“Biz size efendi olmaya geliyoruz”

“Biz size efendi olmaya geliyoruz”

Seçim sonuçlarını köşesinde değerlendiren Türkiye yazarı Süleyman Özışık, Hayati Yazıcı örneğini de vererek "AK Parti içinden birileri yaptıkları icraatlarla, “Biz size efendi olmaya geliyoruz” dedi âdeta…" ifadelerini kullandı.

Seçim sonuçlarını köşesinde değerlendiren Türkiye yazarı Süleyman Özışık, "Geldiğimiz noktada bayrağın ve davanın ipi elimizden kayıp gitmek üzere. Ya eski halimize dönüp bayrak düşmeden o ipin ucunu yakalayacağız" dedi.
 

"Biz size efendi olmaya geldik!.."

AK Parti'nin bir bayrak reklamı vardı hatırlar mısınız? Hain bir elin ipini kestiği bayrağın yere düşmemesi için yurdun dört bir yanından insanlar koşuyordu.
İlk gelenler bayrak direğine sarılıyor, ardından gelenler onların omuzlarına basarak yukarı tırmanıyordu.
Aslında o bayrak reklamı, bu aslında bizim bugünlere gelmemizin de hikâyesiydi. İlk gelenler, davanın sancağı yere düşmesin diye ardından gelenlere daima omuz verdi. Sonra, herkes birbirine omuz verdi ve bugünlere geldik.
Ama daha sonra beklenmedik bir şey oldu.
Arkalardan gelip, omuzlara basarak yükselenlerden bazıları bayrağın ve davanın ipini bırakıp manzaraya kaptırdı kendini. Kendilerinden sonra gelenlere de omuz vermedikleri gibi, altta kalanları hor görmeye, "Sabit dur, konumumu bozuyorsun" diye tekmelemeye başladılar.
O da yetmedi...
"Aşağıdan bizim tayfa geliyor, onlara da omuz verip yukarı yükselmesine yardım et" diye emir buyurdular, "Bak dediğimi yapmazsan bayrak yere düşecek" diyerek korkuttular.
"Yahu bizim dayanacak takatimiz kalmadı. Ya tutun şu ipin ucundan ya da inin aşağı, biz tutalım" diyenleri tekmeleyip uzaklaştırdılar. E, hâliyle alt kısımlarda bir boşluk oluştu ve düşüş riski ortaya çıkmaya başladı. 
Sakın ha kimse bu yazdıklarımı Cumhurbaşkanı Erdoğan'a ve etrafındaki gerçek dava adamlarına yormasın. Erdoğan ve etrafındaki bir avuç insan olmasa, zaten bu davanın bayrağı bu kadar yükseğe çıkamaz, bunca yıl dalgalanamazdı.
Ben içimizde olup, kahır zamanlarında yanımızda olmayanlardan bahsediyorum. Yaşadığımız süreci şöyle kısaca özetlemek gerekirse...
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti bugüne kadar sayısız badire atlattı. Darbe tehditleri, e-Muhtıralar, Gezi eylemleri, 17/25 Aralık ve 15 Temmuz kanlı darbe girişimi...
AK Parti'ye oy verenler bütün bu süreç içinde canıyla, kanıyla Erdoğan'ın yanında saf tuttu. En son 15 Temmuz'da Cumhurbaşkanı'nın bir çağrısıyla ölüme yürüdü bu insanlar.
Biz bu insanlara ne yaptık da gidip terör örgütü PKK'nın partisiyle iş birliği yapan CHP'ye oy vermelerine neden olduk? Kemal Kılıçdaroğlu gibi bir siyaset faciasını sevindirecek, Recep Tayyip Erdoğan'ı gibi bir siyaset dehasını üzecek hangi hatalara imza attık?
Kendimize sormamız gereken can yakıcı sorular bunlar. Gidenleri ihanetle suçlamak, onlara hakaret etmek kolay, lakin bizi çözüme ulaştıracak yöntem bu değil...
Şunu kabul edelim arkadaşlar.
FETÖ operasyonu bu ülkede AK Parti'ye dönmeye başladı. İçeride FETÖ'den yatan binlerce masum AK Partili isim var. OHAL İşlemleri Komisyonu "Suçsuzdur" demesine rağmen görevlerine iade edilmeyen on binlerce insan var. 
Alnına haksız yere "Hain" damgası vurulmuş ve açlığa mahkûm edilmiş bu insanların dönüp AK Parti'ye tekrar oy vermesini nasıl beklersiniz?
Dün gözüme bir haber ilişti.
Doğu ve Güneydoğu’daki muhtar adayları başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlerde yaşayan hemşehrilerinin seçmen kaydını 31 Mart’ta kendilerine oy vermeleri için köylere taşımış.
