Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın:

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın:

"Askeri darbe girişiminin YAŞ öncesinde yapılması tesadüf değil. Orduda kalan Gülencilerin de temizlenmesi için önlemler alınacağından YAŞ toplantısı kritik bir tarihti"- "İnanması zor ama, 15 Temmuz'dan bu yana AB'den ne bir devlet başkanı, ne bir bakan

ANKARA (AA) - Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü İbrahim Kalın, "Askeri darbe girişiminin Yüksek Askeri Şura (YAŞ) öncesinde yapılması tesadüf değil. Orduda kalan Gülencilerin de temizlenmesi için önlemler alınacağından YAŞ toplantısı kritik bir tarihti." değerlendirmesinde bulundu.

15 Temmuz darbe girişimi ve sonrasında yaşanan gelişmeleri merkezi Londra'da bulunan Avrupa Dış İlişkiler Konseyi (ECFR) adlı düşünce kuruluşuna değerlendiren Kalın, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimini Türkiye demokrasisine zarar veren hukuka aykırı bir girişim olarak niteledi.

Türk halkının cesaretle, birlik ve beraberlik içinde darbe girişimine karşı koyduğunu, demokratik değerlere ve bireysel özgürlüklere olan inancını kanıtladığını vurgulayan Kalın, "Darbe girişimine karşı bütün siyasi partiler, ilkeli bir duruş sergiledi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, muhalefet liderleri Kemal Kılıçdaroğlu ve Devlet Bahçeli ile başarısız darbe girişimi ve sonrasındaki süreci görüşmek için bir görüşme yaptı. Siyasi partiler, demokrasi ve siyasi sistemin geleceği için bana umut veren bir olgunluk ve sorumluluk duygusuyla hareket etti." ifadelerini kullandı.

15 Temmuz gecesi kendisinin, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ertesi günkü programına hazırlık yapmak için Antalya’da olduğunu belirten Kalın, yaşadıklarını şöyle aktardı:

"Bize haber verildiğinde, darbe girişimini duyduğumuzda Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız, güvenlik güçleri, medya ve bu girişime direnip engel olmaya çalışan insanlarla derhal koordinasyon kurduk. Geceyi darbe girişimi karşıtı hareketlerin koordinasyonuyla geçirdim, aynı zamanda oldukça olağan dışı koşullarda İstanbul’a doğru yola çıktım."

Kalın, darbe girişimine Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelerin tepkileriyle ilgili bir soruya "Türk halkı, Avrupa ülkelerinden tam destek bekledi. Oysa darbe girişimine karşı kınamalar, darbecilerle ilgili soruşturma sırasında hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygı duyması için Türkiye'ye yapılan uyarılarla geldi. Bazı eleştiriler, makul sınırlardan son derece uzaktı, siyasi çevreler ve medyadaki bazıları ise sanki darbeyi yapan bizmişiz gibi bize saldırdı. Biz birçok masum vatandaşımızı kaybederken müttefiklerimizin darbeyi önemsizmiş gibi göstermesi, hükümete 'cadı avı başlatma' ve 'tasfiyeler' suçlamasında bulunmasına şaşırdık. Avrupalı ortaklarımızın, en baştan demokrasi yanlısı güçlerin yanında olmasını beklerdik. Uluslararası toplumdan demokratik yollarla seçilmiş hükümetimizi desteklemesini ve darbe girişimini açık bir şekilde kınamalarını beklerdik. Ölümcül bir darbe girişiminden hemen sonra Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılma girişimini sorgulamak, 15 Temmuz'da yaşanan olaylardan ciddi derecede etkilenen herkese yapılmış bir saygısızlıktır. Darbeyi düzenleyenlere karşı herhangi bir eylemde bulunmadan darbe girişimini kınamak, mantıklı değil. Batılı müttefiklerimiz, darbeyi kınadı ancak darbeciler hakkında hala hiçbir şey söylemedi." cevabını verdi.

- İdam tartışmaları

İdam cezasının yeniden gündeme gelmesiyle ilgili Kalın şu ifadeleri kullandı:

"Aileler, sevdiklerini kaybetti ve halkımız, idam cezasının geri getirilmesini istiyor. Duygular çok yoğun. Bu fikri sanki Cumhurbaşkanı ortaya atmış gibi gösteriliyor, aslında halkın bu yönde bir talebi var. TBMM bu konuyu ele alıp almayacağına kendisi karar verecektir ve bu cezanın geri getirilmesinin tartışmaya açılması sadece meclis tarafından yapılabilir. Çünkü bu bir anayasal değişikliktir ve meclisin üçte ikisinin onayı gerekmektedir. Bu da iktidar ve muhalefet partileri arasında bir uzlaşmayla olur."

