Cambaz Deli Osman Çayırbağı Suyu

Cambaz Deli Osman Çayırbağı Suyu

Başlıkta sizi yanıltan bir şey olmasın diye açıklamasını yapayım. Cambaz Deli Osman ile yıllardır Konya’ya hayat veren Çayırbağı suyunun öyküsünü anlatacağım bu yazı dizisinde.

 


İsmail DETSELİ


Başlıkta sizi yanıltan bir şey olmasın diye açıklamasını yapayım. Cambaz Deli Osman ile yıllardır Konya’ya hayat veren Çayırbağı suyunun öyküsünü anlatacağım bu yazı dizisinde.


Aslen Konyalı olan Cambaz Deli Osman Konya Dağcılık Federasyonu İl Temsilcisi Sayın Recai Kıcıkoğlu ağabeyimin anlattığına göre Konya’da motorlu vesaitlerin hiç hayal bile edilmediği bir dönemde Konya ile Karaman arasında ulaşımı sağlayan atlı Tatar istasyonları bulunmaktadır. Bunların Konya ayağı bugünkü Karatay Kaymakamlığı’nın arkasında Bab-ı Aksaray Mahallesi’nde Karaman ayağı ise Konya’dan tahmini 50 kilometre uzakta Tımraş köyü veya yeni ismi Gökhüyük veya biraz daha ilerde Avdul köyü yakınlarındaki istasyon arasında yolcu taşıyan atlılar vardır. Bizim Cambaz Deli Osman 15-16 yaşlarında yetim bir çocuktur. Bab-ı Aksaray kapısındaki yolcu atlarının tımarını yapan tımarcı Osman’dır.


Annesi Merhume hanım ise mahpushanede çamaşır yıkayarak evinin idaresini sağlamakta mahpusane idarecileri tarafından çok sayılan sevilen bir Osmanlı hanımıdır. Bu bilgileri Recai Kıcıkoğlu ağabeyime anlatan, benim de çok iyi tanıdığım Lalebahçeli merhum motorcu Memet (Motor Mehmet) derlerdi. Yakın zamanda kaybettiğim ve sahibi olduğu Alçarmus markalı motoru traktörüyle benimde Lalebahçe’de tarlamda çift süren ve harmanda harmanımı süren çok sohbet ettiğimiz sevip saydığımız değerli bir ağabeyimizdi. Allah rahmet eylesin. Neyse konuyu saptırmadan sözü unutmadan konumuza dönelim.


Bu Cambaz Deli Osman at tımarı ile, annesi de çamaşır yıkamakla günleri geçirirken Konya mahpushanesine bir idam mahkûmu gelir. Tarih, 1890’lı yıllar... Adamın cezası infaz edilir. Sırtından çıkarılan elbiseleri ve o zamanın meşhur insanların genelinin bellerine sarılan yün kuşağı da vardır. İdam mahkûmunun elbiseleri, fakirlikle mücadele eden Deli Osman’ın annesine mahpusane müdürü tarafından verilir.


Hanımanne çamaşırları evine getirir, yıkayacaktır. Kuşakta bir ağırlık hisseder, dikkatle kuşağı inceler. Bir de ne görsün kuşağa itina ile yerleştirilmiş asılan eşkıyaya ait yüzlerce altın vardır.


Deli Osman bu altınları alır ve kısa zamanda zengin olur ve bu Tatar ağalığını kendine mal ederek tımarcılıktan Tatar istasyonu sahipliğine terfi eder.


Ağalık sırasında çok zengin olur ve Karaman yolunun ellinci kilometresinde dönümlerle ifade edilebilen bir çitlik kurar. Uşaklar tutar ve burayı çalıştırır. Aynı zamanda at tatarlığı ve yolcu taşımaya da devam eder. Çiflikte koyun, keçi, inek, camız yani her türlü hayvan vardır. Deli Osman orada bir de yemek istasyonu kurar. Gelip geçen yolcuların hem karnını doyurur hem de istirahatlarını temin eder.


Yalnız yol kenarına büyük ve her yerden görülebilecek bir levha ile şu duyuruyu da asar: “Burada Deli Osman’ın pilavını yemeden, ayranını içmeden geçenin anasını avradını…”


Bu levhayı okuyan herkes hem yer, içer hem de istirahat eder, sonra yoluna devam edermiş. Avlonyalı Ferit Paşa hazretleri Konya Valiliği’ne tayin edilmiş. Karaman tarafından Konya’ya gelmekte, burada at değiştirecek sonra yola devam edecektir. Bir de yazılı levhayı görür ve yaveri ile kalabalığa karışır. Durumu inceler yapılan meccanen (bedava)hizmet çok hoşuna gider. Sahibini çağırır, sohbet eder vali olduğunu söyleyip kendisini mutlaka ziyaret etmesini talep eder Deli Osman’dan… Deli Osman ağa “Ben at üstünde gezen deli depek bir adamım. Beni senin makamına koymazlar” deyince Vali “Seni atınla da kabul ederim, sen gel yeter ki” diyerek Deli Osman’ı onurlandırır.