İstanbul Muhtarlar Federasyonu Başkanı ve Ümraniye Necip Fazıl Mahallesi Muhtarı Kadir Delibalta, aylar öncesinden bu duruma dikkat çekmiş, “Bu taşıma işlemi İstanbul’da seçim sonuçlarını baştan sona değiştirebilir” diye uyarmış.
İstanbul’da yaklaşık bin mahalle var. Her bir mahalleden ortalama 500 kişinin bu seçimlerde muhtarına destek vermek için köyüne gittiği varsayımları yapılıyor.
Ortaya 500 bin gibi korkunç bir rakam çıkıyor.
İşte tam bu noktada kendimize bir kez daha şu soruyu sormamız gerekiyor: Biz ne yaptık da şehirden şehire göç ederek muhtarına oy vermeye giden bu insanları, AK Parti’ye oy vermeye ikna edemedik.
Sebebi çok basit…
Cumhurbaşkanı Erdoğan her fırsatta, “Biz size efendi olmaya değil, hizmetkâr olmaya geldik” diyordu. AK Parti içinden birileri yaptıkları icraatlarla, “Biz size efendi olmaya geliyoruz” dedi âdeta…
Şu kardeşiniz, bu köşeden aylarca bağırdı.
"Milletin adaylarını değil de kendi adamlarınızı bir yerlere getirmeye çalışırsanız bunun bedeli çok ağır olacak" dedim.
Mesela; beni hiç alakadar etmeyen Bursa'nın Gemlik ilçesini yazdım. "Mevcut belediye başkanı bir önceki seçimde CHP'li rakibine 17 puan fark attı. Bu adam dışında biriyle Gemlik'in tekrar kazanılması mümkün değil" dedim. Birileri Cumhurbaşkanı'na, "Biz bununla kazanırız" diyerek başka ismi aday gösterdi.
Sonuç? CHP'nin adayı AK Parti'nin adayına 17 puan fark attı.
Bakın çok çarpıcı bir örnek vereyim.
Karabük'ün Safranbolu ilçesini biliyorsunuz değil mi? Burada milletin istediği isim değil de Erol Kaya'nın akrabası olan Ali Kaya zorla ve ısrarla aday gösterildi.
Sonuç?
CHP'nin adayı AK Parti'nin adayına 4 puan fark taktı.
İstanbul'la ilgili uyarılarım arşivde duruyor. "Bu adaylar Binali Bey'e kaybettirebilir" dedim. Bunu ben kendimden uydurmadım. AK Parti'nin üst düzey yöneticilerine seslerini duyuramayan insanlar bana ulaştı ve ben de onların isyanını dile getirdim.
Erdoğan'ı sahte anket sonuçlarıyla yanıltanlar bu isyana en üst perdeden cevap verdi. AK Parti''nin önemli ve en tecrübeli kurmaylarından Hayati Yazıcı, "Vatandaşın fantezi yapma hakkı yok. Gösterdiğimiz adaylara oy verecekler" diye hakir görücü bir dil kullandı.
Ankara'da Mehmet Özhaseki kazanmadı diye hayıflanıyoruz değil mi? Peki niye kimse Mehmet Özhaseki'nin yanında yer almayanlardan ve âdeta onun kuyusunu kazanlardan bahsetmiyor?
Örneğin, mevcut belediye başkanı Mustafa Tuna?
Seçim öncesinde Melih Gökçek'in usulsüzlük yaptığını açıklayarak partiye darbe vuran Tuna, seçim döneminde Melih Gökçek'in çeyreğinin çeyreği kadar çalıştı mı?
CHP’li isimlere şöyle bir bakın lütfen!
Eskiden AK Partili’nin yaptığını şimdi onların yapmaya başladığını göreceksiniz. Bizim kırdıklarımızı onlar sahipleniyor. Bizim sırtüstü ittiklerimizi onlar tutuyor. Bizim eskiden kullandığımız dili şimdi onlar kullanıyor. Bizim 17 yıldır yaptığımız çalışkanlığı onlar sergiliyor.
Milletvekillerimizle, teşkilatlarımızla, belediye başkanlarımızla, medyamızla ve her aykırı konuşanı susturmaya çalışan, susmayanı ise FETÖ’cü olmakla yaftalayan kimi insanımızla kötü bir sınav verdik.
Sözün özü…
Geldiğimiz noktada bayrağın ve davanın ipi elimizden kayıp gitmek üzere. Ya eski halimize dönüp bayrak düşmeden o ipin ucunu yakalayacağız.
Ya da “Buraya kadar” diyerek havlu atacağız. Bunu başarabilmek için önümüzde tarihî bir fırsat var.
Yeter ki yeniden “biz” olalım!

Etiketler :