Kalın, Avrupalı müttefiklerinin krizin aşmasına yardımda oynayacağı rol ile ilgili soruyu şöyle yanıtladı:

"Biz bütün Avrupalı ortaklarımızdan bu yasa dışı darbe girişimine karşı sağlam durmalarını bekliyoruz. Avrupalı ortaklarımızın, terör tehditlerine karşı haklı savaşımızda bize destek olmalarını istiyoruz. AB ve Avrupa'dan liderleri ve heyetleri, Türk halkıyla dayanışma içinde olduklarını göstermeleri için Türkiye'ye davet ettik. TBMM, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi, Emniyet Müdürlüğü, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) ve çeşitli medya kuruluşları gibi darbeciler tarafından yıkılmış yerleri görmeleri için davet ettik. Şehitlerimizi onurlandırırken, yaralılarımızı ziyaret ederken yanımızda olmaları için davet ettik.

İnanması zor ama, 15 Temmuz'dan bu yana AB'den ne bir devlet başkanı, ne bir bakan ya da üst düzey yetkili Türkiye'yi ziyaret etti. Darbe girişiminin kınanması ile ilgili bir kelime eden AB yetkililerinin, darbecilerin silahlı kuvvetler, emniyet, yargı ve diğer kamu kuruluşlarındaki Gülencilerin peşine düşmesi nedeniyle hükümeti eleştirmek için 10 şey söylemesi utanç verici. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 31 Temmuz'da Köln'deki darbe karşıtı mitinge video konferans yoluyla katılması engellendi. Alman yetkililer, mitingi desteklemek yerine iptal etmeye uğraştı. AB'nin stratejik görüş açısını kaybettiğini düşünüyorum.

Aynı zamanda Avrupalılara, Türkiye'de Fetullah Gülen tehdidinin derinliğini, bunun bölgesel ve küresel istikrara potansiyel tehlikesini anlamaları çağrısında bulunuyoruz. Gülencilerin Türk devletine sızması, 15 Temmuz'daki darbe girişimiyle sonuçlanarak çok fazla zarara ve istikrarsızlığa yol açtı. PKK gibi Gülenciler de Avrupa'da ve ABD'de kendi korumaları için siyasi ve yasal sistemi istismar ediyorlar. Kendilerini barışçıl eğitmenler olarak tanıtırken, karanlık tarafları darbe girişiminden bile önce görünür hale gelmişti. Ergenekon ve Balyoz davalarında parmakları olduğu artık çok iyi biliniyor. Yasa dışı dinleme, resmi belgelerin sızdırılması, adalet ve güvenlik hizmetlerinde muhaliflerine karşı karalama kampanyaları yürütme gibi taktikleri Türkiye'de herkesçe biliniyor. Bizim için Avrupalıların ve Amerikalıların bu gerçekleri nasıl görmezden geldiğini anlamak çok daha zor.

Şimdiye kadar verilen ifadeler ve kanıtlar, darbenin baş şüphelisi olarak Fetullah Gülen'e işaret ediyor. Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar'ın emir subayı Levent Türkkan ifadesinde FETÖ örgütünün üyesi olduğunu itiraf etti ve 'büyük abileri' (Gülenci büyükleri) tarafından verilen emirleri yerine getirdiğini söyledi. Hulusi Akar, kendisini darbe bildirisini imzalamaya zorlayan darbeci generallerin, onu doğrudan Fetullah Gülen ile görüştürme önerisinde bulunduğunu anlattı. Darbe teşebbüsünün FETÖ bağlantısını ortaya koyan, Gülen tarafından imzalananlar gibi başka belgeler de mevcut. 70 hakimden oluşan bir heyet, 15 Temmuz darbe girişi soruşturmasını yürütüyor. Kanıtlar toplandıkça, ortaya daha açık bir resim çıkacak ve bunu kamuoyuyla paylaşacağız."

- Gülen'in iadesi

Kalın, Fetullah Gülen'in iadesiyle ilgili soruya "ABD hükümetinin,Gülen'in iadesi sürecinde bizlerle işbirliği yapacağına eminiz. Gülen, Türkiye'de ulusal bir güvenlik tehdidi ve ABD için de tehlikeli bir suçlu. FETÖ olarak bilinen terör örgütünün başı olarak Gülen ve Türk Silahlı Kuvvetlerindeki yandaşları, bir darbe düzenlemeye kalkıştılar. Ülkelerimizin güvenliği ve iyiliğini temin etmek için onları adalet önüne çıkarmalıyız. Fetullah Gülen'in iadesi, bizim önceliğimiz. Ama aynı zamanda Amerikalılara Türkiye'de yaşananların ciddiyetini ve boyutunu anlamaları çağrısında bulunuyoruz. Bu terörist örgütle mücadelede onların yakın işbirliğini görmek istiyoruz. Bu işbirliğiyle stratejik ortaklığımız güçlenecektir. Ayrıca Fetullah Gülen bir Türk vatandaşı. Neden Türkiye ile ABD arasında bir gerilim kaynağı haline gelsin?" yanıtını verdi.