Burada Vali, altına yeni verilen bir atla Konya’ya avdet eder. Aradan zaman geçer Deli Osman, bir gün atıyla Vilayet’e gelir. Geç zamansız bir vakittir, içeri kabul edilmez o da ısrar etmez. Koyar gider ama bu duruma kızar da...


Sonra bir Konya’ya gelişinde şehrin sokaklarını gezerken Konyalı’nın su sıkıntısı çektiğini işitir. Mahalleleri gezerken herkes su sıkıntısından bahsedince tekrar atını Vilayet binasına sürer ve bütün engellemelere rağmen zaten ahşap ve geniş merdivenlerle çıkılan valilik makamına merdivenlerden atını sürerek ve bağırarak çıkar. Vali beye şöyle seslenir: Hey Vali Paşa hazretleri! Senden evvelki vali bu şehre bir kerana (kârhane) yaptırdı adı “Keranacı Vali”ye çıktı. Senin adın da “Susuz Vali”ye çıkacak. Burada boşuna ne oturuyorsun, halk susuzluktan kırılıyor. Su bulmanın çaresine baksana!..


Bağıra çağıra girmek ister makama Deli Osman. Sesleri makamından işiten Vali Paşa dışarı çıkar bakar ki nara atan Deli Osman’dır. Vali “Gel deli ağa, bağırma içeri buyur” der. Atını bağlatır ikisi makamda uzun uzun sohbet ederler.


Vali Paşa, “Deli ağa, ben de su işinden mustaribim ama çaresizim de. Su kıt, havuzlar kifayet etmiyor. Bol su yok ne yapalım” deyince Deli Osman, “Paşam sen o işi bana bırak. Hemen şuracıkta yanı başımızda Çayırbağı köyünde çok güzel hem de pek galabalık akan bir su var, onu getirtelim bu şehre” deyince; Vali hemen atları hazırlatır. Ve Deli ağayla birlikte Çayırbağı’na gider, suyu yerinde incelerler. Suyun Konya’ya getirilmesine hemen karar verilir; ama sudan bağ bahçe avar zavar sulamasında faydalanan Çayırbağı köyü halkı suyu Konya’ya vermek istemez. Köye çalışmaya giden ameleleri her seferinde dövüp gönderirler. Vali yine Deli Osman’la istişare eder. Deli Osman her gün askerler ve amelelerle çalışmaya gider Çayırbağı’na ama suyu köyden almak yine de mümkün olmaz. Künkler kırılır, ameleler dövülür.


Bir gün Deli Osman Sayın Vali’ye “Paşam ben size bazı isimler getireceğim o köyden onları bir iki hafta mahpusa tıkıver, o vakit öbürleri seslenemez. Suyu bu tarafa aşırdıktan, Konya yönüne çıkardıktan sonra o adamları da salıver” der. Ve denilen yapılır. Köyden birkaç ileri gelen Konya’da bir hafta on gün kadar tutulur. Su getirilmeye başlanır. Artık Vali Paşa gece gündüz halkı ve askerleri çalıştırmakta bir an evvel şehri Çayırbağı suyuna kavuşturmak için, var gücü ile çaba göstermektedir.


ÇARŞAMBA’YI PERŞEMBEYİ BİLMEYEN…


Paşa hazretleri yaveri ile su çalışmasını her gün yerinde incelemekte sabah makamına uğramadan işçilerin başına gitmektedir. Bir gün yolda giderken ihtiyar bir adam önünde bir öküz ama çok zayıf yürümeye mecali yok öküzün sırtında bir heybe içinde ekmek dolu öküz yürümemeye başladı mı ihtiyar heybeden bir ekmek veriyor öküze, öküz yola devam ediyor. Vali “Yahu amca bu zayıf ve durgun öküzü nereye götürüyorsun böyle meşakkatle, mala da eziyet çektiriyorsun?” deyince ihtiyar, karşısındakinin Vali olduğunu bilmeden “Satmaya şehre götürüyom oğul” der. Vali “Bu öküzde et yok ki, çok zayıf bunu kim alır amca” deyince ihtiyar “Maraklanma oğul orası şeher yeri, çarşambayı perşembeyi bilmeyen gidinin bir alır” der. Vali ile yaveri gülüşürler. Adam yoluna onlar da işçilerin yanına giderken vali düşünmeye başlar: “Bugün acaba günlerden neydi…” Hatırlayamaz bir türlü. Yaverine döner “Yahu sen biliyor musun, bugün günlerden ne olduğunu?” diye sorar. Yaver “Vallahi bilmem paşam, her gün buradayız, ayı günü şaşırdık” deyince; Vali “İhtiyar adamın dediği ‘çarşambayı perşembeyi bilmeyen’ biziz. Dön şu öküzü alalım keselim, işçiler bari kemik suyu içsin de kemikleri kuvvetlensin. Bu akıllı adam da şehre kadar yorulmasın” der ve öküzü alıp keserler. Bu da eskilerin bana anlattığı bir hatıraydı. Çayırbağı suyu getirilip Alaaddin tepesine depo edilince oradan Konya’ya dağıtıldığını biliyoruz.


