Seyit Küçükbezirci

Seyit Küçükbezirci

YİRMİ DOKUZ KERE KIRK YIL

Günlerden Pazar yani dünkü Pazar… Erkenden uyandım. Lacivertlerim akşamdan hazır.

“-Elmas Hanım, beyaz gömleğimin yakası kolalandı mı?” diye sordum. Şaşırdı, hayretle baktı; “- Kola falan kırk yıl önceydi Seyit bey “ dedi. Cevap vermedim, acele giyindim, saat sekize yakındı… “-Acele et” dedim kendi kendime, “ –Belki erkenden gelen olur, arayan olur. Malum “Öğretmenler günü”..

“Koyu lacivert zemin üstünde türkuaz masmavi bir gök; gökte tek bir yıldız”; Selçuk Eğitim Enstitüsü rozeti.. Bir ayinde gibi özenle yazıma taktım.

Saat dokuz… Bürodayım, camın kenarına oturdum. Gözlerim caddede, telefon elimin altında…

İçimden bir ses; “-Kırk yıl oldu. Gelmezler” dedi... Bir başka ses, gönlümden…”Gelirler” dedi , ”gelemeseler bile hatırlar”…

“YİRMİ DOKUZ KERE KIRK YIL”

Ali Rıza Binboğa söylüyor;  dursuz duraksız… Bu belki buraya oturduğumdan beri yirminci söyleyişi…

“Öğretmen kutsaldır ana gibi

Öğretmen kutsaldır baba gibi

Öpülesi elleri vardır

Şirin tatlı dilleri vardır

Öğretmen öğretti A,B,C

Öğretmen öğretti K,L,M

 

İlk öğretmenin kim senin?

Kim öğretti alfabeyi

Bir hak için kırk yıl

Köle olunuyorsa

Yirmi dokuz kere kırk yıl

Kölesiyiz öğretmenin”

 

BENİM OKULLARIM, BENİM ÖĞRETMENLERİM

Yirmi dokuz harf; kırk yıl… Yirmi dokuzla kırkı çarpıyorum; 1160 yıl… Hazreti Ali; “bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” diyor… Her harfe kırk yıl kölelik yapıp borcunu ödemeye kalksan on beş ömür yetmez, 1160 yıl borca… Öğrencilikten doğan borç da “Kul Hakkı”na girer mi, acaba?

Öğretmenlerimi düşünüyorum; üstümdeki hakları helal ettiler mi ki?

“İstanbul Caddesi’nin “İstanbul Caddesi” olduğu zamanlar… 1949… Posta hane’nin önünde bir sandalyeye oturttular ; “Körüklü makine” ile resmim aldılar; 6x9 “vesikalık”…

Dedem “Hacıveliler’in Büyük Veli Efendi” , “tahta çente” mi, meşhur marangoz “Parmaksız Zeki”ye “ısmarlama yaptırdı. İçinde kalemim, silgim, alfabem… Bir hafta rahmetli Fato Halam, Akifpaşa İlk Okulu’nun “cümle kapısı”nın demir parmaklıklarında bahçeyi gözleyerek bekledi. Her teneffüse çıkınca, bakıyordum; Foto Hala’yı görüp derse giriyordum… Zor alıştım okula.

Öğretmenimiz Vesile Hanım; sonra İbrahim bey… İbrahim Bey’in Konya’da ünü var. “Kafasından yapamayacağı hesap yokmuş” Onun gibi olmamızı isterler.

Üçüncü sınıftan son sınıfa kadar öğretmenimiz Müyesser İshak. Güzel iri gözlü, sevecen, gök mavisi öğretmen önlüğü tebeşir tozu içinde. Hep böyle hatırlarım onu.

“O zamanlar”, daha “Başöğretmen”ler Müdür değildi. Namık Ayas, “Başöğretmenimiz…” Çocuklar için “İleri Gazetesi”ni yayınlar. Ben, matbaadan okula kucağında gazete taşıyanlardan biriyim. Çoğu  zaman düşünürüm; emin olduğum zamanlar da olur; “Acaba bana ‘gazetecilik virüsü’ o zamanlardan, İleri Gazetesi’ni taşırken mi bulaştı?” diye

Sonra “Yavru Kurt” da oldum… Bir “Cumhuriyet Bayramı”nda Akif Paşa’nın sancağını da taşıdım.

1954 mayısının sonunda, Başöğretmen Namık Ayas, bizi; “-Bayanlar, Baylar. Sizi hayata uğurluyorum” diye bir konuşma yaparak yaşam macerasına uçurdu. Kuşlar gibiydik.

 

AH YILLAR, OY YILLAR… DOLUDİZGİN ÖĞRETMENLİĞE DOĞRU…

Ticaret Lisesi’nde altı yıl. Doludizgin hayata hazırlıyorlar. “Hayat Savaşı”nda yenilmemek için eksiğimizin kalmaması için çırpınıyorlar; hocalarımız. “Büro Komersiyal, Ticari Matematik, Mali Cebir, Muhasebe, Mal Bilgisi, Trigonometri, İktisadi Coğrafya, Daktilografi, Sitenografi, deniz ticaret hukuku. Bunlara ilaveten normal Liselerde ne varsa; edebiyat, tarih, coğrafya, fizik, kimya. Akla ziyan bir “müfredat.”

