"Beyazıt Ramazan Sohbetleri"

"Beyazıt Ramazan Sohbetleri"

Yazar Şimşek:- "Bugün konuşma dili ile yazı dili arasındaki fark kayboluyor. Yazı ve konuşma dili bir olamaz, bunlar birbirine yaklaşacaksa, konuşma dilinin yazı diline yaklaşması gerekirdi. Televizyonların yaygınlaşmasıyla maalesef ikisi birbirine çok ya

İSTANBUL (AA) - Yazar Ümit Şimşek, "Bugün konuşma dili ile yazı dili arasındaki fark kayboluyor. Yazı ve konuşma dili bir olamaz, bunlar birbirine yaklaşacaksa, konuşma dilinin yazı diline yaklaşması gerekirdi." dedi.

Türkiye Diyanet Vakfı'nca bu yıl 35'incisi düzenlenen Türkiye Kitap ve Kültür Fuarı kapsamında gerçekleştirilen "Beyazıt Ramazan Sohbetleri"nin konuğu yazar Ümit Şimşek oldu.

Beyazıt Devlet Kütüphanesi'nde gerçekleşen söyleşide Şimşek, Allah'ın Kur'an-ı Kerim'de dillerin ve renklerin farklılığından bahsettiğini belirterek, "İbrahim suresinin de başında buyrulduğu gibi her peygamber kendi kavminin lisanıyla gönderilmiştir. Dillerin ise birbirine göre üstünlüğü yoktur ama her dilin kendine göre zayıf olduğu kadar kuvvetli tarafları vardır." ifadelerini kullandı.

Şimşek, şöyle devam etti:

"Bizim kendi dilimize gelirsek, cenabı hak bize Türkçe diye bir lisan nasip etmiş, bu dili biz uydurmadık, Allah'ın bize bir ihsanı. Dilimizin özelliklerine baktığımız zaman fiil tarafından güçlü olduğunu görüyoruz. Bu bizim bir vakitler at sırtında hayat süren, göçebe bir millet olmamızla ilgili."

"Geliverecekmişim" fiilini Türkçe'nin kıvraklığına örnek olarak gösteren Şimşek, sıfatsız, zamirsiz cümle olabileceğini ama fiilsiz cümle olamayacağını kaydetti.

Şimşek, diğer taraftan Türkçe'nin ilk halinde soyut kavramların bulunmadığı düşüncesini ifade ederek, şunları aktardı:

"Dilimizin öz halinde, ilk hallerinde yani soyut kavramlar bakımdan çok nasibi yok. Bu olumsuz gibi görünse de diğer yandan büyük bir nimet diyebiliriz. Bu tıpkı Arapların İslamiyet'ten önce kitap sahibi olmaması gibi bir durum, çünkü eğer daha önce kitapları olsaydı bugün çok fazla hurafe olurdu. Bizim de İslamiyet'i tanımadan önce kendimize ait mücehhez kavramlarımız yoktu."

Soyut düşüncenin insana ait bir özellik olduğunu söyleyen Şimşek, insanın hiçbir benzeri olmayan Allah'ı tanımak üzerine yaratıldığını ve bu tanıma esnasında mücehhez kavramlara ihtiyacı olduğunu vurguladı.

Şimşek, konuya ilişkin şunları söyledi:

"Türkçe'nin ilk etapta mücehhez kavramları olsaydı İslam'la tanıştığımızda İslam'daki bu kavramları da eski mücehhez kavramlar üzerinden öğrenecek ve yanlış bilecektik. Bu bakımdan İslam dini bize anadilimiz gibi gelmiştir ve İslamiyet'i anadan doğma gibi öğrenmişizdir. Sonradan Müslüman olan bir Batılının bu kavramlara tam intibak etmede yaşadıkları sıkıntı bundan kaynaklanır."

Türkçe, Farsça, Arapça'nın harmanlanmasıyla oluşan Osmanlıca'nın dünya harikası bir dil olduğu görüşünü paylaşan Şimşek, "Bu dil bize Allah'ın bir ihsanı. Bir İngiliz kendi diline ne kadar ihtimam gösteriyorsa, biz de on misli ihtimamı kendi dilimize göstermeliyiz ki inancımız da bunu gerektirir." diye konuştu.

Şimşek, günümüzde Türkçe'ye gerekli önemin verilmediği düşüncesini savunarak, şunları anlattı:

"Bugün konuşma dili ile yazı dili arasındaki fark kayboluyor. Yazı ve konuşma dili bir olamaz, bunlar birbirine yaklaşacaksa, konuşma dilinin yazı diline yaklaşması gerekirdi. Televizyonların yaygınlaşmasıyla maalesef ikisi birbirine çok yaklaştı ve konuşma diline yaklaşıldığı için örneğin bugün yeni yetişen yazarlar arasında okunur birini bulmakta çok zorlanıyoruz."

Kendisinden tavsiye isteyen yazarlara "oruç tutmalarını" tavsiye ettiğini paylaşan Şimşek, bu orucun okumamak, dinlememek, seyretmemek anlamına geldiği bilgisini verdi.

Şimşek, yazıda kolaylığa kaçıldığını söyleyerek, şu ifadeleri kullandı:

"Harf devrimiyle 'Eski yazı zordur, size kolay yazı öğreteceğiz' dediler ve kolayın tuzağına düştük. Gerçekten kolay mı? 20 yıl önce Türk Dil Kurumu'nun baskısında yazma kaidelerin yeni baştan ele alındığını gördüm. Hani kolaydı? Daha Latin harfleriyle yazmanın mantığı geliştirilememiş. Batıda bin yılda gelişti bu."

Konuya örnekler veren Şimşek, "Tırnak işaretlerinin içine nokta koyma diye bir şey başladı mesela. Bir de o tırnağın içindeki noktadan sonra, tırnağı kapatıp 'dedi' yazıyorlar, 'dedi' ifadesi büyük cümlenin ifadesidir. Böyle böyle dil bozuluyor. Birkaç kişi oturuyor ve buna karar veriyor, dil böyle gelişmez. Böyle böyle bugünkü çirkin dilimize geldik." şeklinde konuştu.


AA

Kaynak:Haber Kaynağı

Etiketler :