
Bir Başkadır FAZIL ....
NECİP FAZILLA BÜYÜDÜK HEPİMİZ... Şair büyüğümüz Yusuf Dursun, 30. vefat yıl dönümünde Necip Fazıl'ı anlattı...
Bir Başkadır FAZIL ....
NECİP FAZILLA BÜYÜDÜK HEPİMİZ
Şair büyüğümüz Yusuf Dursun, 30. vefat yıldönümünde Necip Fazıl'ı anlattı...
NECİP FAZIL KISAKÜREK’İN EDEBİ ŞAHSİYETİ
Bir milleti millet yapan özelliklerden biri de milli kültür birliğidir.Tarihin derinliklerinde mayalanan milli kültür, sanatkârlar eliyle gelecek nesillere aktarılır.
Necip Fazıl Kısakürek, pek çok üstün meziyetinin yanında şairliğiyle de önemli bir kültür taşıyıcısıdır.
Kendisine edebiyat âleminin taktığı “üstat” sıfatını da, Türk Edebiyatı Vakfı tarafından verilen “Sultanü’ş Şuara” sıfatını da hak eden bir şairdir o. Necip Fazıl Kısakürek hem tam manasıyla bir üstattır hem de şairlerin sultanıdır.
Necip Fazıl Kısakürek, bu unvanları hak ederek almıştır. Çünkü o, gerek sanat anlayışıyla, gerekse bu anlayışını hayata geçiren eserleriyle, çağdaşları arasında olduğu kadar kendinden önce ve sonra yaşayan şairler arasında da mümtaz bir yer edinmeyi başarmış bir şairdir.
Bir şair olarak Necip Fazıl Kısakürek’in sanat anlayışı, isteyenlerin kolaylıkla ulaşabileceği yakınlıktadır. Bugün, herhangi bir yerden temin edilebilen Çile isimli kitap, şairin bütün şiirlerini ihtiva ettiği gibi şiir sanatı üstündeki düşüncelerini bir poetika şeklinde okuyucuya sunma özelliğine sahiptir.
Şairin poetikasından öğrendiğimize göre üstadın sanat anlayışının önemli başlıkları şunlardır:
Necip Fazıl Kısakürek’in her türlü hasis gayenin üstünde, doğrudan doğruya kendi zat gayesine; fakat kendi zat gayesinin sırrıyla da Allah’a ve Allah dâvâsının topluluğuna bağlı bir sanat anlayışı vardır. Bu da daha açık bir ifadeyle “sanat için sanat” ve “cemiyet için sanat” görüşünün harmanlandığı bir anlayıştır.
Necip Fazıl Kısakürek, sanatı “iman için” bilir.
“Efendimiz, Kurtarıcımız, Müjdecimiz, Gaye-İnsan, Ufuk Peygamber” diyerek yüceltmeye çalıştığı Hz. Muhammed (sav), onun şiir sanatının kaynağıdır.
Necip Fazıl Kısakürek, “Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış/Marifet bu, gerisi yalnız çelik-çomakmış.” beytiyle sanat anlayışını ortaya koymuştur.
“Tutuşturanlar lügat kitabını elime/Bilsin: Bilmiyorum Allah’tan başka kelime” diyerek de bu yoldaki kararlılığını vurgulamıştır.
Ona göre şair, mutlak ifadesini Allah’ta bulan “şuur ve zat bilgisini” aramaya bir his ve fikir kutbudur.
Şair, his cephesinden, daha ilk nefeste vecd çözülüşleriyle yere seriliveren bir afyon tiryakisi; fikir cephesinden de bu afyonu esrarlı havanlarda hazırlayan ve tek miligramının tek hücre üzerindeki tesirini hesaplayan bir simyacıdır.
Şair, ne yaptığının yanı sıra niçin ve nasıl yaptığının ilmine muhtaç ve üstün marifetinin sırrına müştak, bir tılsım ustasıdır.