Ticaret Lisesi üçüncü sınıfta Cahit Öztelli geldi, Türkçe dersine. Lise birde, lise ikide de edebiyat okuttu. Türkiye’de ünlüydü Cahit Öztelli “Folklorcu” olarak. Öztelli eliyle öyle benimsedik ki, öyle sevdim ki; on altı yaşımda, halkın karşısına Öz Demokrat Gazetesi’nde iki aylık bir folklor araştırması dizisiyle çıktım; “Hoca”nın açtığı yoldan yürüyerek..

Ah şimdi hocalarım Mehmet Çelik, Ahmet Aykol, Arif Bilge, Nuri Oturanç, Cahit Öztelli, Mustafa Biroğlu, Melahat Dersan olsa… dizlerinin dibinden ayrılır mıyım hiç?

Yirmili yaşlarda, imrendiğim, onlar gibi olmak istediğim insanlar, sadece ve sadece “Öğretmenler”di…

“Benim öğretmenlerim” değiller, ama Konya sokaklarında yürürken “Sultan” gibiler.. Selam verenden, el öpenden, zorlukla yol alırlardı.. Sıraç Aydıntaşbaş, Şeref Kişmir, Hasan Değer, Muhittin Kişmir, beden eğitimci Selahattin Bey, Kız Öğretmen Müdürü İhsan Baykal…

“Onlar gibi olmak için” Kız Öğretmen Okulu’nu bitirdim, Selçuk Eğitim Ensitüsü “Edebiyat Bölümü”nü bitirdim.

İmrendiğim, onlar gibi olmak istediğim, Hüseyin Köroğlu, Bekir Elam, Erdoğan Munis, Kemal Or, Burhanettin Canatan, Fuat Altan, hami köse “hocam” oldu…

 

İNSAN BEKLER, İNSAN UMAR, İNSAN “HATIRLANMAK” İSTER..

Dün Pazar. Yani “Öğretmenler Günü”..

Keşke, “Öğretmenler Günü” pazara gelmeseydi… Cumartesiye de gelse üzülürüm, mahsunlaşırım.

Lacivert takım elbise, beyaz gömlek; “Cumhuriyet’in 10 yılı” bağlama usulü ile bağlı gıravat; sağ yakamda Selçuk Eğitim rozeti… Gözüm yolda, kulağım telefonda…

Pazar olmasaydı da, başka bir gün olsaydı, yanımdaki çiçekçi çocuklarla dolup taşacaktı, çiçek hazırlatan çocuklarla. Çiçekçi de mahsun.

“Özel Selçuk Koleji”nden öğrencilerim.. Ayla, Süheyla, Ahmet.. Gürbüz, Gülnihal, Hakan, Turan.. Onlarca.. Kaçı Konya’da acaba? İçlerinden “erken giden” oldu mu? Beni, Ömer Faruk Mesci’yi, Enver Şevki Botsalı’yı hatırlıyorlar mı? Sultan Veled, Hapishane Caddesi’nden geçerlerken “Maarif Derneği Binaları’ndaki Özel Selçuk Koleji’ni hatırlarlar mı? İçlerinden hala birbirlerini “sınıf arkadaşları”nı arayanlar var mı?

 

İnsan umar, insan bekler, insan hatırlanmak ister.

Benden beklemek… gelirlerse elimi öperler, “hayır duası” alırlar; telefon ederlerse,sevinçten bir hoş olurum “-Berhudar ol” derim..

Gelmezlerse canları sağolsun, gelecek “24 Kasım Öğretmenler Günü”nü beklerim..Günün birinde mutlaka gelirler..

Hiç değilse, “Öğretmenler Günü”ne dair gazetelerde bir şeyler okurlarsa, televizyonda kulaklarına çalınırsa öğretmenlerini hatırlarlar. Eminim, içlerinden “Fatiha” okuyanlar da çıkar.

Dün ilkokul öğretmenlerimin, Ticaret Lisesi, Selçuk Eğitim Enstitüsü öğretmenlerimin adlarını tek tek anarak, gece boyu “Fatiha”lar okudum; “Cümle öğretmenlerin ruhları”na da iletilmesini diledim.

Çoğunun Musalla’da, Üçler’de yattıkları yerleri biliyorum. Bir ay içinde hepsini ayrı ayrı ziyaret etmeye karar verdim.

Siz ne dersiniz; Siz de öğretmenlerinizi aramayı düşünür müsünüz?

seyit-kucukbezirci-007.jpg

RESİM YAZISI

Kırk küsur yıl önce Konya Kız Öğretmen Okulu’nda öğretmenler. Soldan Ali Kaymak, Ayşe Bakkal, Sarıçiftçi, Filiz Meltem, Gülsen Aydıntaşbaş. Ayakta Küçükbezirci.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum