor. Ereğli ilçesi, Cami-i Kebir Mahallesi’nde bulunan Ulu Cami’yi, Karamanoğlu İbrahim Bey’in oğlu Mehmet Bey 1426 yılında yaptırmıştır. Bununla beraber caminin yapımı ile ilgili bazı çelişkiler bulunmaktadır. Selçuklular zamanında yapılıp, Karamanoğulları tarafından onarılarak kullanıldığı da iddia edilmiştir. Ayrıca 40 m. yüksekliğindeki minaresinin Selçuklular tarafından gözetleme kulesi olarak yapıldığı da ileri sürülmüştür. Minarenin yapım tarihi yazılı olmamasına rağmen buradaki “Sinetün” sözcüğü Ebcet hesabına göre h.510 (1116) yılına işaret etmektedir. Bu durumda minare Anadolu Selçuklu Sultanı I.Mesut dönemine (1098-1150) aittir. İ.Hakkı Konyalı’ya göre; Minarenin mimarı da Mehmet Mecnun Havlanoğlu Mehmet Dımışla’dır.




Ulu Cami’nin kuzeydoğu köşesinde bulunan minare kırmızıya yakın renkte kesme taştan yapılmış, kaide ile küp arasına sülüs yazı ile Ayet’el Kürsi yazılmıştır. Şerefe altındaki geniş kuşakta ise mavi zemin üzerine siyah renkte kufi bir yazının izleri görülmektedir. Külahın altında pencereyi andıran açıklıklardaki çiniler ise yer yer dökülmüştür. Şerefe altı 1994 yılında çökmüş ve Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından onarılmışsa da bu onarım minarenin orijinal görünümünü bozmuştur. Ulu Cami’nin ibadet mekânı 26.00x30.00 m. ölçüsünde dikdörtgen planlı olup, kuzeydoğu yönünde uzanmaktadır. İçerisinde 32 sütun tavanı desteklemekte olup, bu sütunlar üç dizi halindedir. Kemerlerle birbirine bağlı olan bu sütunların sekizi yığma, diğerleri de devşirme malzemeden meydana gelmiştir. Sütun başlıklarından bazıları Roma ve Bizans dönemine aittirler. Dikdörtgen planlı caminin duvarları moloz taştan örülmüş, üst örtüsü düz bir çatı ile kapatılmıştır. Cami çeşitli dönemlerde onarım geçirmiştir. Bunu belirten bir kitabe giriş kısmında olup, bunlardan birine göre Abdülcabbarzade Cemaleddin Paşa tarafından 1819’da, Ereğli eşrafından Emin Bey tarafından da 1889’da onarılmıştır. Abdülcabbarzade Cemaleddin Paşa’nın yapmış olduğu belirten kitabe:
“Gelûp Abdülcabbar-zâde Cemaleddin nezafetle
İdup bu camii tamir, bihamdi’lâh nezâfetle
Derûnunda ibâdet etmeye kıl Es’adâ tarih
Bu cami, bekle her demde nemâzı kıl cemaatle
Sene 1234 (1819)”.
Bu kitabenin yanında üç dizi halinde Emin Bey’in yaptığı onarımı belirten kitabe bulunmaktadır:
“Birleşince sây-ü bezl-i ehl-i dinle sıdk-ı Emin
Kıldı tecdid ez esasgâh mir-i Eminle Müminin
Fi Ketebehu 1308 (1889)”.
Son olarak 1940 yılında yapılan onarım caminin mimari ve sanat tarihi yönünden bazı özelliklerini yitirmesine neden olmuştur.




Karamanoğlu İbrahim Bey’in oğlu Mehmet Bey tarafından, 1426 yılında yaptırılmıştır. Payeler üzerinde, düz toprak damla örtülü, dikdörtgen bir yapıdır. Türkiye’nin en eski minarelerinden olan Ulu Caminin minaresi gözetleme kulesi olarak, Anadolu Selçuklu Sultanı I. Mesut döneminde, 1116 yılında yaptırılmıştır. Sekiz köşeli tabanı, hafif sivri kemerle çevrilmiş olup, minarenin yüksekliği 40 metredir. Ulu caminin ibadet mekânı, dikdörtgen planlıdır. Kuzeydoğu yönünde uzanmaktadır. İçinde 32 sütun tavanı desteklemekte olup, bu sütunlar üç dizi halindedir. Kemerlerle birbirine bağlı olan bu sütunlar, sekizi yığma, diğerleri de devşirme malzemeden meydana gelmiştir. Sütun başlıklarından bazıları, Roma ve Bizans dönemine aittirler. Cami çeşitli dönemlerde onarım geçirmiştir. Bunu belirten bir kitabe, giriş kısmında olup, bunlardan birine göre: Abdülcabbarzade Cemaleddin Paşa tarafından, 1819 yılında, Ereğli eşrafından Emin Bey tarafından da 1889 yılında onarılmıştır. Son olarak, 1940 yılında yapılan onarım, caminin mimari ve sanat tarihi yönünden bazı özelliklerini yitirmesine neden olmuştur.




