Bir âlimin şehâdeti

Bir âlimin şehâdeti

Mısır tarihi, Müslümanlara yapılan işkence ve cinayetlerle dolu. Günümüzde de bu tabloda bir değişiklik olmadı.

Mısır’da Darbeci Sisi’nin katliamlarına ve halkın seçtiği Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ve dava arkadaşlarına verilen idam kararlarına şahit oluyoruz. Bundan 49 yıl önce, İhvan-ı Müslimin mensubu büyük düşünür, yazar Seyyid Kutub da Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdünnasır tarafından idama mahkum edilmişti.

"Ben Allah yolunda yaptığım bir iş için asla özür dilemem"

 

El-Hâc Kutub İbrahim’in oğlu Seyyid Kutub, 1906’da Mısır’ın Asyut kasabasında dünyaya geldi. Dindar bir ailenin çocuğu olarak yetişen Kutub, on yaşına gelmeden hafız oldu. Kutub’un mensubu olduğu aile seçkin, asil bir aileydi ve köy içinde de itibar, şeref ve ilim üstünlüğü ile tanınırdı. Kahire’de liseyi okurken babası vefat etti.  Darul Ulum’dan mezun olunca Milli Eğitim Bakanlığı’nda müfettişlik yaptı. Kendisiyle birlikte dört çocuklu ailesinin mesuliyetlerini üstlenen Kutub, 1940 yılında da annesini kaybetti. Seyyid Kutub ilk İslâmî eseri olan et-Tasvîru’l-fenniyyu fi’l-Kur’ân’ı annesine şu cümlelerle ithaf etti:

“… Anneciğim! Beni bırakıp gittin. Şimdi hayalimde senin son hareketlerini canlandırıyorum: Evde radyonun başına oturmuş Kur’ân dinliyorsun, kalb ve basiretinle Kur’ân’ın maksatlarını ve inceliklerini anladığın, yüz hatlarından belli oluyor...”

KALEMLE CİHAD

1946’da yayımlattığı  ‘İşte Sahtekarlık’ adlı kitabında, Abdullah Ali el-Kasımi ile insanın yaratma konusunda gücü ve insanın dinlere inanması konusunda tartıştı. Abdullah Ali, dinlerin hayatın gerçeklerine ters olduğunu savunurken, Kutub buna şiddetle karşı çıkıyordu.  Yine 1946’da ‘Konum Dersleri’ adlı makalesinde Kutub, Mısır’ın toplum yapısını tenkit ederek Müslümanları bu konuda bir şeyler yapmaya çağırıyordu. Ekim 1948’in sonuna doğru ‘İslam’da Sosyal Adalet’ kitabı yayınlandı. İki buçuk yıl boyunca kaldığı Amerika’dan Mısır’daki arkadaşı Tevfik el-Hakim’e yolladığı mektuplarda Amerikan düşüncesi, medeniyeti ve toplumunu tenkit ederek; Amerikan toplumunun medeniyetinde ruhi değerlerden hiçbir şey bulunmadığına işaret etti. Ülkesine 1950 yılında geri döndü. Artık hükümetin karşısında bekledikleri Seyyid Kutub’dan çok, Batının tuttuğu yolu eleştiren ve Batı hayranlığını kınayan bir Seyyid Kutub vardı. Bilhassa Maarif Vekili İsmail el-Kabani’yi oldukça tenkid etti. Nihayet Maarif Vekâleti’nin fikirlerini açıklamasına engel olmak istemesi üzerine, 1952 yılında bakanlıktaki görevinden ayrıldı. İhvan-ı Müslimin’e katılan Kutub artık İhvan’ın bir fikir elemanıydı. Yönetici olarak bir makam sahibi değildi ama İhvan’ın gazete ve dergilerinde halkı İslam’a davet ediyordu. ‘Siyaset başka, din başkadır’ düsturunun bir yalandan ibaret olduğunu ve İslam’da böyle bir düşünceye yer olmadığını savunuyor ve Müslümanları bu konuda uyarıyordu.

