"ABD-İran Geriliminin Orta Doğu Güvenliğine Yansımaları" paneli

"ABD-İran Geriliminin Orta Doğu Güvenliğine Yansımaları" paneli

İRAM Dış Politika Koordinatörü İsmail Sarı:- "ABD'nin Trump döneminde de Orta Doğu'da dış müdahale değil, tamamen iç dengeleri kullanarak bölgedeki dengeyi sağlayacak bir strateji kullandığını görüyoruz"- Siyasi analist Ali Bakir:- "Körfez ülkelerinin de

ANKARA (AA) - İran Araştırmaları Merkezi (İRAM) Dış Politika Koordinatörü İsmail Sarı, İran'ın ABD yönetiminin yaptırım ve baskılarına karşılık, Basra Körfezi'ndeki hakimiyet alanı, uluslararası petrol piyasasındaki etkisi ve nükleer programını kullanarak cevap üretmeye çalıştığını söyledi.

İRAM Konferans Salonu'nda "ABD-İran Geriliminin Orta Doğu Güvenliğine Yansımaları" başlıklı bir panel düzenlendi.

Moderatörlüğünü İRAM Ekonomi Koordinatörü Prof. Dr. Murat Aslan'ın yaptığı panele, İRAM Dış Politika Koordinatörü Sarı, siyasi analist Ali Bakir ve İRAM Şiilik Araştırmaları Koordinatörü Müştak el-Hılo konuşmacı olarak katıldı.

Aslan, Washington'un nükleer anlaşmadan çekilmesinin ardından Tahran'a karşı uyguladığı maksimum baskı politikasının en önemli etkilerinin İran ekonomisi ve toplumsal alanda görüldüğüne dikkati çekti.

Yaptırımlardan sonra artışa geçen enflasyonun ülkede en büyük sorunlardan biri olduğunu belirten Aslan, "Bu geniş kapsamlı ekonomik yaptırımlardan sonra İran'ın çözüm bulması gerekiyordu. İran bu baskılara karşı bölgedeki vekillerini kullanmak yoluyla askeri önlemler dahil bir takım önlemler aldı. İran'ın attığı adımlar ise Tahran ve Washington arasındaki gerilimin daha da artmasına yol açtı." diye konuştu.

İRAM Dış Politika Koordinatörü Sarı ise ABD-İran arasındaki gerilimin Orta Doğu'nun güvenliğine yansımalarını ele aldı.

İki ülke ilişkilerinde çatışma, yumuşama ve uzlaşma dönemlerinin olduğunun görüldüğünü ifade eden Sarı, önceki ABD Başkanı Barak Obama döneminin uzlaşma dönemi olarak bilindiğini aktardı.

- "ABD yönetiminin Orta Doğu politikası Obama dönemindeki gibi devam ediyor"

Sarı, Obama'nın güvenlik stratejisinin dışarıdan dengeleme stratejisi olduğuna dikkati çeken Sarı, "Trump, Obama dönemini sürekli eleştirmesine rağmen aslında ABD yönetiminin Orta Doğu politikası Obama dönemindeki gibi devam ediyor. ABD'nin Trump döneminde de Orta Doğu'da dış müdahale değil, tamamen iç dengeleri kullanarak bölgedeki dengeyi sağlayacak bir strateji kullandığını görüyoruz." dedi.

ABD'nin bölgede petrol kaynaklarını hakimiyet altına almak, terörle mücadele ve hegemonik bir gücün ortaya çıkmasını engellemek gibi stratejileri olduğunu söyleyen Sarı, "Bu hegemonik güç, geçmişte olduğu gibi İran olarak görüldüğü için baskı altında tutuluyor. İran da buna karşılık farklı alanlarda cevaplar üretmeye çalışıyor. Basra Körfezi'ndeki hakimiyet alanı, uluslararası petrol piyasasındaki etkisi ve nükleer programını kullanarak elindeki kartları kullanmaya çalışıyor." değerlendirmesinde bulundu.

- Irak ve Lübnan'da yeni uluslaşma dalgası

Sarı, İran'ın nüfuz sahibi olduğu Irak ve Lübnan gibi ülkelerde gerçekleşen hükümet karşıtı gösterilere de değinerek, bunun yeni bir "uluslaşma dalgası" olarak görülmesi gerektiğini ifade etti.