Biz yine dönelim Cambaz Deli Osman’a. Osman ağa çok zengin ve sakafetlidir. Çiftliğinden kurbanda 200-250 baş koyun getirtir, çarşıya milleti toplar “Gücü yeten varsa parasını versin yetmeyen benden kessin kurbanı” der, koyunları isteyen alıp gider ama kimse parasını ödemezmiş. Deli Osman bu ya o da zaten arkasını aramazmış.


AKŞEHİR’DEN TOPRAK GETİRTİR.


Deli Osman zevkine de düşkündür. Oturak âlemlerine katılır, içki meclislerine gider, halk ile iç içedir. İçerler eğlenirler… Bir gün içki içip eğlenirlerken Osman ağanın kafası bir şeye bozulur ve “Bir daha Konya toprağında içki içmeyeceğim” diye büyük bir yemin ediverir. Arkadaşları buna inat her akşam içki âlemleri tertip ederler. Onun karşısına geçip nispet yaparlar. Deli Osman dayanamaz gider birisinden fetva ister “Ben bundan sonra gonya toprağında içki içmeyeceğim dedim şimdide dayanamıyorum beni bu dertten kurtar” deyince adam “Bu kolay Osman” der. Deli Osman meraklanır “Nasıl olacak?” diye sorar. Adam da “Sen zenginsin şuradan üç beş at arabası gönder Akşehir’e oradan  birkaç araba toprak getirt, onları çuvallara doldur. Onun üstüne otur orada iç. Böyle yaparsan Gonya toprağında içmemiş olursun” deyince “Tamam” der ve Akşehir’den at arabaları ve kağnılarla toprak getirtir. Deli Osman’ın böyle demlendiği rivayet edilir.


FAKİR FUKARA BABASI…


Deli Osman’ın çok anlatılan iyi yanları da vardır. Mesela Konya’da olduğunda her sabah Larende Caddesi’ndeki Cingenoğlu Fırını’nın yanına gelirmiş. Arkasında yüzlerce sokak kedisi ve başıboş köpek olurmuş. Ciğercilerde ne kadar ciğer ve sakatat varsa alıp onlara dağıtırmış. Deli Osman’ın çiftliklerinde ürettiği yağ, peynir un gibi yiyecekleri Aziziye Camii önüne getirip, orada fakirlere dağıttığı da söylenir.


Yine bir gün bir adam Osman ağa’ya gelir. “İki eşşeğe ihtiyacım var, bana iki eşşek alıver” der. O da “Ahırda iki eşek var, al git senin olsun” der. Adam eşekleri alır gider.


Motorcu Memet ağa anlatırmış… “O adamı daha sonra Konyalı hacılar, eşekleriyle beraber Mekke sokaklarında görmüşler. Hem geziyor hem de Cambaz Deli Osman ağaya bu iyiliği için dua ediyormuş” diyordu Recai Kıcıkoğlu ağabeyim.


Ferit Paşa sadrazam olup Konya’dan İstanbul’a gitmiş. Bizim deli Osman ağanın bütün variyeti bitmiş. “Haydan gelen huya gider, sudan gelen sele gider” diye bir söz vardır. Belki de öyle olmuştur. Osman ağa fakirleşir, gözleri kataraktan görmez olur. Ferit Paşa İstanbul’a davet eder, onun gözlerini ameliyat ettirip gönderir.


KURBANLIKLARI AĞALIK VAR ZATEN DİYE ALIVERMİŞLER.


Düşkün olduğu son zamanlarında evine kesmek için dört kurbanlık alan Osman ağa koyunları getirirken birkaç fakir önüne geçer “Ağa yinemi koyun getirdin bize sağ ol, hiç paramız yok gurban almaya. Keselim de çocuklar sana dua etsinler” derler ve elinden koyunları alıp giderler. O da “Oğlum onları evime almıştım” diyemez sessizce evine kor gider ve “Ne yapalım bu kurban da böyle geçsin” diye düşünür.