Üstada göre şiir ise mutlak hakikati aramak işidir. Eşya ve hadiselerin, bütün mantık yasaklarına rağmen en mahrem, en mahcup, en nazik ve en hassas nahiyesini tutarak ve nispetlerini bularak mutlak hakikati arama işidir.
Şiir, sırdaşlık ve lâubalilikte en verimli ve en pervasız; kaba fayda ve kuru akılda da en boynu bükük ve en korkak cehd ve onun usulüdür.
Şiir, bir noktaya varmanın değil, en varılmaz noktayı sonsuz ve hudutsuz aramanın dâvâsıdır.
Mutlak hakikat Allah’tır. Şiir, Allah’ı sır ve güzellik yolundan arama işidir.
Mutlak hakikati arayan şiirin başlıca üstünlüğü, bu arama işindeki usulünden gelir.
Mutlak hakikat ilim yoluyla da şiir yoluyla da aranabilir. Ne var ki ilim, hakikati, akıl yoluyla, her adımın hesabını vererek ve daima sebebe bağlayarak arar ve âlet olarak fikri kullanır; şiir ise âlet diye yine fikri kullanır fakat ona hiçbir güçlük çektirmez, onu kendi tahlilci yürüyüşüne bırakmaz, zaman ve mekânın üstüne doğru iter.
İlmin usulünde tebliğ, şiirin usulünde telkin vardır.
Şiirde tebliğ, kaba davulculuk; telkin ise sihirli kemancılık gibidir.
Şiirin ana gayesi, mutlak hakikati, usullerin en ince ve en giriftiyle arama işidir. Bu ana gaye, elbette çoklarının gayesi olan güzellik, heyecan, ahenk, eda gibi gayelerin üstündedir. Mutlak şiire bu üstünlüğü veren ise ondaki remzîlik ve sırrîlik sıfatlarıdır.
Her remzde “gizli”den bir işaret ve gizlilik işaretinde sırdan bir haber vardır. En büyük gizli, Allah’tır ve şiirin ana gayesi işte bu En Gizli’yi bulmaya çalışmaktır.
Burada marifet şiirde “Ne söyledi?” yerine, “Nasıl söyledi?” sorusunu sordurabilmektir. Hakikati, en güzel usulle aramak, şiirin ana gayesi olmalıdır.
Şiirin başlıca iki unsuru vardır: His ve fikir.
Mutlak şiir, his ve fikrin birbiri içinde yoğrulmasıyla elde edilir. Fakat bu karışımda fikrin, histen bir derece fazla olması gerekir.
Şiirin iç ve dış unsurları, kütük ve nakış olarak adlandırılabilir. Kütük; şiirin ana maddesi, his ve fikirlerinin toplamıdır. Nakış ise bütün bu unsurların ambalajı, zarafeti, giyim ve kuşam oyunudur. Kaliteli bir şiirde bu iki unsurun da önemi büyüktür. Şurası bilinmelidir ki adi bir tahta üzerine nakış yapılamaz.
Bir şiire bakıldığı zaman onun iskeleti görülmemelidir. Görülmemelidir ki onun bir bütün olarak endamına hayran olunabilsin.
Şiirde şekil ve kalıp, son derece titiz ve hamarat bir hizmetçidir. Ama öyle bir hizmetçidir ki o giderse, efendi kalmaz.
Şiirde kalıp, “Ben buradayım.” diye haykırdığı müddetçe o şiir kötüdür.
Şekil ve kalıbın ana unsurları olan dış ahenk, vezin, kafiye gibi kaba görünüşlü ölçülerde, herhangi bir lafı, günübirlikten sonsuza devşiren ve unutulmaz kılan birer vasıta hikmeti vardır.
Üstün sanatkâr; sabit bir şekil ve kalıp bağlılığı içinde, her an, her şiir, her kelime ve her mısrada eski şekil ve kalıbını yenileyendir.
