Dağ köylerinde düğün geleneği

Dağ köylerinde düğün geleneği

Kızın babasına, “Arkadaş bizim gelişimiz malum. Allah’ın emri peygamberin kavli ve sünneti ile biz kızına işte Ahmet’in oğlundan dünürüz” der. Vermem dedikçe köyün ileri gelenleri ve hatırı sayılan kişilerle bir kez daha bir kez da

Dağ köylerinde kız isteme düğün ve kına gelenekleri


İsmail DETSELİ


55 yıllık bir tecrübe ve bilgiden yola çıkarak köyümüzün kız isteme, düğün ve kına geleneğini aktarmaya çalışacağım. Eskiden bizim oralarda düğünler kış gününe bırakılırdı. Şimdi de öyle… Bunun nedeni yaz mevsiminde işlerin çok oluşundandır. Kışa geldi mi Eylül Ekim aylarında oğlan anası, gönlünden geçirdiği bir kızı oğluna hafif çıtlatsa da yine de illa ananın kendi dediği olacak. Başkası dünür olmadan erkence davranır ve ağzı iyi laf yapan bu işlerde tecrübeli bir akraba bulur ya da çok samimi olduğu bir kadınla kız evine bir ağız yoklaması yaptırır. Bir düşünelim falan, gibi işaret alırsa yine kendisi o kadın ya da oğlanın ablası varsa onunla beraber kız evi bir daha yoklanır. Bizim oralarda böyle dünürcülükte çok ısrarcı olunurdu. Kız beğeniliyorsa çalışkanlığı, terbiyesi ve güzelliği de biliniyorsa mutlaka kızın kendilerine verilmesi için ısrarcı olunur. Her yörede olduğu gibi, kız evine gidilir, büyüklerden biri söz alarak başlar. Kızın babasına, “Arkadaş bizim gelişimiz malum. Allah’ın emri peygamberin kavli ve sünneti ile biz kızına işte Ahmet’in oğlundan dünürüz” der. Vermem dedikçe köyün ileri gelenleri ve hatırı sayılan kişilerle bir kez daha bir kez daha gidilirdi. Bu gidip gelmeler bir hayli devam eder. Ta ki kovuluncaya kadar... Eğer kızın babası-anası vermiyor ama kızın da oğlana gönlü varsa dünür gelenlerin bir eşyası kız tarafından saklanır. Ve ertesi gün yine gelinir ve ebeveyne siz yinede kızınıza bir danışın diye uyarıda bulunulur. Şayet söz alınır da “tamam” denirse kız evi tarafından bu durum köye “kızı bitirdik” diye yayılırdı. Hemen birkaç gün içinde işi fazla uzatmadan düğün günü ayarlanır. Buna “ara kesme” denir. Sonra sıra “mihr” (takılacak takı ve alınacak eşya) konuşmaya gelir. Bizim yörede düğünler aileye büyük bir yıkım olur. “Ara kesme” derler ya o vakit gelince oğlan babası yine hatırı sayılır, köyün sözü dinlenir büyüklerini yanına alır ve birlikte kız evine varılır. Yine selam kelamdan sonra büyük bir kişi söz alır. kızın babasına, yoksa erkek kardeşine, emmisine, dayısına kim bulunuyorsa orada ‘Eeee, söylen bakalım ne istediğinizi ağzınızdaki baklayı çıkarın bakalım’, der şaka yollu. ‘Az insaflı davranın birbirinize gıymayın fazla. Artık akraba olacaksınız’ diye devam eder... Eskiden beri bizde ve civar köylerde meşhurdu…. Üç beşibirlik, on sarı lira, (Reşat olacak) beşlilerde, altınlarda. Bizim yöreye has gümüş kemerleri olan saraciye işi ile işlenmiş bir gümüş kuşak, şimdilerde pek bulunmayan bir kıl takım yok, asbap (esvap üst elbisesi ve giysi) kıymetli bir kumaştan bir kırmızı veya yeşil kadife takım. İyi kadifeden bel üstü) bir ağır asbap işliği (cübbe) ve şalvarı işlemeli sırma ile elişi olacak… Yöremizin elbiseleri bel üstü yeleği cübbe, altı da şalvar tabir edilir). İki yatak, üç yorgan, bir çift beş göbekli halı, ileğençe (el ayak yıkamaya leğen ve ibrik) bir güğüm bir ibrik bakır olacak abdest almaya malzemesi selvi ağacından bir sandık (içindeki eşyayı güve yemediği bilinir) ayakkabı ve ufak tefek bazı şeyler ama bunlar o kadar önemsenmez. “Yalınayak mı götürecek canım o gadarına bakma” derler. Üstüne bir de şerbet içerler, dua ederler ve asbap görmeye (elbiseye) ne zaman gidileceğini kararlaştırıp dağılırlar. Karalaştırılan gün asbap görmek için iki taraf birlikte şehre inerler. Önce altınlar alınır sonra elbiselik kumaşlar özel dikime verilir bazı ufak tefek ihtiyaçlar da temin edilir. Bazen cayma ve kavgalar yaşandığı da olur. Nihayet köye dönülür ve düğün günü kararlaştırılır. Kadınlar arasında düğünden birkaç gün önce bir gece eğlence düzenlenir. Bu eğlence düğünün başladığının işaretidir. Buna eşek düğünü denir. Bir iki gün sonra düğün başlar nişan akşamına yakın akraba ve komşular davet edilir. Buna düğün okuması denir akşam olunca yemek yenir erkekler dağılır. Kadınlar nişanı geline takar. Erkeklerde ayrı bir evde toplanır güveyiye nişan yüzüğünü takarlar çalıp oynadıktan eğlendikten sonra dağılınır. Bu arada gelin her gün ayrı bir elbisesini giyerek oğlan tarafının şerefini artırır. Ayakkabıları ökçeli mest ve cizlavet lastik ayakkabıdır.