O GÜN BİR MUCİZE GERÇEKLEŞİR.


Arife gecesi, “kurbanlık yok”, diye düşünceye dalan Osman ağanın gece kapısı çalınır. Kapıyı açan Osman ağa bir mucize ile karşılaşır. Ağa evvelden çok kişilere yardım ettiği ve isteyeni geri çevirmediği için yardım ettiklerinden biri gelir evine derki “Ağa ben senden yıllar önce bir miktar para almıştım. İstanbul gibi böyük şehirlere gittim o senin parayla çok paralar kazandım. Onun için borcumu ödemeye geldim yarın bayramdan önce ödeyeyim ağam da bir fakirin daha gönlünü alsın dedim” der ve rivayete göre 200 ya da 500 altın verir gider. Osman ağa da o gece gider 4 tane daha kurban alır ve kurbanını keser.


BUNUN KARŞILIĞINDA NE İSTERSEN İSTE AĞA


Çayırbağındaki suyun getirilmesinde işi dolayısıyla çok gezen bunun için becerisi ve emeği çok olan Cambaz Deli Osman’a Vali Paşa bir jest olsun diye kendisi adına bir şeyler yapmak ister ve Osman ağaya “Ağa senin bu hizmette çok emeğin var adına bir şeyler yaptıralım ne istersin” deyince ağa “Ben saltanat düşkünü değilim benim için bu yol boyuna (Hatıp Yolu) bir çeşme yaparsan gelen geçen insanlar ve hayvanat su içer, belki bana dua ederler” der.


Böyle bir çeşme vardı. Kozağaç parkını 200–300 metre geçince Hatıp’a doğru sağda bir han vardı Deli Osman’ın hanı diye. Şimdi Osmanlı camiinin yapıldığı yerde. Bizler köyümüzden Konya’ya merkeplerle gelip giderken bundan 45 yıl kadar önce bu handa konaklar istirahat ederdik.


Bu hanın tam karşısında yolun sol tarafında da bir çeşme vardı, Deli Osman’ın çeşmesi derlerdi. Suyu hiç kesilmediği gibi, lülesini tıkamak suyu durdurmak da mümkün olmazdı. Çünkü o çeşme, suyunu Çayırbağı şebekesinin küngünden alırdı, onun için akıntı çok kuvvetli idi.


Konya’ya yeni gelen gençleri eski adamlar denerdi. “Bu suyun akışını durdurabilirsen sana bir etli ekmek ısmarlarım durduramazsan sen ısmarlarsın” derlerdi de çok uğraşmamıza rağmen suyun akışını durduramazdık. Bir defasında ben ve rahmetli bir köylümle gece merkeplerle köye dönüyorduk. Gece dönüşümüzün sebebi han parası vermemek içindi. Eşeklerin geceliği 25 kuruş adamın geceliği ise 50 kuruştu. Hancıya o parayı vermek istemediğimiz için gece yola devam eder, sabaha köyümüze varırdık. Yaya gittiğimiz yol 40–45 kilometre yoldu. O gece Deli Osman’ın hanında kaldık. Yanımdaki amca bir kenarda saman ve hayvan terslerinin üstünde kıvrılıp yatınca, ben hemen o çeşmeye gittim suyu durdurmak için. Bir hayli uğraştım ama çabalarım boşa gitmişti…


Konyamız’ın su durumu hakkında bazı söylentiler var ki insanı bazen neşelendirir bazen de dehşete düşürür. Şöyle ki Konya eskiden denizmiş ama ölümü sudan olacakmış. Bir zamanlar şu da konuşulurdu halk arasında: Dutlu veya Çayırbağı suyunun etrafında koyun yaymakta olan bir çoban su içmek için suya eğilince cebindeki kavalı suya düşmüş. O kaval uzun bir aradan sonra ta Obruk gölünden çıkmış.


Eskilerin deyimi doğru yanlış bilemem yalnız Konya yeraltı suları bakımından çok zengin bir şehirdir, Allah’a şükür. Bir de şu kanaatimi anlatayım: Kum ocaklarında çokça deniz böceği çıkması, eskiden Konya’nın deniz olduğuna işarettir. 1985-90’lı yıllarda Yazır taş ocaklarından taş almak için giderdik. Dinamitle patlatılan taşların içinden çıkan oyuk yerlerinden az miktarda su çıkardı da suyu dilimize değdirdik mi, suyun çok tuzlu olduğunu fark ederdik. Konya’nın bir zamanlar Eski Konya Gölü’ne sahip olduğunun belki de en büyük kanıtıydı bu.


.