En adi iş şekil ve kalıpta, en ulvi iş de yine ondadır.
Adilik korkusu ile şekil ve kalıptan uzaklaşmak ise acizliğin en adisidir.
NECİP FAZIL KISAKÜREK’İN ŞİİRİNDE ŞEKİL ÖZELLİKLERİ
Şekil ve kalıba bu kadar önem veren Necip Fazıl Kısakürek, bunu şiirlerine nasıl yansıtmıştır?
Bu konuyu üstadın “Esselam” adlı kitabındaki şiirler üzerinde inceleyelim:
Sevgili Peygamberimizin mübarek hayatlarının anlatıldığı bu eserde 63 şiir yer almaktadır.
Bu şiirlerin hepsi de hece ölçüsüyle yazılmıştır; ancak hecenin değişik kalıpları kullanılmıştır. Şiirlerin kafiye düzenleri ve kafiye çeşitleri de farklılık arz etmektedir.
5’Lİ HECEYLE KURULANLAR:
(S.34) KERVAN
6’LI HECEYLE KURULAN ŞİİRLER:
(S.14) MEKKE’DE BİR HANE
7’Lİ HECEYLE KURULAN ŞİİRLER:
(S.12) ZAMAN (S.42) KÂBE (S.50) HİRA DAĞI (S.56) BERZAH (S.60) İLKLER (S.64) ÖMER MÜSLÜMAN (S.72) MAĞRA (S.84) AHZAP YAHUT HENDEK (S.88) HAYBER (S.90) DERKEN (S.94) MEKKE ETEKLERİNDE (S.106) O HUZUR (S.110) ZEVCELER (S.134) ESSELÂM
8’Lİ HECEYLE KURULANLAR:
(S.18) NUR (S.26) BAŞINDA BİR BULUT (S.92) MÛTE
9’LU HECEYLE KURULANLAR:
(S.32) BÜYÜK BABA VE AMCA (S.104) MUKADDES ŞEKİL
11’Lİ HECEYLE YAZILANLAR:
(S.10) TARİH (S.16) DOĞUM (S.24) BÂDİYE (S.36) RAHİP BAHİYRA (S.40) HATİCETÜ’L KÜBRA (S.44) HACERÜ’L ESVET (S.46) UKAZ ÇARŞISI (S.54) KORKU (S.68) MİRAÇ (S.70) HİCRET (S.74) MEDİNE (S.80) YASAKLAR (S.98) HUNEYN-TÂİF (S.108) SAHABİ (S.130) O GÜN
14’LÜ HECEYLE YAZILANLAR:
(S.22) NEBİ (S.28) YARILAN GÖĞÜS (S.38) YILLAR BOYUNCA (S.58) RESUL (S.66) ÇİLE (S.76) BEDİR (S.78) UHUT (S.82) YAHUDİ (S.86) BÜYÜK FETHE DOĞRU (S.100) EKBER CİHAT (S.128) VEDA HACCI (S.132) ALLAH HAYY VE LÂYEMUT
ARTAN VE AZALAN HECELERİN BİRLİKTE KULLANILDIĞI ŞİİRLER
(S.30) ANNENİN ÖLÜMÜ (S.96) BÜYÜK FETİH
Bu iki şiirde sırasıyla 3, 5,7, 9, 11, 13, 15 ve 15, 13, 11, 9, 7, 5, 3 heceli mısralar kullanılmıştır.
BEYİTLER HALİNDE YAZILAN ŞİİRLER
(S.114’ten S.127’ye kadar) Konusunu 101 hadisten alan ve farklı başlıklar altında toplanan101 beyit...
MÜSTEZAT HÂLİNDE YAZILAN ŞİİR:
(S.20) O SABAH şiirinde önce 14’lü, sonra 7’li heceyle yazılan mısralar kullanılmıştır.
