Salih Sedat Ersöz

Salih Sedat Ersöz

Çözüm, mânevi eğitim ve caydırıcı cezadır

Ülkemizde son yıllarda meydana gelen olaylar insanın kanını dondurtacak cinsten…

Büyük bir vicdansızlık ve insafsızlık örneği sergilenerek gerçekleştirilen toplu katliamlar, ölümle sonuçlanan vahşet derecesindeki olaylar, intiharlar, sabi yaştaki küçücük çocuklara kadar inen tecavüzler, terör saldırıları, töre cinayetleri, kan davaları, mafya hesaplaşmaları, öz annesinin boğazını kesecek derecede geçirilen cinnetler, faili meçhul cinayetler, katliamlar, trafik ve spor magandaları, intikam hırsı, tehditler, şantajlar, bıçaklamalar ve benzeri sayılamayacak kadar çok olaylar, olaylar… 

Hayvanlardan da aşağı derecelerde bulunan canilerin kırılası elleri ile meydana gelen bu acımasız ve iğrenç olaylardan sonra yavrularımız, gençlerimiz daha hayatlarının başlangıcında heder olup gitmekte ve onların aileleri, yakınları tarif edilemez acılara gark olmakta, yürekleri dağlanmakta ve hayatları boyunca büyük bir acının ızdırabı ile yaşamak zorunda kalmaktadırlar.

Yine toplumumuzda sık görülen ve yaşanan hırsızlık, dolandırıcılık, sahtekârlık, rüşvet, irtikâb, suistimal, soygunculuk, kapkaç olayları, kısa yoldan köşe dönmecilik, devleti hortumlama, hak hukuk tanımama, haram helal ayırt etmeme gibi meydana gelen olaylar ve yüz kızartıcı suçlar…

Bu olaylardan ayrı olarak gelişen ailelerdeki huzursuzluk, boşanma davalarında meydana gelen artış, aile parçalanmaları, yıkılan yuvalar, dağılan aile fertleri, aldatmalar, evden kaçan ve kötü yola düşen çocuklar, sahipsiz yavrular, ana babasını sokağa atan evlatlar, evlatları ile ilgilenmeyen ana babalar, birbirleri ile yıllardır görüşmeyen kardeşler, psikolojik rahatsızlıklar sonucu meydana gelen vak’alar ve ancak filmlerde olur denilecek cinsten dramlar, olaylar…

Ayrıca işçisinin alın teri karşılığını ödemeyen ve verdiği sözü yerine getirmeyen işveren, işverenine karşı saygı ve hürmet göstermediği gibi kendisine emanet edilen malzemeyi hor kullanan işçi, kumar, içki ve uyuşturucu kullanımında meydana gelen artış ve benzeri negatif sosyal olayların tırmanışı…

Diğer yandan dostluk, kardeşlik, samimiyet, vefa gibi ulvî ilkelerden ve yüksek duygulardan sapma…

Ayrıca sözünde durma, doğruluk, sadâkat, emanete hıyanet etmeme, ahdini yerine getirme, yalana ve hileye tevessül etmeme gibi çok önemli hasletlerimizden uzaklaşma…

Yukarıda sıralamaya çalıştığım olumsuz olayların tamamı belki de daha fazlası toplumumuzda görülen ve yaşanan gerçeklerdir. Bunları her gün gazetelerden okuyor, TV lerden dinliyoruz. İşte hâl-i pür melâlimiz… Çok acı, çok kötü ve çok esef verici bir görüntü…

Böylesine olumsuz, sorunlarla dolu, çirkin ve acı olayların sürekli yaşandığı toplumlar huzur ve saadet bulabilir mi? 

Toplumumuzu meydana getiren insanların her an bu tür olaylarla iç içe olması, yüz yüze kalması ile o toplumun refaha ve felâha kavuşması mümkün mü? Elbette değil.

Peki nereye gidiyoruz? Toplum olarak nereye sürükleniyoruz? Hangi bilinmez rüzgârın etkisi ile sonu belirsiz yere doğru yol alıyoruz? En korkunç uçurumlara sürüklendiğimizin, en tahrip edici fırtınalara doğru yelken açtığımızın farkında mıyız? Bu olumsuzlukların sebeplerini düşündük mü hiç? Bu olayların sebep ve sonuçları üzerinde kafa yorduk mu? Bu çirkinliklere, bu kötü manzaraya son vermek için hangi adımlar atıldı, hangi tedbirler alındı?