Darbe girişiminin ardından Türkiye ve Rusya arasındaki ilişkilere yönelik bir soruyu yanıtlayan Kalın, "Rusya önemli bir ortak. Rusya uçağının düşürülmesinin ardından ikili ilişkilerimizde çalkantılı bir döneme girdik. Şu anda her iki tarafın da o süreci geride bırakmak için gösterdiği liderlik ve kararlılık sayesinde ilişkilerimiz düzelmiş durumda. Gündemde çeşitli konu başlıkları var. Her iki lider de 9 Ağustos ziyaretini önemli kılan, her iki ülkenin de karşılaştığı sorunları görüşmek için bir araya gelecek. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Putin, darbe girişimi öncesinde, ilişkilerin iyileştirilmesi konusunda anlaşmış ve görüşme ayarlamışlardı. Biz, sürekli komşu ülkelerle ilişkilerin geliştirilmesinin önemine dikkat çekiyoruz. Rusya, hem bölgesel hem küresel düzeyde önemli bir aktör. Aynı zamanda, başarısız darbe girişiminin ardından hükümetimize verdiği destekten ötürü Devlet Başkanı Putin'e müteşekkiriz." ifadelerini kullandı.

Kalın, bürokraside Gülen destekçisi olan ama darbe girişiminde yer almayanların da tasfiye edileceğine ilişkin endişelerle ilgili soruyu yanıtlarken "Şu anki işimiz, darbe girişiminin yönetiminde rol alan bireylere yönelik. Milli İstihbarat Teşkilatı şüpheliler ve onların darbecilerle olan bağlantıları konusunda geniş çapta bir araştırma yaptı. Bunların arasında gazeteciler ve hukukçular da var. Kim suçsuzsa serbest kalacak, kim suçlu bulunursa adil bir şekilde yargılanacak. Doğrusu, bazı rütbeliler ve erler de siviller gibi ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakıldı. Bu zor zamanlar bize tetikte olmayı ve hataya fırsat vermememiz gerektiğini öğretti. Demokrasi, 15 Temmuz'da kuşatma altına alındı ve bunu kurtaran, demokrasi, özgürlük ve hukukun üstünlüğü için bir araya gelen farklı siyasi, dini ve etnik görüşteki halk oldu. Darbe girişiminin arkasındaki lider Fetullah Gülen, sürekli muhalefet yanlılarının onu desteklediği mesajını vermeye çalıştı. Bu gerçeğin çarpıtılmasıdır. Bazıları da tasfiyelerin Ak Parti karşıtlarına yönelik olduğunu iddia etmekte. Bu da çok yanlış. Tutuklamalar, darbe girişimine kasten katılanlara ve darbe planını destekleyenlere yönelik yapılmaktadır. Aslında, farklı politik geçmişi olan insanlar bir araya geldi ve darbe planlayıcılarının hapis cezasına çarptırılmasını desteklediklerini belirtti. Binlerce insan, Taksim'de ana muhalefet partisinin mitinginde toplandı. Gülen, ne muhalefetten ne de başka bir gruptan destek görmüyor. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu da 26 Temmuz'da Gülen'in iadesi için çağrıda bulundu." ifadelerine yer verdi.

Kalın, saygın bir araştırma şirketi tarafından yapılan bir ankete göre Türk halkının yüzde 77,7'sinin, Gülen ve sempatizanlarını Türkiye'de halihazırdaki düzene ve ülkenin geleceğine tehdit olarak algıladığını belirtti.

Şimdiye kadar toplanan kanıtların darbe girişiminin ardında orduya sızmış FETÖ üyelerinin bulunduğunu gösterdiğini kaydeden Kalın, "Halihazırda devam eden soruşturma, kimin ne yaptığını, kimin darbe öncesinde ve sırasında kimlere emir verdiğini ortaya çıkaracak. Ancak açık olan, bu girişimin polis, jandarma, yargı ve medyadaki örgüt üyelerinin yardımıyla ordudaki FETÖ üyesi askerler tarafından planlanıp hayata geçirildiğidir. Bunların büyük bir kısmı, ya FETÖ üyeleri ya da bunlarla bağlantıları kişilerden oluşmaktadır. Bazıları, FETÖ darbesinin başarılı olması durumunda kendilerine katılmayanları cezalandıracakları korkusuyla eylemde bulunmuş olabilir. Bu, kullandıkları iyi bilinen bir taktik." dedi.