‘Yoldaki İşaretler’den idama…

İslami dava uğruna birçok zorluğa göğüs geren, alanında önemli çalışma ve eserlere imza atan büyük düşünür Seyyid Kutub, 1954’te Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdünnasır’a suikastten sorumlu tutulan İhvan-ı Müslimin üyesi birçok Müslümanla birlikte tutuklandı. 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı. 10 sene hapis yattıktan sonra 1964’te serbest bırakıldı. 1965’te kaleme aldığı ‘Yoldaki İşaretler’ kitabı dolayısıyla yeniden tutuklandı.  21 Ağustos 1966’da kendisine idam cezası verildiğinde Kutub, bu kararı tebessüm ve Allah’a kavuşmanın verdiği büyük bir mutluluk olarak karşıladığını ifade etti. Seyyid Kutub, idam kararından sonra kendisini ziyaret için gelenlere, “Üzülmeyin, rüyamda Rasûlullah’ı gördüm, beyaz bir at üzerindeydi. ‘Sen üzerine düşeni yaptın, şehitlik sana kutlu olsun’ dedi.” diyerek ihlâs, samimiyet ve Allah’a olan teslimiyet ve bağlılığını ifade etti. Kutub’un idamına sebep, ‘Yoldaki İşaretler’ adlı kitabı oldu. İdam kararı Ürdün, Lübnan, Pakstan, Sudan ve Irak gibi ülkeler ve birçok dini otoritetarafından tepkiyle karşılandı. Nasır’ı bu karardan döndürmeye çalışsalar da başarılı olamadılar. Seyyid Kutub 29 Ağustos 1966'da idam edilerek şehit oldu. Kıymetli alim, İslam dünyasına başta Kur’an tefsiri ‘Fi Zılal-il Kur’an’ olmak üzere birçok eser bıraktı.

Seyyid Kutub’tan kendisini idama mahkûm eden mahkeme heyetine:

Eğer Allah kanunu ile mahkûm edilmişsem ben Hakk'ın hükmüne razıyım. Eğer batıl kanunlarla mahkûm olmuşsam ondan çok daha üstün bir düşünceye sahip olduğum için batıldan ve münafıklardan merhamet dilemem. Allah'a şükürler olsun ki on beş sene cihad ettikten sonra bu mertebeye ulaştım. Ben Allah yolunda yaptığım iş için asla özür dilemem. Namazda Allah'ın birliğine şehadet eden parmağım asla bir tağutun hükmünü onaylayan tek bir harf bile yazmayacaktır… Kim bu davetin yoluna girmek isterse bilsin ki bu davet onu makama götürmez. Nefsini alıştırsın ki bu davet onu yeryüzündeki bir mevkiye götürmez. Şayet bir mevkiye götürecekse! Götürecek mevki Allah’ın yanında ki mevkidir. Kim bu davetin yoluna girmek isterse bilsin ki bakanlık ondan gitti, imaret ondan gitti, mal para ondan gitti, dünyalık bir mevki ondan gitti. Ona bunlardan daha değerli olan kaldı. Ona celal ve ikram sahibi Rabbinin rızası kaldı. Ey Peygamber biz sana ağır bir söz indireceğiz (Müzemmil-5) Hiç kuşku yok ki bu davetin yolu çok zor. Bu davetin yolu çiçeklerle güllerle döşenmiş değil. Şüphesiz bu yol cesetlerle dolu. Hayır! Şüphesiz bu yol cesetlerle ve kafataslarıyla dolu. Bu yol kanlarla süslenmiş. Güllerle ve fesleğenlerle süslenmiş değil. Hiç kuşku yok ki bu davetin yolu zor. İşte bu düşünmemiz ve mütalaa etmemiz gereken ikinci mana. Hicret-i Şerife’nin son ufkuna erişmemiz için uğraşmalıyız. Ebediyen onu tek başına makama götürmez. Mevkiye götürmez. Asla ve kata onu tek başına bu yeryüzünde liderliğe götürmez. Ancak o ağır bir söz yüklenecek. Ağır bir mücadeleye katlanacak. Ağır bir yoldan geçecek. Muhammed (a.s)‘in nefsini hazırladığı şeye bizimde hazırlamamız için. Ki böylece onun hicretini kutlamaya layık kimselerden olabilelim. Peygamber (a.s) cihad da ümmetine örnektir. Bu sebepledir ki Peygamber (a.s) kavminin helakı için dua etmeyi seçmemiştir. Allahın kendisine bir anda verebileceği bir zafer için de dua etmeyi tercih etmemiştir. Ancak cihad yolunu seçti. Çünkü O (a.s) o gün kolay basit bir zafer kazansa idi Onun ümmetine ondan sonraki nesillere kim böyle kolay zafer verecekti."

Özlem Doğan / Milat