TERS MÜSTEZAT HÂLİNDE YAZILAN ŞİİR:
(S.112) KUR’AN VE HADİS şiirinde önce 7’li, sonra 14’lü heceyle yazılan beyitler kullanılmıştır.
NECİP FAZIL KISAKÜREK’İN ŞİİRİNDE NAKIŞ ÖZELLİKLERİ
Necip Fazıl Kısakürek’in şiiri kendi ifadesiyle kütük bakımından bu kadar mükemmellik gösterirken yine kendi ifadesiyle nakış bakımından da aynı mükemmelliği gösterir.
Bu konuyu da şairin ÇİLE isimli şiiri üzerinde inceleyelim:
11’li heceyle yazılan 28 dörtlük... Her dörtlük kendi içinde çapraz kafiyeli... Kafiyelerin hepsi de orijinal... Hiçbirinde zorlama yok. O kadar ki şekil, anlamın içinde ve altında kaybolmuş.
“Gaiblerden bir ses geldi: Bu adam,
Gezdirsin boşluğu ense kökünde.” diye başlayan şiire daha ilk iki mısradan itibaren çarpıcı söyleyişler, damgasını vurmuş. Anlaşılıyor ki şair, içindeki boşluğu dışa vurmuştur. Bu boşluk nedir, sorusunun cevabı açıkça verilmiyor elbette; fakat ilerleyen mısralarda bunun ipuçları ortaya çıkıyor. Boşluğu ense kökünde gezdirmesi istenen adam, yekpare gökyüzünün, olanca ağırlığıyla tepesinden uçtuğunu görüyor.
Ateş, zehir, boşluk, can elması, burnunun yokluğun burnuna değmesi, dünyanın bir bardak suda çalkanması, çil horozun sabahı müjdeleyen sesi, muşamba dekorlu dünya, dibi yok gökler... gibi ifadeler şiirdeki duygu yoğunluğunun belirtisi...
Hiçbir kelime fazla değil, şiirde; hiçbir kelimeyi bir başkasıyla değiştirme ihtiyacı duyulmuyor.
Hakikat-rüya, akıllılık-sarhoşluk, iniş-çıkış gibi zıt kavramların birlikte kullanılması;
“Ufuk bir tilkidir, kaçak ve kurnaz,
Yollar bir yumaktır, uzun, dolaşık”
“ Söyleyin, söyleyin ben miyim yoksa,
Arzı boynuzunda taşıyan öküz?
Bela mimarının seçtiği arsa;
Hayattan muhacir, eşyadan öksüz?”
Mısralarında olduğu gibi şaşırtıcı benzetmelere yer verilmesi, şiire derinlik katan unsurlardan...
Şair, yaşadıklarını,
“Gördük ki ateşte, cımbızda yokmuş,
Fikir çilesinden büyük işkence” diye anlatıyor. Bu çile, aslında sadece şairin değil, onun gibi düşünen insanların çilesidir.
Bu çilenin nasıl biteceğini şair son dörtlükte söyler:
“Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök!
Heybem hayat dolu, deste ve yumak.
Sen, bütün dalların birleştiği kök;
Biricik meselem, Sonsuza varmak.”
Evet, şairin biricik meselesi Sonsuza varmaktır. Üstat bu işi ne ölçüde başarmıştır, onu ancak Allah bilir. Ancak bizler, sağlığında Necip Fazıl Kısakürek’i dinleme ve takip etme imkânı bulanlar şahidiz ki bu yolda büyük çile çekmiş, büyük çaba harcamıştır. Bugün hemen her şehirde, Necip Fazıl Kısakürek Kültür Merkezlerinin bulunması bile, üstadın gayesine ulaştığını gösterir.
Necip Fazıl Kısakürek’e, vefatının 30. yılını idrak ettiğimiz bu günlerde, Allah’tan rahmet diliyorum.
Yusuf Dursun/28 Nisan 2013
Derleyen; Müjdat GÖKÇE https://www.memleket.com.tr/ Editörü ...