
Alev Erkilet'e yapılan haksızlık
Ahmet Çiğdem, Alev Erkilet'e 28 Şubat sürecinde yapılan haksızlığı hatırlattı...
Aradan epey bir zaman geçtiği için, dilerseniz, önce hadiseyi açıklamak için gerekli biyografik bir notla başlayalım. Alev Erkilet, 1962 Ankara doğumlu. İlk, orta ve lise öğrenimini TED Özel Ankara Koleji’nde tamamlamış. 1982’de Hacettepe’de Sosyoloji’yi bitirip, 1983’te aynı bölümde araştırma görevlisi olarak çalışmaya başlamış. Yüksek lisansını ‘Çağdaş Sosyal Değişme Teorilerinin Sınıflanmasına İlişkin Bir Deneme’ başlıklı tezi ile tamamlıyor (1985). 1996 yılında aynı bölümde, ‘Ortadoğu’da Modernleşme ve İslámî Hareketler’ başlıklı teziyle doktor oluyor. 1997-2000 yılları arasında Kırıkkale Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü’nde yardımcı doçent olarak görev yapıyor. Doktora tezinin kitap olarak basılmasından sonra, neticede kamu görevinden çıkartılmaya varan (2000) büyük bir kovuşturma ve soruşturma sürecinin mağduru háline geliyor.
SÜREK AVI
Alev Erkilet söz konusu olduğunda benim ya da adına sahip çıkan herhangi bir akademisyenin kılı kırk yaran bir ‘nesnel’ pozisyon alması mümkün değil; tam tersine, bu konuda ‘nesnel davranıyorum’ demek, insanı ahlaki olarak kuşkulu kılacağı gibi, susmanın insanı erdemli kılacağı yanlış kanısına yol açabilir ki en kötüsü de bu olmalı. Bu nedenle Alev Erkilet’in tanımaktan büyük bir mutluluk duyduğum babası, merhum Orhan Erkilet’in elinde tuttuğu dosyaları, ‘anlayamıyorum, burada yazılanların hiç birisi doğru değil; insanlar bu kadar yalanı bir araya nasıl getirebiliyorlar, üstelik oturup bunlara nasıl inanabiliyorlar, anlayamıyorum’ diyerek bana uzattığı sıkıntılı günlerin hatırına, bugün için artık neredeyse kişisel bir dává háline gelen bu konuyu dikkatlerinize sunmama izin veriniz.
Sıkıcı ayrıntılar bir tarafta, Alev Erkilet, bir devlet üniversitesinde yazdığı, kabul edilişi de yayımlanması kadar büyük sorunlara yol açan doktora tezi gerekçe gösterilerek ve süreç içerisinde, 28 Şubat’ın karanlıkçılığında kendi gizli yeteneklerini keşfeden kifayetsiz muhteris ve ahláksızların ihbárları ve suçlamaları neticesinde defalarca kovuşturmaya uğramış, YÖK ve Kırıkkale Üniversitesi tarafından görevine son verilmiş, yazıp çizdikleri DGM’ye yollanarak hakkında soruşturma açılması taleb edilmiş, İsmail Beşikçi ve Fikret Başkaya gibi örneklerden hatırlanacağı üzere, sadece işini kaybetmekle kalmamış, yıllarca süren bir ‘vurun yaşatmayın’ sürek avının nesnesi olarak hayatını sürdürmeye mecbur bırakılmıştır. Doktora tezi, Ortadoğu’da Modernleşme ve İslamî Hareketler (Ankara: Hece Yayınları, 2004) başlığıyla yayınlanmıştır. Merak edenler, açıp bakabilir. Erkilet’in, Eleştirellikten Uyuma, Toplumsal Yapı ve Değişme Kuramları: Sorokin, Parsons, Dahrendorf, Merton, Ele Geçirilemeyen Toprak Kuzey Kafkasya başlıklı kitapları, sayısız makale ve denemeleri, ayrıca muhtelif çevirileri de bulunmaktadır.
'İŞTEN ATTIK'
Eski YÖK başkanı Kemal Gürüz, 2003 yılında üniversitelerdeki gerici kalkışmaya karşı yapıp ettiklerini haklılaştırmaya çalışırken şöyle demişti: ‘Kırıkkale Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Alev Elciler Baser’i işten attık (Alev Erkilet demek istiyor; ‘atıcı’ Kemal Bey). Doktora tezi ‘Ortadoğu’da İslami Hareketler’. Sonra bunu kitap olarak basmış. İncelemişler, kitabın içinde Humeyni’nin resmi var... Radikal İslam, İslam’in kendisidir’ diye yazıyor. Biz de attık. Şimdi geriye dönüp bakıyorum, eksik bir işlem yaptık. Bizim bu doktorayı kabul eden jüriyi de açığa almamız lazımdı. Şimdi size tüyler ürperten başka bir şey söyleyeyim. Şu an bu kız, gözümle görmedim, bana söylenen: AKP’de, Sayın Başbakan’ın partideki özel asistanı. Türbanlı olduğu için bu kıyafetle Başbakanlık’a gelemiyor.’