Ertesi günkü düğünün adı duadır, erkek evinde kazanlarla yemekler pişer. Baştan tirit ardından lahana ve yaprak -bizde teyek denir- sarması, bulgur pilavı ve hoşafla yemek tamamlanır. Erkekler ayrı kadınlar ayrı dua ederler. Gidenler gider kalanlar yine kız evinde çalıp oynarlar erkek tarafı çalgıcı tutmuş ise o gece erkeler de oğlan evinde eğlenirler. Dördüncü gün genç kızlar evlerinden daha evvel düğün için güzden saklanmış büyük ve tatlı kabakları getirir. Oğlan evinde kabaklar doğranır. Büyük aşçı ve tecrübeli kadınlar tarafından pişirilir kızlar gider evden giyinir gelirler. O gece onlar eğlenirken güne “kabak doğrandığı gün” denir. Beşinci gün “kızların giyindiği ve kabak yendiği” gündür. Akşama kadar köyün bütün kadınları kabak yemeye gelir. Kabak yeme geleneği Gökyurt köyü ve Kumrallı İlyasbaba tekke köyüne has bir gelenektir. Kız evine yemekler oğlan evinden pişer gider. Akşamına erkek evinde samah vardır. Çalgılı eğlence sabaha kadar sürer. Kabak doğrandığı gün erkek evinde gençlere de yemek verilir. Yemek yiyen gençler tarafından misafirler köyün giriş yollarında silah atılarak karşılanır. Düğün evinde şerbet içildikten hoş beş edildikten sonra misafir edilecek evlere gidilir ve komşu gençlerin evlerinde ağırlanır. Bir süre sonra samaha getirilir ve sabaha kadar eğlenilir. Yöreye has efe arap, deve oyunu, berber oyunu gibi oyunlar tertiplenir. Oynamayı bilen gençler sazlar eşliğinde kaşıklarla güzel oyunlar oynarlar.


Kız evinde kına vardır. O gün gelinler akşam düğüne “ak don beyaz şalvar” giyer gelir. Gelin olduğu belli olur. Başlarına bağlanan eşarba “al” denir ki bu kırmızı kare bir bezdir. Kızlar “ağır asbap” dedikleri işlemeli elbiselerini giyerler. Gelin ve genç kızlar altın takılarını takarlar. Beldeki gümüş kuşağın sol tarafına terazi şeklinde zincirle tutturulmuş eski gümüş beşli liralardan yapılan süs eşyasını da takarlar ve kadınlar tabla (def) çalan ve yöreye has türkü söyleyen hanımların çalgıları ile geç vakitlere kadar eğlenirler. Geç vakit olunca “haydin artık gelinin kınasını yakalım” derler. Gençler eğlenirken kız anası oğlan anası görümceler kına karılmış çanakla gelirler ve eski kına okşamasını bilen kadınlarla geline hem talba çalınırken maniler söylenir kına yakılır… Elimi yuduğum pınarlar Kız eşlerim beni anarlar Ardımdan ağıt yakarlar Gelinim gınan gutlu olsun Hem orda hem burda dilin tatlı olsun. Atladı geçti eşiği Sofrada kaldı kaşığı Kız evlerimizin yakışığı, Gız anam gınan gutlu olsun Hem orda hem burada dilin datlı olsun Ben damınızda ot muydum Sırtınızda yük müydüm Bir kız evde çok muydum Gelinim gınan gutlu olsun Hem orda hem burda dilin datlı olsun Çağırın gızın anasına Baksın gızının aynasına Alını bağlatın babasına Gız anam gınan gutlu olsun Hem orda hem burada dilin datlı olsun Gazan (çamaşır kazanı) goyduğum daşlar (taşlar) Yiyip içtiğimiz gız (kız) eşler Gözlerinden akan yaşlar Gelinim gınan gutlu olsun Hem orda hem burada dilin datlı olsun Bu manilerin sözleri eşim Esma hanımdan alınmıştır. Altıncı gün oğlan evinde sabah pilav yenir davul zurna ve bayraklı bir genç eşliğinde misafirler kaldıkları evlerden pilava getirilir çalgılar çalar öğle nazmından sonra gelin atı ve çeyiz sarılacak hayvanlar hazırlanır. Önde çalgılar arkada düğüncüler kız evine doğru yola çıkılır. Türk bayrağı en öndedir. Şairin dediği gibi, Gelini bindirirler eyerli ata Önde gider davul ile gırnata Yanda gelir dayı ile kaynata Gönlümden çıkar mı köy düğünleri Eğer gelin başka bir köyden alınırsa erkekler eski efe elbiselerinden giyerler. Buna düğünde alay elbisesi giyilecek atlı ve silah atışlı olacak derlerdi.


