"Batı, korku ve kaygı pazarlıyor"

"Batı, korku ve kaygı pazarlıyor"

Yazar Mustafa Merter:- "Bir an evvel uyanıp bu süreci durdurmamız lazım. 'Korku' pazarlayarak çok yüksek bir kar elde edilebiliyor. İnsanların kaygısını artırabilirsen muhteşem bir tüketim potansiyeli ortaya çıkıyor"- "Ne kadar tabiat faaliyeti, spor ve h

İSTANBUL (AA) - AHMET ESAD ŞANİ - "Dokuz Yüz Katlı İnsan" ile "Psikolojinin Üçüncü Boyutu: Nefs Psikolojisi ve Rüyaların Dili" eserlerinin yazarı Mustafa Merter, Batı'nın "korku" ve "kaygı" pazarladığını söyleyerek, "Bir an evvel uyanıp bu süreci durdurmamız lazım. 'Korku' pazarlayarak çok yüksek bir kar elde edilebiliyor." dedi.

Psikiyatri ile ilgili kitapları yayımlanan Merter, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Zürih'te eğitim aldığını belirterek, "Yaklaşık 25 senedir sürdürdüğüm çalışmalarımda, Batı'da bize psikoloji diye öğretilen şeyin bir çelişki gösterdiğini fark ettim." dedi.

Nefs ve maneviyat psikolojisine ilişkin eğitim verdiğini ve kitaplar yazdığını aktaran Merter, Batı'da psikolojinin 1750'li yıllardan itibaren dine alternatif bir sistem oluşturmak amacıyla geliştirildiğini söyledi.

Merter, ABD ile Türkiye arasındaki farkın hızlıca kaybolmaya başladığını, zararlı davranış türlerinin kısa zamanda Türkiye'de de tekrarlandığını aktararak, "Bütün dünyaya çok hızlı bir şekilde yayılan bir davranış bulaşması var. Kaynak da Amerika. Orada ne oluyorsa en geç 6 ay sonra bizde de tekrarlanıyor." ifadelerini kullandı.

Batının "korku" ve "kaygı" pazarladığını ifade eden Merter, "Batı çöküntü halinde. Kötü olan bu sistem, kötülükten besleniyor. Bir an evvel uyanıp bu süreci durdurmamız lazım. 'Korku' pazarlayarak çok yüksek bir kar elde edilebiliyor. İnsanların kaygısını artırabilirsen muhteşem bir tüketim potansiyeli ortaya çıkıyor." değerlendirmesini yaptı.

- "Akıllı telefonların çıktığı andan itibaren bildiğimiz her şey değişiyor"

Merter, Batılı psikologlarla "Batı'dan beslenen Türkiye'deki psikiyatrların", "psi nedir?" sorusuna cevap veremeyeceklerini, bunun da çok büyük bir çelişki olduğunu aktararak, "Araştırdım, bizimkiler ne diyor diye? Mesela bizde 'psi' denmiyor, 'nefs' deniyor. Nefs, Batı'nın bildiğinin çok ötesinde, çok farklı bir yapı. Böylece bir macera, serüven başladı. Birinci kitabımı 25 sene önce yayınladım. Daha sonra ikincisi yayınlandı. Şimdi de Kuran-ı Kerim tevili üzerine çalışıyorum." diye konuştu.

Psikolojinin temelini oluşturan ve Yunanca ruh anlamına gelen "psike" kavramının da bilinmediğini savunan Merter, "Psikoloji ve psikiyatri de 'psike'nin ne olduğunu bilmiyor. Bunun çok basit bir sebebi var. Batı, diniyle kavgalı olduğu için, Batı'nın psikoloji ilmi de dine alternatif bir kurum olarak gelişmiş." görüşünü dile getirdi.

Mustafa Merter, Amerikalı psikolog Jean Twenge'nin Kaknüs yayınlarından çıkan "iNesli", "Ben Nesli" ve "Asrın Vebası: Narsisizm İlleti" kitaplarının ön sözünü de yazdığını kaydederek, şöyle devam etti:

"Ben nesli dendiğinde Amerika'da gençler, ergenler ve genç yetişkinler kast ediliyordu. (Twenge'nin yazdığı) Birinci ve ikinci kitap bunu anlattı. Aşırı müsamahakar yetiştirilmiş gençliğin aşırı öz güvenli olması, hayat hedeflerini hayali olarak koyması, bencil olması gibi temalar yer aldı. İkinci kitapta ise narsisizme yani bencilliğe temas ederek 'Devasa bir artış var' dedi. Fakat şimdi her şey değişti."