Kemal Gürüz’in ilelebet sürecek 28 Şubat’ın ruh ikliminde bir çok konuda neler düşündüğünü öğrenmek mecburiyetinde kalmıştık; o açıdan bu söyledikleri pek sürpriz değildi. Fakat kelimelere bakar mısınız: ‘İşten attık... Biz de attık... Açığa almamız lazımdı. İncelemişler...’ Bunlar, Türkiye’de yüksek eğitim ve öğretimi koordine etmekle yükümlü ve görevli anayasal bir kuruluşun başındaki insan tarafından, başka her şey bir yana, bir meslektaşına yöneltilen laflar ve kinle, kızgınlıkla söylenmişler ki vahimdir.
Vahimdir, zaten sayısı çok az olan Ortadoğu çalışmalarına üstelik sosyolojik teorinin birikimini de kullanarak önemli bir katkıda bulunan bir akademisyen, yukarıdaki mantık tarafından ‘cezalandırılmıştır’.
TEK BAŞINA ONURLU
Ayrıca belirtmek gerekir ki Alev Erkilet, kendi düşünsel özgürlüğü ve örgütlü siyasetin yaratacağı angajman baskısı nedeniyle bu istikametteki teklifleri reddetti. En önemlisi de, bir entelektüel olarak yapıp ettikleriyle anılmayı istedi; başına gelenlerden ötürü kamuoyunun önüne çıkmayı reddetti, ‘durumdan bir avantaj türetmek’ gibi hayli yerleşik bir Türk pratiğinin ısrarla dışında durdu. Yaşadığı hukuksal süreç tam anlamıyla bir cinayet olmasına rağmen, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne müracaat etmeyi düşünmedi.
Kendisine ne AKP’den ne başka bir partiden ne de herhangi bir kuruluş ya da kurumdan herhangi bir yardım geldi. Hayatını idame ettirebilmek için oturup çeviriler yaptı. Ortadoğu Forum’unun sekretarya faaliyetlerini sürdürdü. Başbakan, bakan veya bakmayan herhangi bir insanın, resmî kişi veya kişilerin bırakın danışman olarak faydalanmayı, bilebildiğim kadarıyla, telefon açıp geçmiş olsun dedikleri bile váki değildir. Beni en çok yaralayan, lütfen bu şahsî hususu dile getirmeme müsaade ediniz, kadın hakları ve özgürlükleri konusunda olmadık yerlerde asıp kesenlerin, sağcısıyla, solcusuyla, İslámcısıyla, radikal feministiyle Alev Erkilet söz konusu olduğunda ağızlarını açıp tek kelime etmemiş olmalarıdır.
UNUTMA, UNUTTURMA
Şimdi sağda solda kasıla kasıla mütesettir üniversite öğrencilerinin haklarını yıllardır savundukları bahanesiyle ‘en hakiki özgürlükçü benim’ yarışmasında adlarını öne yazan, sırtlarına binerek kendilerini varsıl ve imtiyazlı kıldıkları kara kafalıların en masum taleplerine ‘dinci saldırganlık’ yaftasını takmakta tereddüt etmeyen, kadınlık durumu konusunda siyaseten doğru kılı kırk yaran argümanları bitmez bir iştihayla ortaya süren insanları büyük bir yürek burkuntusuyla takip etmemek neredeyse imkánsız. Zira bunlar, Alev Erkilet bir kadın ve üniversite hocası olarak devlet ajansı kaynaklı haberlerle bir cadı avına kurban edilirken seslerini çıkarmak nezaketinden, hassasiyetinden ve cesaretinden beri durmuş insanlar.
Kendi kendilerini atadıkları yaman muhaliflik konumunun hazzıyla, mağdurların ve acı çekenlerin mahremiyetini ayaklar altına aldıklarında, bundan devşirdikleri politik kárı gizlemeyi maharet sayan insanlar.
Bu toplumda azıcık vicdan varsa, eğer yüzümüz kızarmadan haktan ve hukuktan, kadınlık durumunun müşkülátından bahsedebiliyorsak, elbette benzer konumda olanlara ilişkin dikkat ve hassasiyetimizi yitirmeden, Alev Erkilet’i unutmamalıyız, unutturmamalıyız.