Atasözü ve deyimlerde bencil yüzümüz

Atasözü ve deyimlerde bencil yüzümüz

Yazarımız Zeki Oğuz, yüzyılllardır halk arasında dolaşan deyim ve atasözleri hatırlatıyor.

Atasözleri ve deyimlerimizdeki bencil yüzümüz

 

Zeki OĞUZ

 

Atasözlerinin, deyimlerin bir toplumun aynası olduğunu düşünürüm. Geçen ki yazımda atasözleri ve deyimlerde kadınlara karşı bakışımızı ortaya koymaya çalışmıştım. Bu kere bunların genel söyleyişlerini vermeye çalışacağım. Bu deyim ve sözlerin içinde çok güzel olanları olduğu gibi içimizdeki bencilliği çok güzel ortaya koyanlar da var. Bu sözleri yine şehrimizle ilgili iki yayından aldım. S. Küçükbezirci’nin Halk Bilimi ile Vilayeti Halkiyat ve Harsiyatı’ndan.

“Ağlamayan çocuğa meme verilmez” günlük hayatımızda çok kullanırız bu cümleyi ama eğer bir şeyi istemekte haklıysak neden ağlayarak isteyeceğimizi hiç düşünmeyiz. İllaki ağlayarak mı alacağız hakkımızı?

 

“Aylak sirke baldan tatlıdır” diyerek bedavacılığa, hak etmeden bir şeyler elde etmeyi umanların söyleyişi. “Ar eden kar edemez” Yani kazanmak için illaki arsız, namussuz mu olmak gerekiyor.” Arap eli öpmekle dudak kararmaz” Bu sözlerde arsızlığı, ikiyüzlülüğü gösteriyor. Aynen “köprüden geçene kadar ayıya dayı” dediğimiz gibi.

“Bal tutan parmağını yalar” sözü bana hep hortumcuları, deveyi hamuduyla yutanları hatırlatır ve bu sözde günlük yaşamda pek çok kere karşımıza çıkar sanki hırsızlığın bir çeşit savunulması gibi gelir.

“Beni sokmayan yılan bin yıl yaşasın” derken, zulme ve kötülüğe boyun eğdiğimizi hiç aklımıza getirir miyiz? Getirmediğimiz için çevremizdeki yılanlar gün günden daha çoğalır. Bu anlayışın sonucu değil mi hortumcuların, kapkaççıların, tecavüzcülerin onca çoğalması?

 

“Etek öpmekle dudak kararmaz” mı acaba?

“El için yanma nara, yak çubuğu keyfini ara” kadar bencilce bir söz olamaz, ama şöyle bir çevrenize bakın, böyle bir sözü hayat felsefesi haline getiren bir toplum değil miyiz? Bunun için “El için ağlayan gözünden olur” demiyor muyuz? Bunun için “gemisini kurtaran kaptan” demiyor muyuz?

“Gör, geç demişler, sür, dur dememişler” ile “ilanı çıyanı yedi hacıbaba oldu” sözleri aynı kapıya çıkıyor. Bu sözler, gençlikte yapılan kimi hataların unutulması, tekrar edilmemesi gerektiğini anlatıyor.

 

“Her koyun kendi bacağından asılır” sözü bencilliğimizin bir dışavurumundan başka bir şey değil. “İnsanoğluna iyilik yaramaz” sözünde olduğu gibi.

“Nerede aç, oradan kaç, nerede aş, oraya yanaş “Bencillik ve fırsat düşkünlüğünü ne güzel açıklıyor bu sözler. Acaba bu sözleri rehber kabul eden bir toplum olduğumuz için mi açlık sınırında olan milyonlarca vatandaşımız var?

Ortama uymayı, sorunları görmezden gelmeyi çok iyi beceririz. İşte bu yüzden “Vardığın yer kör ise, gözünü kıp da bak” deriz. “Vakitsiz öten horozun başını keserler” öğüdü yüzünden en temel haklarımızı bile savunmaktan aciz insanlar haline geliriz.

“Verip de pişman olacağına, verme de pişman ol” Hani insanlık, yardımlaşma duyguları, hani toplumsal dayanışma. Böyle bir sözü rehber edinen insanın kime hayrı olur?

“Zaruret kapıdan girince, şeriat bacadan çıkar” mı acaba?

 

“Zaman sana uymazsa sen zaman uy”. Demek kadar insanı aşağılayıcı bir söz var mı acaba? İnsanı kişiliksiz bir maymun yerine koyuyor.

“Gördüm diyenin gözünü oyarlar” anlayışında olan birinden doğru bir tavır bekleyebilir mi insan?

“Gardaştan garın yakın” Çıkarına bu kadar mı düşkün olabilir insan? Levni’nin “Atalar sözü” destanından iki dörtlükle bağlayalım sözü.

“Güneş balçıkla sıvanmaz ey dil

Bed-zeban olsa bellidir kamil

Kendinden gayriyi beğenmez cahil

Kendi çalar kendi oynar demişler.”

Pirler nasihatı almayanlara

Bir mürşid kamile ermeyenlere

Sözünün ispatı olmayanlara

Dipsiz kile, hem boş anbar demişler.”