Mustafa Merter, Twenge'nin çalışmalarında, akıllı telefonların çıktığı 2012 yılı ve sonrasında doğan çocukların milat olarak gösterildiğini kaydederek, "Akıllı telefonların çıktığı andan itibaren bildiğimiz her şey değişiyor. Mesela narsisizm düşmeye başlıyor. Nasıl ve ne oldu da narsisizm azalıyor diye derinliğine düşündük. Enerji bitiyor, tükeniyor, hayatiyet gidiyor. Narsisizmin olması için kendine yatırım yapmak lazım. Bunu yapacak güçleri bile yok." ifadelerini kullandı.

İslam kalkanının, sanallaşmayla ortaya çıkan sapkınlıklardan koruduğunu fakat bu kalkanın da zamanla delineceğini ifade eden Merter, "Müslümanlar da elinde cep telefonuyla dolaşıyor, camide namaz kılarken bile mesaj çekiyor." diye konuştu.

- "iNesli yerine artık iİnsanlığı dememiz lazım"

Merter, Amerika'daki gibi Türkiye'de de gençliğin durumunu belirlemek için öfke, narsisizm, kaygı, bağımlılık oranlarının tespiti amacıyla geniş çaplı alan taramaları yapılması gerektiğinin altını çizdi.

İnternetteki verilerin takip edildiğini sözlerine ekleyen Merter, "Ne kadar tabiat faaliyeti, spor ve hayır işleri yapıyorsak o kadar daha mutlu oluyoruz. Ne kadar sosyal medyada dolaşıyorsak kaygımız da o kadar artıyor." dedi.

Mustafa Merter, elektronik cihaz ve aletlerin sohbet ve muhabbeti de olumsuz etkilediğini kaydederek, "Bu iş sadece gençleri değil herkesi sardı. Beklemediğimiz bir şekilde kendi yaşımda arkadaşlarım da oturup sohbet ederken bana cep telefonundan bir şeyler gösteriyor. Artık genelleşti. 'iNesli' yerine artık 'iİnsanlığı' dememiz lazım." diye konuştu.

Matriks sendromuna dikkati çeken Merter, şöyle devam etti:

"Ekran zamanı önemli bir faktör. Bu cep telefonu ekranına ne kadar çok bakıyorsak o kadar matriksin içindeyiz demektir. Bu da şunu getiriyor, matriksin ne kadar içindeysek, bu problemi o kadar inkar ediyoruz. Psikolojide buna yadsıma, inkar etme deniyor. İlginçtir, bu işi en fazla yadsıyanlar psikiyatr ve psikologlardır. Bu da en fazla bizim bu işin içinde olduğumuzu gösteriyor. Öyle sinsi bir şeyin içindeyiz ki eskiden bağımlı gruplar vardı ve bunların tanımını yapabiliyorduk. Fakat bu çok sebepli bir bağımlılık. Herkesin zayıf tarafını kullanıyor."

Matriks sendromundan kurtulmanın yolunun, bunun bir hastalık olduğunu kabul ederek tüm avantajlarını bir kenara bırakıp ekranlardan uzak durmak olduğunu ifade eden Merter, sözlerini şöyle tamamladı:

"Bunun hastalık olduğunu anlamamız, tanımlamamız ve durum tespiti yapmamız lazım. Bunun için de matriksin giriş kapıları olan televizyon, cep telefonu ve bilgisayarın birlikte değerlendirildiği bağlantılı ekran zamanı analizi yapmalıyız. 'Vaktimin şu kadarını matrikste geçirdim.' diyebilmeliyiz. Bu, teknik olarak mümkün. Bu bir hastalığın vücudumuzda ne kadar yaygınlaştığını araştırmaya benziyor. Kişinin bunu bilmesi lazım ki problemle mücadele edilebilsin. Günde 2 saatin üzerinde ekran zamanından sonra ciddi manada uyku bozukluğu başlıyor. Uyku bozukluğu demek psikosomatik rahatsızlıklar demek, bu da devlete milyarlarca dolarlık yük demek."

"Batı, korku ve kaygı pazarlıyor"

Kaynak:Haber Kaynağı

Etiketler :