Kalın, şunları söyledi:

"Bu tarikat benzeri ve gizli örgütü dışarıdan anlamanın güç olduğunun farkındayız. Gülen hareketi, kötücül ve tehlikeli açıdan, üyelerini devlet kurumlarına yerleştirmesiyle İlluminati gibi Batılı tarikatlara benzetilebilir. Tipik taktikleri yalan ve ikiyüzlülük olan FETÖcüler, herhangi bir yerde üyeleri olduğunu reddederler. Okulları, şirketleri, medya organları, bankaları olduğunu da reddederler. Hatta sorsanız var olduklarını bile reddederler. Ancak herkes, her yerde olduklarını biliyor. Orduya ve polise nasıl sızdıkları, aralarında Hanefi Avcı, Ruşen Çakır, Mustafa Önsel, Ahmet Şık, Nedim Şener'in de bulunduğu sayısız araştırmacı tarafından ortaya çıkarılıp belgelendi. Bu ağ ile ilgili sayısız yayın var."

- "YAŞ toplantısı kritik bir tarihti"

(Emekli) Askeri hakim Ahmet Zeki Üçok'un darbe girişiminin ardından hazırladığı raporunda örgütün Türk devletinin stratejik kurumlarına 1980’lerde sızmaya başladığını belirttiğini hatırlatan Kalın, "Gizlilik, örgütün temel değerlerinden biri. Bir müddet örgütün farkındaydık, ancak onları suçlamak için Aralık 2013’e kadar somut kanıtımız yoktu. Daha sonraları hükümet, istihbaratla işbirliği içinde, Gülencilerin darbe girişimcileriyle bağlantılarına ilişkin kanıt topladı. Gülenciler, 2013’de yargı sistemi ve emniyet güçlerinden kovuldu. Askeri darbe girişiminin YAŞ öncesinde yapılması tesadüf değil.Orduda kalan Gülencilerin de temizlenmesi için önlemler alınacağından YAŞ toplantısı kritik bir tarihti." ifadelerine yer verdi.

Kalın, "Seçilen müritlerine verdiği birçok vaazında Gülen, devlete sızmak; sistemin atardamarlarına girmek; kendilerini gizlemek; doğru, sevimli, alçak gönüllü vb olduklarını izlenimini her zaman vermek; hukuka sadık kalmak hakkında açıkça konuşuyor. Kendilerini radikal İslam'ın bir alternatif olarak sundular ve böylelikle Batı hükümetlerinin ve halkının desteğini istediler. Ancak gerçekte, birçok müridi tarafından Mesih'in İslami yorumu olan 'Mehdi' olarak görülen Fetullah Gülen hakkında putperestçe inanışlar ortaya koyarak İslam'ın adını lekelediler. Gülen, kendini İslam peygamberiyle irtibat halinde göstermek için birçok kez aleni olarak inanışa ters düşen görüşler kullandı. Müritleri üzerinde kesin bir otorite kurmak için bu taktikleri kullandı. Bu otoriteyle ne yaptığını da 15 Temmuz'da gördük.” ifadesini kullandı.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, Balyoz ve Ergenekon gibi davaların devlet içinde demokrasi karşıtı kontrolün güçlenmesine yol açıp açmadığının sorulması üzerine "Türkiye’de geçmişteki sivil - ordu ilişkisi hep sorunluydu. AK Parti’nin 2002’de iktidara gelmesiyle demokrasinin kilit öneme sahip mihenk taşı olarak denge, silahlı kuvvetlerin siviller tarafından kontrol edilmesi lehine değişti. Gülenciler, bu süreci sömürerek Türk ordusuna kendi adamlarını yerleştirdiler. Sonuç olarak, Gülen şebekesi devletin başlıca idari birimleri içindeki gücünü sağlamlaştırdı. Delil ürettiler ve bu delilleri, yüzlerce general ve akademisyenin ofisine yerleştirerek bunları darbe planlayıcısı olarak gösterdiler. Örgütlerini ortaya çıkarmaya çalışanlar tarafından tehdit edildiler. Bunlar bir gecede olmadı. Bu adamlar 1980'den bu yana devlete sızıyor ve kendilerini memur olarak gizliyorlardı. Bugün gerçek kimlikleri ortaya çıktı." değerlendirmesinde bulundu.

AA

Kaynak:Haber Kaynağı