ULU CAMİ VE MİNARESİ
Ulu Camiler ilk kez Selçuklular tarafından yapılmıştır. Çok direkli veya sütunlu olup damları düzdür. Amacı büyük cemaatlerin aynı bina içinde toplanabilmesini sağlamaktır.Bu planın ilk ve seçtin ilk iki örneği ; XI.yy. yapılmış Sivas Ulu Cami ile 1156'da yapılmış olan Konya Alaaaddin Cami'dir. Ereğli'deki Ulu Cami 'de aynı amaçla ve aynı plan çerçevesinde yapılmıştır. Türkiye'nin en eski minarelerinden biridir. Özgün ve seçkin yapısıyla büyük bir tarihi eserdir.Adını aldığı ve bitişik düzende bulunduğu Ulu Cami ile en küçük bir mimari yakınlığı yoktur.Aralarındaki bağ , sadece dini fonksiyon bakımındadır.Üzerine yazılı ayetin içinde bulunan "sinetün"kel imesini ebcet hesabına vurarak 1116 yılında ve Konya Selçluklulardan Sultan birinci Mesut döneminde yapılmış olduğu ileri sürenler olduğu gibi bunu doğru bulmayanlarda var.Bazı motiflerine bakarak Karamanoğlu mimarisindendir diyenlere , karşı çıkıp sadece yüksekliği Selçuklulara ait olduğunu kanıtlamaya yeterlidir.Tezini savunanlarda eksik değil. Mimari olarak da Konya Alaaddin Cami’ini yapmış olan Mehmet Bin’i Havlan gösterilmektedir. Özellikleri: Kaidenin ilk kısmı beyaz mermerden yapılma ve karebir tabana oturmaktadır. İkinci kısım , yine beyaz mermerlerden olup köşelerde meydana getirilen üçgen piramitlerle biraz daralarak sekizgen şekline dönüşmektedir. Üçüncü kısım, kırmızı taşlardan yapılmış olup yine sekizgendir.Sekizgenin her yüzü üzeri oval altı düz kemerlerle süslenmiştir.Dördüncü kısım çok az daha daralarak altıgen şekl ine dönüşmekte ve kabartma iki çizgiyle bitmektedir.Beşinci kısım , silindir şeklindeki Şerefeye kadar yükselmektedir. Altıncı kısım , 5-6 sıra hal indeki sarkıtlarla bir çiçek gibi açılarak şerefeyi meydana getirmektedir. Yedinci kısım ise minarenin külahıdır. 40m. yüksekliğinde olan minarenin silindir şeklindeki gövdesi üzerinde beyaz saçlarla meydana getiri lmiş 10 kuşak vardır. Tabandaki ilk kuşak kalın olup üstü mavi çinililerle kaplıymış. Bugün çok az bir çinili parçası kalmış . İkinci ve üçüncü kuşaklar, alttakinden daha incedir. Dördüncü kuşakta alttaki gibi kalındır burada da çiniler varmış diye düşünülebilir. Çünkü beyazı ince kuşakların beyazına göre çar daha krem renkte. Beşinci ve altıncı kuşaklar yine ince. Yedinci kuşak kalın ve krem renkli . Sekinçi ve dokuzunca kuşaklar ince ve beyaz . Onuncu kuşak kalın ve üzerinde bir haylide çini var. Minarenin yüzünü süsleyen ayetler arasında " ayetel kürsü" de bulunmaktadır. Minarenin dışında bulunan 13basamak merdivenle giriş kapısına varılmaktadır. İçinde ise 101 basamak vardır. Ulu Cami Minaresi , alışılagelmiş ölçülerden çok daha geniş olduğundan merdivenleri çok rahattır . Merdiven dönüşlerinin sonunda konan çok küçük pencereler ile minarenin içine ışık ve hava sağlanmıştır. Külah altındaki sekiz küçük pencere için de aynı düşünceler ileri sürülebilir. Ayrıca bu sekiz pencereyle en alttaki sekiz yüzeydeki kemerler arasında ince bir mimari bağ vardır. Ulu Cami minarisinin şerefe kapısı kuzeye bakmaktadır. Oysa dini geleneklerimize göre kıble (güneye) bakması gerekmekteydi . Bu değişikliğin tek nedeni Ereğli'de güneyden çok şiddetli esen rüzgarların iç boşlukta yapacağı basınçla meydana getireceği sarsıntıları önlemektedir. Dokuz yüz yıla yakın bir süreden beri yaşamasının sırları arasında bu seçiminde elbette bir yeri vardır. Ulu Cami minaresinin bir gözetleme kulesi olarak yapıldığını ileri sürenlerde vardır . Servet R. Çolak – Memleket