Bu olayları icra edenler bizim kendi ülkemizin insanları, bizim insanımızın evlâtları, kardeşleri… Ne oldu, nasıl oldu da bu insanlar bir anda âdeta canavarlaştılar ve insani sıfatlardan sıyrıldılar.

Hemen hemen her gün karşılaştığımız, gördüğümüz veya işittiğimiz bu olayların sebebini temel olarak iki şarta bağlamak mümkündür.

En başta Eğitim sistemimizin kalitesiz, bozuk, aksak ve yetersiz oluşu yani Manevi Eğitim eksikliği ile caydırıcı cezanın olmaması bu olayları tırmandırmaktadır.

Gençlerimizin ve evlâtlarımızın Allah korkusundan, Ahiret duygusundan ve hesap verme anlayışından uzak yetişmeleri böyle bir sonuç ortaya çıkarıyor.

İnsaf ve merhameti olmayan, vicdanında ufacık bir rahatsızlık duymayan, Kalbinde Allah korkusunun zerresi bulunmayan, Gönlünde manevi duygu taşımayan bir insanın her kötülüğü icra etmesi ve akılları fesada uğratan olaylara karışması mümkündür.

Her insanın başına bir polis, bir jandarma dikemezsiniz. Ama her insanın gönlüne Allah korkusu, yaptıklarının bir gün hesabını vereceğine inanma duygusu, Ahiret inancı, Cennet ve Cehennem anlayışı yerleştirebilirsiniz. İşte bunu yapmanın yolu da Eğitimden geçmektedir. Bu eğitime “Mânevî Eğitim” diyoruz. Mânevî Eğitimden yoksun ve mâneviyatı terk eden toplumların gidişatı çok kötü, çok fenadır.

Diğer bir sebep, Ülkemizdeki cezaların caydırıcı olmaktan uzak olmasıdır. Cezaların yetersizliğinden dolayı suçlular kısa sürede serbest kalmakta, zaten mâneviyattan yoksun olunması sebebiyle, her fiilin, yapanın yanına kâr kaldığı düşünülerek bu tür olaylarda inanılmaz artışlar meydana gelmektedir.

Öldürülen, katliama veya tecavüze uğrayanların yakınlarının yüreklerine bir ateş düşmektedir. Bu ateşin söndürülmesi zaruridir ve bu görevi devlet yapmalıdır. Aksi halde devletin yapmadığını halkın kendisi yapmak isteyecek ve yıllar geçse de intikam ateşi sönmeyecektir.

Bu menfur olayın kan davasına dönüşmesi de kaçınılmazdır. Bu ateşin sönmesi, faillerin suçları kesinleştiği anda idam cezası uygulanması ile mümkündür. Ancak katillerin, canilerin ve ırz düşmanlarının idamı ile yüreklerdeki intikam ateşi sönecek ve büyük bir kan davasının önüne bu şekilde geçilebilecektir.

Rabbimiz, “Kısasta hayat vardır” düsturunu boşuna koymamıştır. Cezaların caydırıcı olması, suçların azalmasının temel sebebidir. 

Onun için idam cezasının bir an önce getirilmesi şarttır. Avrupa Birliği kriterlerini terk edip İslâmi kriterlere dönmenin zamanı geldi de geçiyor bile… 3 yaşındaki bebeğe tecavüz eden şerefsizin bizimle birlikte bu dünyada yaşama, nefes alıp verme hakkı yoktur, olmamalıdır.

Sonuç olarak bütün olumsuzluklardan, çirkinliklerden, acılardan, sıkıntı ve sorunlardan kurtulmak, gözyaşlarını dindirmek ve hâl-i pür melâli, hâl-i pür nûra dönüştürmek; Rabbimizin emrettiği yola girmekle ve O’nun istediği gibi yaşamakla mümkündür.  (Aydan Arı Günden Duru – Salih Sedat Ersöz)

 Sağlıklı ve mutlu yarınlar efendim.        

Önceki ve Sonraki Yazılar