Atların üzerine binen gençler birbirleri ile yarışır ve silah atarlardı. Bunu bir şiirimde şöyle ifade etmiştim:


Bir de yaban köyden gelirse gelin Dizlik çuha cepken git sen de giyin At üstünde cirit atarlar beyim Ne güzel oluyor köy düğünleri Yaban köyünden gelen gelin biraz gecikince bir başka Gilissiralı şair, damada şöyle seslenmiş: İşte geldik Üçpınar’a (Üçpınarlar, köyün uzaktan göründüğü yer) Çağırın Çıplak Omara (damada diyor) Feneri yaksın da (gıvrasın) baş pınara demiş. Burası köyün girişi ve ilk uğrak yeri karanlık bastı diye şair Çıplak Ali amca (Ali Sağlam) merhum 1925-30’lu yıllarda böyle bir espri yapmış... Bizim köylerimizde gelin süslü eyerli bir ata bindirilir. Kendisine ait eşyalar iki üç tane daha at veya katıra sarılır, sandığı yatağı, yorganı, halısı, kilimi vesairesi onlarda gelinle beraber oğlan evine getirilir. Gelinin üzeri cibindirik denilen ta başından atın eteklerini kaplayacak şekilde tam gelinin başının üstüne gelen tepesi süslü bir özel kırmızı örtüyle örtülür. Kalabalık düğün ahalisinin yanında damat ve sağdıç evin kapısının üzerinde damdadır oradan gelinin üzerine içinde bozuk para ve leblebi, üzüm bulunan bir tabaktan saçar ve dualarla attan iner. Eline bir topan tereyağı verilir evin giriş kapısının üstüne sürer. “Evde dili yağ gibi olsun” manasına eline bir de su dolu testi verilir onu da kırar, kem gözlerden korunsun diye… Kaynata ve düğün sahipleri tebrik edilir. Artık düğüncü dağılır. Bayrak sırığının üstünde bayrağın haricinde çeşitli hediyeleri olan (Atlet fanila havlu namazlık gibi) bayrakçı (düğün boyunca al bayrağı taşıyan ve ona sahiplik yapan) kayınpederin önüne geçer bayrağının sırığı ile bayrağı sağa sola sallar, onu selamlar. Yürüyüşünü engelleyerek para koparmaya çılışır. Şapkasını veya bir eşyasını kapar. Bu düğünde hizmet eden gençlerin artık para isteme şeklidir. Kaynata ne gerekiyorsa onu verir. O paraya helva alınır. Akşam düğünü yapan gençler toplanır sağdıcın evinde “hazna” yenir, bir güzel eğlenirler. Ertesi gün yüz açımı vaktidir. Buna ayak durma denir. Hazna denen şeyi de biraz açmak isterim. Eskiden kız evinden oğlan evine gelin gelirken iki kadın da beraber gelir onlar evde kesilip pişirilmiş bir horoz bir de tavuk gövdesi getirirler. Gerdeğe giren gelin ve güvey biraz yer, kalanını da arkadaşlarına gönderir. Buna köyde hazna denirdi. Yani hazine demekti. Sonradan bu iş suiistimal edildi. Yok gelin şuradan yemiş tavuğu, yok oğlan buradan istemiş diye. Gerdek evinden bunu almak yasaklandı. Oğlanın babası, dayısı veya amcası para veriyor gençler de ne verilirse alıp yiyorlar. Yörede bu kadınlara has bir düğündür. Yine gelinin önünde ufak kız ve oğlan çocukları, evin gelin ve görümceleri oynarlar. Kız evinden de kız anası hariç diğer kadınlar gelir. Bu eğlencelerden sonra düğün sona erer. Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine…Bizim köyde “Bizde gidelim kuru oduna” denir. Bana kadınlar tarafının düğün eğlenceleri kısmında bilmediklerim konusunda yardımcı olan eşim Esma hanıma çok teşekkür ederim.