İran'ın bölgedeki kaos dönemlerinde daha önce Şiiler üzerinden stratejik avantajlar elde ettiğini ancak Şiiler de dahil Irak ve Lübnan gibi ülkelerdeki halkların, etnik ve mezhebi çatışmaların ülkelerine bir avantaj sağlamadığını gördüğünü söyleyen Sarı, "İran bu kaos döneminde bölgede bir takım stratejik hesaplar yaparken Irak ve Lübnan'da sosyolojik yapılar kendiliğinden hareket geçmiş durumda." diye konuştu.

Bağımsız siyasi analist Ali Bakir de ABD-İran gerginliğinin temel nedeninin Obama döneminde imzalanan nükleer anlaşma olduğunu ifade ederek, ABD yönetiminin, nükleer anlaşma sonrasında İran'ın bölgesel nüfuzunu görmezden gelen politikalar izlediği yorumunda bulundu.

Trump'ın nükleer anlaşmadan çekilmesinin ardından İran'a yönelik uyguladığı azami baskı stratejisine karşılık İran'ın üç seçeneği olduğunu dile getiren Bakir, şunları kaydetti:

"Birinci seçenek müzakerelere başlamak ancak baskı altında müzakere zayıflık olarak görülebilir. İkinci seçenek ABD ile savaşa girmek fakat bu da mümkün değil. Üçüncü seçenek ise Trump'ın seçimlerde kazanmamasını umarak, bekle ve gör stratejisini uygulamak ancak bu da İran'ın ekonomik çöküşüne neden olabilir."

- "Körfez ülkelerinin de İran'a yönelik politikalarında değişimler oldu"

Bakir, İran'ın, Basra Körfezi'ndeki tanker krizi ve ABD'ye ait insansız hava aracının (İHA) Hürmüz Boğazı üzerinde düşürülmesi gibi girişimlerle Trump'ın sınırlarını test eden kontrollü bir gerginlik yolunu seçtiğine dikkati çekerek, "İran bu opsiyonu seçerek kumar oynadı. Her ne kadar İran'ın yaptığı kesin olmasa da tankerler vuruldu daha sonra Körfez üzerinde İHA düşürüldü. İran'ın girişimleri sonucunda Trump'ın yanıt vermemesi İran'ı cesaretlendirdi." diye konuştu.

Bunun sonucunda da ABD'nin Basra Körfezi'ndeki üstünlüğünü kaybettiğine dikkati çeken Bakir, "Körfez ülkelerinin de İran'a yönelik politikalarında değişimler oldu. Birleşik Arap Emirlikleri, Yemen'den çekildiğini açıkladı, daha sonra İran'a heyetler gönderdi ve İran'ın 700 milyon dolarlık dondurulmuş varlığını serbest bıraktı." ifadelerini kullandı.

- "Irakta yeni kuşak ideolojik değil"

İRAM Şiilik Araştırmaları Koordinatörü Hılo da Tahran ve Washington'un Irak'taki politikalarının benzer olduğunu ve iki ülkenin izlediği politikaların da Irak halkına zarar verdiğini ifade etti.

Irak'taki hükümet karşıtı protestolara da değinen Hilo, ülkedeki yolsuzlukların halkı kışkırttığını belirterek, şöyle konuştu:

"Irak'ta yeni kuşağın farklı beklentileri var. Önceki kuşaklar ideolojik kuşaklardı. Irak'ta Şii halk, dini merciilere bakarlar, ona tabidirler ancak yeni kuşak Saddam dönemini hatırlamıyor ve ideolojiye karşı. Bunlar dünya ile irtibat halinde ancak kendi ülkesinde uygun yaşam fırsatı bulamıyor. Bu kuşaklar geçmiş kuşaklara göre daha bilgili olduğu için ülkedeki yolsuzlukları gördüğü zaman yolsuzluğu yapan dini kimliğe sahip olsa bile eleştirebiliyor. Önceki kuşaklar bunu yapamıyordu."


Kaynak:Haber Kaynağı

Etiketler :